(43) Ölmeme İzin Verme.

158K 9.5K 10.4K
                                    

Göğsümden akan kanları gördükçe canım daha çok acıyordu. Kan o kadar yoğundu ki elbisemin ön tarafını kaplamıştı. Lakin bedenimdeki acıyı o kadar çok hissedemiyordum. Bunun sebebi belki de aldığım uyuşturucuydu. Ancak titreyen bedenim ve döktüğüm terler durumumun pek de iç açıcı olmadığını gösteriyordu. Güçlükle başımı kaldırdım ve masanın üzerindeki dizüstü bilgisayardan beni izleyen adamı gördüm. Evet, Alaz sadece izliyordu. Gözlerinde gördüğüm o duygu yenilmişlik miydi? Ah, hayır... O gerçekten çaresizce ve yıkılmış gibi bakıyordu.

Peki, bu yenilmez adamın ilk yenilgisi kim içindi? Bu yıkımın sahibi ben miydim? Hayır, değildim çünkü insan bile bile kendi sonunu getirmezdi, değil mi? Ben onun için yok oluş olsaydım, ölmemi isteyerek kendi sonunu getirmezdi. O kaybetmeye alışık değildi. Hep kazanan adam, Ahmet'e yenildiği için yıkılmış görünüyordu. Gözleri göğsümdeki kanda oyalandıkça kahverengi hareleri kararıyor ve dişlerini sıktığı için çenesi seğiriyordu. Ona daha fazla bakmak istiyordum lakin bunu yapamıyordum.

Ne endişeyle bana seslenen Hakan ne diğer çocuklar ne de başka bir şey vardı. Ben şu anda hiçbir şeye odaklanamıyordum. Alaz ise bu geceden sonra zerre kadar umurumda değildi çünkü o, içimdeki Sedef'in katiliydi. Bu kurşun yarası Sedef'i öldürürken Yankı'ya hayat vermişti. Eğer ölmez de sağ kalırsam işte o zaman herkes korkmalıydı benden. Sağduyumu tamamen yitirmiştim. Doğrunun ve yanlışın yolları bende kayıptı.

Ahmet sırıttı. "Üzgünüm Sipahi ama sözümü tutamayacağım," dedi. "Ya da üzgün değilim çünkü onları öldürmek bana zevk veriyor," diye ekledi.

Alaz'ın kaşlarını büyük bir öfkeyle çattığını gördüm. Arabada olmalıydı ki yanındakine, "Daha hızlı sür!" şeklinde bir şeyler söylemişti. Gaza daha fazla yüklendiğini yolun kenarındaki ağaçların hızla kayıp gidişinden anladım. Biri bu adama aşırı hızın ölüm getirdiğini söylemeliydi. Nasıl bir ajan trafik kurallarını ihlal ederdi ki?

Peki, benim bu durumda bile bunu düşünmeme ne demeli?

Sözünden dönen öcü, Alaz'ın bize yaklaştığını fark ettiği için silahı çocuklara doğrulttu. Alaz gelmeden çocuklardan kurtulmak istiyordu. Hepsini tek bir kurşunla öldürecekti çünkü ölüm oyununa devam edecek kadar zamanı olmadığını iyi biliyordu. Namlunun ucunda en başta oturan Halil'in olduğunu bildiğim için, "Ahmet..." diyerek kalan son gücümle fısıldadım.

Geriye kalan çocukları kurtarmak için Alaz'a zaman kazandırmalıydım. Bunu Hakan, Efe, Ecrin ve Araf için yapmalıydım. Evet, Araf daha fazla o halde dayanamazdı. Sivri demirin bir kısmı çoktan çenesinin altına ve boynuna saplanmıştı. Benim zaten kurtulmak gibi bir şansım yoktu, onlar için bu kadarını yapmalıydım.

Beni duymayan adam tetiğe bastığı an Halil'in öldüğünü anlayıp hıçkırdım. "Ah-Ahmet..." diyerek ona sesimi duyurmaya çalıştım fakat bunu yapamayacak kadar kötü durumdaydım. Bir adım yana kaydığında sıranın Efe'ye geldiğini anlayıp kalan son gücümle, "Arda!" diye acıyla haykırdım.

Dehşet dolu çığlığımı duyunca tetiğe basmak yerine bana doğru döndü. "Ca-canım yanıyor," dedim kısık sesle. Öksürerek ağız dolusu kan kusarken bilincimi her an kaybedebileceğimi hissettim. Ona, "Çöz beni, lütfen..." diye yalvardım. Buradan kurtulsam bile aldığım kurşun yarası beni öldürecekti ama ölmeden önce arkadaşlarıma son bir iyilik yapabilirdim.

Bu bencillik işini bir türlü doğru düzgün yapamıyorsam bu benim suçum değil.

Arda'nın gözleri, kanayan yaramı bulunca iç çekerek başını salladı. "Biraz daha dayan, sevgilim. Bunlarla işim bitince seninle ilgileneceğim," dedi. Yaram ona acı veriyordu. Fark ettiğim bu gerçek beni dehşete düşürmüştü çünkü beni vuran kendisi olduğu halde benim için acı çekiyordu.

YARALASAR(Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin