I Don't Wanna Sleep

1.1K 196 69
                                    

*Finn'in ağzından*

Beni bu saatte aradığına göre önemli bir sorun vardı. Telefonda ağladığını duymuştum. Bu durumda ondan şüphelenmek pek doğru olmazdı.

Noah ile ilgili bir sorun olup olmadığını düşündüm. Arabada Noah'ı aradığım zaman telefon telesekretere bağlandı ve bu merakımı iyice arttırdı. Dediği gibi kimseye ulaşamamış olmalıydı.

Evinin önüne ulaştığım zaman kapının önündeki bir yığın poşet dikkatimi çekti. Bahçeden içeriye girip kapıyı çalmaya yeltendim. Ama dokunduğum anda kapının zaten açık olduğunu farkettim.

İçeriye girdiğim zaman karşılaştığım manzara tam bir dehşetti. Her tarafta cam parçaları, etrafa saçılmış kırık eşyalar, yerlere fırlatılmış yastık ve sandalyeler vardı. Duvardaki ayna da parçalanmıştı. Burada her ne olduysa sorun çok ama çok büyük olmalıydı.

Yerde cam parçalarının ve devrilmiş sehpaların yanında yatan, içten hıçkırıklarla ağlayan Millie'yi sonradan farkettim. Onu farketmemle yanına doğru koşmam bir oldu.

"Millie, iyi misin? Sorun ne? Burada neler oldu?" diye sordum.

Derin düşüncelere dalmış olduğu, sesimi duyduğu anda irkilmesinden anlaşılıyordu. Ağlamaktan şişmiş gözleri ile bana baktı. Başını olumsuz anlamda salladı. Onu kollarından tutup başına arkadan destek vererek oturur pozisyona getirdim. Yüzünde tırnak izleri vardı. Halı kan lekesi olmuştu ve oturduğu anda bu kanın bacağından akmakta olduğunu gördüm. Muhtemelen büyük bir cam kesiğiydi.

Yüzünü ellerimin arasına alarak "Bunu sana kim yaptı" diye sordum.

Cevap vermek yerine ağlamaya devam etti. Başını göğsüme yasladım ve saçlarını okşadım. Bunu kimin yapmış olabileceğini düşünüyordum. O sırada aklıma annesiyle aralarının iyi olmadığı geldi. Acaba bunu ona annesi yapmış olabilir miydi?

"Bunu sana kim yaptı Mills, söyle bana" diye tekrar ettim. Yine sessizce ağlamayı tercih etti.

O kadar savunmasız ve çaresiz görünüyordu ki, şuan onu bu hale getiren insanı olduğu yerde gebertebilirdim. Çünkü hiç bir kız, aslında hiç bir insan bu duruma gelmeyi haketmiyordu.

Yüzünü tekrar avuçlarımın içine alıp başını göğsümden kaldırdım ve gözlerimin içine bakmasını sağladım. İkimizde yerde oturuyorduk.

"Şimdi elini yüzünü yıkayacağız, sonra da yaranı temizleyeceğiz" dedim gözümü bacağındaki kesiğe götürerek. Sonra devam ettim "Biraz sakinleşeceksin ve sonra da bana her şeyi anlatacaksın. Anlaştık mı?"

Olumlu anlamda başını salladı. Belinden tutup ona destek vererek ayağa kalkmasına yardım ettim. Ama kalkarken sendeledi. Bu yüzden onu kucağıma almaya karar verdim. Zaten son derece minyon ve ufaktı. Onu kucakladığım zaman şaşkın bir ifadeyle bana baktı. Elinin tersiyle akmakta olan göz yaşını sildi ve sonra da gücü kalmamışcasına başını göğsümdeki yerine tekrar koydu.

"Banyo nerede?" diye sordum.

Parmağının ucuyla üst katı işaret etti. Gözleri sımsıkı kapalıydı. Muhtemelen başı dönüyor olmalıydı. O kucağımdayken son derece temkinli adımlarla merdivenleri çıktım ve üst kata ulaştım.

Burada üç kapı vardı, en baştaki kapı açıktı ve pembe mor tonlarıda bir yatak odasına aitti. Buranın Millie'nin odası olduğunu anlamak zor değildi. Bir sonraki kapı kapalıydı. Oranın banyo olduğu kanısına vardıktan sonra kucağımda Millie olduğu için dirseğimin yardımıyla kapıyı açtım.

Onu hemen karşımdaki küvetin mermerine oturttum ve yaralı bacağını uzatmasını sağladım. Böylelikle yarasını rahatça yıkadım. Kanlardan temizlenince yaranın ne kadar derin olduğu daha rahat görülüyordu.

Always In My Heart (FİLLİE)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin