He's Not Your Toy

922 186 56
                                    

Söyledikleri kafamın içinde dönüp dolanırken anca kendimi toparlayabildim. Benim bakmaya kıyamadığım çocuğu aldatıyordu? Kalbini kırıp ona acı çektirmek pahasına onu aldatıyordu!

"Lilia sen ne dediğinin farkında mısın?" dedim tüm hıncımla.

Hala anlayamıyordum. Nasıl bunu yapabilecek kadar düşer? Nasıl bu kadar gamsız olabilir?

"Evet?" dedi. Söyledikleri sanki çok normalmiş gibi davranıyordu

"Gerçekten mi" diye bağırdım.

"Seni bu kadar sinirlendiren şey ne anlayamıyorum" dedi gayet sakin bir şekilde. Rahatlığını görmek beni daha da sinirlendiriyordu.

Anlayamazsın tabi ki diye düşündüm. Sen sevmekten anlayamayacak kadar aşağılık bir insansın. Lanet olsun ki sen onun o güzel kalbini hak etmiyorsun.

"Ne demek beni sinirlendiren şey ne? Lilia senin heyecan adı altında yaptığın bu olaya aldatmak denir" diye bağırdım

"Aldatmak değil, sadece mutlu olmaya çalışıyorum. Senin gibi somurtmayı hayat felsefesi haline getirmiyorum" diye çıkıştı. Ağzından çıkan seviyesiz cümlelere inanamıyordum

"Mutlu olmaktan kastın insanların duygularıyla oynamak mı? Söylesene sen ne ara böyle bir aşağılık oldun" dedim ona.

Sakin olmak için kendimi zorluyordum. Bu yaptığı şey için aşağılık lafı az kalıyordu. Ona bildiğim tüm küfürleri etmek onu burda döverek öldürmek geliyordu içimden.

"Benimle düzgün konuş! Bu seni ilgilendirmez" diye bağırdı.

"Ne demek beni ilgilendirmez" diye haykıracak ayağa kalktım. O da ayağa kalktı.

"Tabi ki de ilgilendirmez! Sen ne ara Finn'i bu kadar korumaya başladın. Sen burada sadece üçüncü şahıssın. Sana laf düşmüyor bile! Benim hayatım, benim kurallarım. Ne istersem onu yaparım ve seni ilgilendirmez"

Üçüncü şahıs ha? O. ÇOCUK. BENIM. BU HAYATTA. DEĞER. VERDIĞIM. TEK. INSAN.

"Demek öyle? Biliyor musun şaşırmıyorum aslında. Sen.. Sen hep böyleydin. Şımarık, doyumsuz, kalpsiz, düşüncesiz. Sen her zaman sığ ve pislik biriydin! Ailenin seni şımartıp istediğin herşeyi önüne oyuncak olarak serdiğini biliyorum. Ama uyan artık! Bu gerçek dünya! Insanların duyguları senin oyuncağın değil. Birinin duygularını senin o züppe ailen bile satın alamaz! Üzgünüm ama kendine başka oyuncaklar bul" diye bağırdım ona.

Belki biraz aşırı kaçmıştım ama birinin ona gerçek dünyayı farkettirmesi gerekiyordu. Yaptığı şey kelimelerle anlatılamayacak kadar çirkindi. Kimse bunu yaşamayı haketmiyordu. Özellikle de benim kıvırcığım.

"Benim şımarık olduğumu söyleyene bak! Asıl şımarık sensin. Her doğruyu bildiğini sanıyorsun ama bildiğin tek şey koca bir sıfır! Baban öldüğü için herkes sana acısın istiyorsun." diye bağırdı. Tüm kanın beynime hücuma geçtiğini hissettim. Ve o durmadı. Devam etti.

"Bana bakın ben Ashley bana iyi davranın çünkü annem beni sevmiyor ve babam öldü" diyerek taklidimi yaptı. Onu iktirdim ve "BABAMI BU İŞE KARIŞTIRMA" diye haykırdım.

Artık haddini aşmıştı. O kirli ağzıyla babamı kirletemezdi. Ona olan nefretim kat ve kat artarken ona söyleyebileceğim hiç bir şeyim olmadığını farkettim. Çünkü o benim söylediklerimi anlayabilecek kapasitede değildi. Gerizekalının tekiydi.

"Bak yine aynısı işte, zavallısın" dedi

"Sen umutsuz vakasın Lilia! Ama tahmin et ne var? Gözümün önünde tüm karaktersizliğini sergilemene izin mi vereceğim sanıyorsun? Tabi ki hayır! Heyecan mı istiyordun? Bütün bu pisliğini Finn'e anlattığım zaman sana çok güzel bir heyecan vereceğim!" dedim.

"Eğer ona tek kelime dahi edersen seni pişman ederim" diye tehdit etti.

"Ciddi misin? Çünkü en büyük pişmanlığım o fare suratını ilk defa gördüğüm gün. Bundan daha iyisini yapabileceğini düşünmüyorum" dedim ve arkamı dönüp gittim.
"Bunu ödeteceğim sana Millie! Pişman olacaksın! Eğer ona bir şey söylersen sana bunu göstereceğim" diye bağırdı arkamdan.

Onu duymazlıktan geldim. Şu durumda yaptıklarını ödeyecek tek bir kişi vardı ve o da o değersiz aptal sarışının ta kendisiydi.

Sahilde biraz sakinleşmeyi denedim. Bir yandan ağlamak istiyor diğer yandan da sinirimden köpürüyordum

Hayat çok acımasız değil mi? Sizin saçının teline zarar veremeyeceğiniz insanı, iki kuruş etmeyecek beyinsizlerin eline oyuncak yapıyor. En başından beri en büyük korkum Lilia'nın Finn'i üzmesiydi evet. Ama bu kadarını hiç tahmin etmemiştim.
Bunu öğrendiği zaman kalbinin nasıl kırılacağını düşündükçe göğsüme iğneler saplanıyordu. O bunları hak etmeyecek kadar harika biriydi. Ona söylediğim zaman yıkılacak belki de ağlayacaktı.

Onun ağladığını düşündüğüm zaman nefesimin daraldığını hissettim. Onun acı çekmesini istemiyordum. Onu her şeyden, herkesten korumak istiyordum.
Ona söylememeyi düşündüm. Ama bu onu korumak olmazdı. Onu Lilia'nın eline oyuncak olarak bırakmak olabilirdi ancak. Cesaretimi toplayıp öfkem tazeyken bu işi halletmeye karar verdim.

Telefonu çıkartıp Finn'i aradım. Öyle uzun çaldı ki bir an açmayacağını düşündüm. Belki de içinde bulunduğum durum yüzünden bana asırlar gibi gelmişti bu süreç.
En sonunda o tanıdık boğuk sesinin harika tınısını duydum.

"Millie?" dedi. Meraklı hali sesinden farkediliyordu.

"Finn, seninle çok önemli birşey konuşmam lazım. Şuan sahildeyim ve şey.. Buraya gelir misin?"

Always In My Heart (FİLLİE)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin