Painful Dinner

1.3K 192 75
                                    

Okula girince umarım güzel bir gün olur diye düşünmeden edemedim. Asıl gerçek Lilia'dan çekiniyor olmamdı. Kendimi ona karşı suçlu hissediyordum. Sevmek suç olabilir mi? Kendime bile itiraf etmeye çekinmeme rağmen kendimi ona karşı suçlu hissediyordum. Aslında yapmam gereken şey Finn'i unutmaktı. Hem onun mutluluğu için hem de diğer türlüsünü kendime yakıştıramadığım için olması gereken buydu. Ancak ben bu kadar güçlü bir insan değildim. Geceden beri bu konuyu düşünmekten kaçıyordum. Yok saymak şimdilik en iyisi gibiydi. Yine kaçmaya karar verip bunları düşünmeden edebiyat sınıfına gittim.

Edebiyatı seviyordum. Her ne kadar Mrs. Goldway'in gereğinden tuhaf bir öğretmen olduğunu düşünsem de eğlenceli bir dersti. Aslında bazen bu kadının sadece eski sevgililerine atıfta bulunmak için edebiyat öğretmeni olduğunu düşünmüyor değildim. Malum 45 yaşında olup hala bekar olan kadın triplerindeydi. Özünde iyi biri olabilirdi ama yine de gereğinden tuhaftı. Klasiklerle ilgili sıradan bir dersin ardından kitaplarımı dolabıma koymaya gittim. Dolabın içini düzenledikten sonra kapağı kapatmamla şapşal bir gülümsemeyle bana bakan Lilia suratıyla karşı karşıya kaldım. İtiraf ediyorum bu biraz korkutucuydu. Daha da korkutucusu ise Lara hakkında ne düşünmem gerektiğini bilmiyor olmamdı.

Her zamanki neşeli tavırlarıyla ciyakladı "Bil bakalım kime bir müjdem var"

Onu susturmak istercesine "Ne olur bana olmasın, git kantinci Stevie'e falan ver" dedim
"Akşama hazır ol, randevun var" Yüzünde bir zafer gülümsemesi vardı

"Ne randevusu Lilia?!" Diye yakındım. Ne olur ama ne olur Noah konusunu açmasın
"Ben Finn, sen Noah!" Omuz silkti "Teşekkür etmene gerek yok, Finn'e söyledim ve bil bakalım ne dedi? Noah'ya söylediği zaman Noah da seni ne kadar beğendiğini söylemiş"

"Ne?" ona şaşkınlık içinde baktım

"Evet" başıyla onayladı. "Açıkcası ben de biraz şaşırdım ama sonuç olarak akşam hep beraber yemeğe çıkıyoruz"

TANRIM! Kan beynime sıçramış gibi hissediyordum. Elimde olmadan ona bağırmaya başladım

"Sana bu işe karışma demiştim Lilia?" Sesim fazla yüksek ve sinirli çıkmıştı. Çünkü gerçekten çok sinirliydim.

"Ben.. Ben sadece seni düşünmüştüm" sesi titredi. Harika. Kalbi kırılmıştı.

"Ah Lilia özür dilerim, sanırım biraz gergindim. Öyle demek istemedim" diyerek ona sarıldım. Suratına oturan gülümsemeyi hissedebiliyordum.

"Öyleyse çıkışta bizdeyiz" dedi sorarcasına

"Çıkışta sizdeyiz" diye onayladım

Bu randevu olayını nasıl atlatmam gerektiğini bilmiyordum. Günün geri kalanında saçma fen dersleri vardı ve ben sadece akşam nasıl bu işten yırtabilceğimi düşündüm.
Belki de Noah'la durumu anlatmalıyım? Tabi ya ne diyebilirim ki? *Ah sey kusura bakma Noah aslında ben senin en yakın arkadaşından hoşlanıyorum, ama benim en yakın arkadaşım onunla çıktığı için senden hoşlandığım yalanını ortaya attım ama aslında öyle bişey yok*

Tamam Noah'la söylemek hiç de mantıklı bir fikir değildi. Zil çalınca Lilia "Neyin var senin tüm ders defterleri karalayıp durdun!" Diye kızdı . Cevap vermemeyi tercih ettim.
Yemekhanedeyken hiç iştahım olmadığını hissediyordum. Karşıdan yine tüm endamıyla Finn'in geldiğini gördüm. Tıpkı onu ilk gördüğüm gündeki gibi bordo bir tişört siyah bir pantolon gitmişti. Kıvırcıklarını beresinin uçlarından çıkartıcak şekilde o güzel saçlarını berenin altına esir etmişti. Ondan gözlerimi aldığım anda Noah'ın onun hemen arkasında olup bana güven verici bir gülümseme gönderdiğini farkettim. Durum daha da utanç verici hale gelemez diye düşünürken Finn'in arkasından Noah'la bizim masaya doğru yürüdüğünü gördüm! Tanrım benimle dalga geçiyorsunuz değil mi?

Finn

"Nasılsınız hanımlar" diyerek müstakbel sevgilisinin yanına oturdu. Noah da benim yanıma gelince

"Aslında ben doydum hepinize afiyet olsun" diyerek masadan kalktım.

Lilia'nın benim arkamdan koşmadan önce onlara "kusura bakmayın biraz gergin sadece" dediğini duymuştum.

Hayır sanırım bu yalana devam edemeyecektim. Ama nasıl kurtulacağımı da bilmiyordum. Bu akşama kadar bir yolunu bulmak zorundayım...

***

Tahmin edebileceğiniz gibi Lilia'yla uzun bir hazırlanma faslı yaşadık. Ben ne için hazırlandığımı bile bilmiyorum oysa... Lilia siyah bir kalem etek üzerine bol beyaz bir tişört giymeyi tercih etti. Ben daha çok elbiseden yanaydım. Krem rengi belden bolaran kolsuz ve son derece şık bir elbise giydim. Saçlarımı maşa yardımıyla dalgalandırdıktan sonra aynadan kendime baktım. Aslında posta koymayı düşündüğüm biriyle çıkılacak bir akşam yemeği için fazla güzel göründüğümü söyleyebilirim. Yeşile kaçan ela gözlerim karamel ile kestane rengi arasında saçlarım vardı. Fazla uzun sayılmazdım minyon bir yapım vardı. Lilia ise sarıya yakın bir kumraldı ve kahverengi gözleri vardı. O da fazla uzun sayılmazdı ve kesinlikle o eteğin içinde çok güzel görünüyordu. Aslında bu biraz sinirimi bozmuştu ama çaktırmadım.

Ben kırmızı bir ruj tercih ederken Lilia sevimli pembe tonlarını seçti.

Kendime aynadan bakarken aklıma sabah Lilia'nın Noah ile ilgili söyledikleri geldi... Hani şu beni çok beğendiğiyle ilgili olan.

"Lilia" dedim "Sabah söylediklerin doğru mu?"

"Hangisi?"

"Hani Noah'ın beni beğendiğiyle ilgi olan"

"Tabiki de doğru Finn'e öyle demiş!Sen hiç aynaya bakmıyor musun? Sendeki bu saf güzelliğe sahip olmak için neler yapmazdım" dedi hayran bir şekilde bana bakarak. Utandığımı itiraf etmeliydim

"Kendine baksana" diye mızmızlandım. Çünkü bunu itiraf etmek beni ne kadar üzüyor olsa da çok güzel bir kızdı.

Saat 19:00 gibiydi ve hemen çıkmazsak geç kalacaktık. Çok geçmeden restaurant'a gelmiştik. Çok şık bir yere benziyordu.

Finn dar bir kotun üzerine siyah bir tişört gitmişti. Her zamanki gibi kusursuz görünüyordu. Noah ise yine bir kot, üzerine çok açık renkli bir kot gömlek ve içine beyaz bir tişört giymişti. Ona yakışmış doğrusu.

Masaya doğru ilerken kendi kendime bu işi başıma nerden açtım ki diye soruyordum. Umarım kazasız belasız bu geceyi atlatırım

Always In My Heart (FİLLİE)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin