I Don't Like You

1K 209 68
                                    

İyi okumalar :)

Şaşkın bir şekilde anneme baktığım sırada yanıma gelip adama sarıldı ve "Hoş geldin" dedi. Tamam dürüst olacağım bu iş gittikçe tuhaf bir hal alıyordu.

"Millie, bu Mike. Kendisi benim..." derken Mike denen adam onun lafını bölerek

"Erkek arkadaşıyım" dedi.

Mideme iğrenç bir bulantı saplanmıştı. Bunu öğrenmeye hazır olmadığımdan mı yoksa annemin bir sevgilisi olması düşüncesinden mi kaynaklandığını anlayamamıştım.

"Ona hoş geldin demeyecek misin Millie" diye uyardı beni annem.

"Sen dedin ya" diye kestirip attım ve arkamı dönüp masaya ilerledim.

Annemin arkamdan "Alışacaktır Mike" diye mırıldandığını duydum. Alışacakmış. Evcil köpeği sahibine mi alıştırmaya çalışıyorsun sen diye bağırmak geldi içimden. Ama ağzımı açarsam iyi şeyler çıkmayacağını bildiğim için sustum.

Tanrım, tek istediğim kafamı dinleyebileceğim sakin bir haftasonuydu. Bu herifi niye gönderdin ki?

Masaya oturduğumuz zaman annem servisi yaparken adamı incelemeye başladım. Sarı saçları ve ela gözleri vardı. Uzun boylu ve kaslıydı. O sırada bakışlarımız buluştu. Adamın tuhaf bir çekiciliği vardı ve ukala bakışları bunun farkında olduğunun kanıtıydı. Sempatiklik kavramına oldukça uzak, son derece itici birine benziyordu.

Annemin tabağıma koyduğu tavuğa çatalımla işkence ederken Mike bana saçma sorular sorup duruyordu. "Hangi okuldasın, derslerin nasıl, en sevdiğin ders ne, boş vakitlerinde ne yaparsın" gibi...

"Bu bir akşam yemeği mi yoksa iş başvurusu mu" diye sordum sorularını yanıtlamak yerine.

Annem benim çok şakacı biri olduğumda ilgili bir şeyler saçmaladı. Oysaki şaka yapmadığımı üçümüzde çok iyi biliyorduk. Her zaman dobra bir yapım olmuştur. Lafımı esirgemem ve sevmediğim insanlara karşı son derece ukalayımdır.

Tavuğumla oynamayı bırakarak bir parça ağzıma attım. Mike'ın sorgusu bittiğine göre sorguya başlama sırası bendeydi.

"Ne zamandır devam ediyor bu durum" dedim aniden

Kısa bir sessizlik oldu. Ikiside bakışlarını tabağından kaldırarak bana baktı.

"Bir süredir" dedi annem aceleci bir tavırla.

"Uzunca bir süre" diye ekledi Mike

Bu adamı gerçekten hiç sevmemiştim. Ama bu bahsettikleri 'uzunca bir süre'nin ne kadar uzun olduğunu merak ettiğimi itiraf etmeliyim.

Anneme döndüm ve "Beni sürekli tek başıma bırakma nedenin buydu yani" dedim çatalımla Mike'ı işaret ederek. Sessiz kalmayı tercih etti. Aşağılayıcı ve tiksindiğimi belli eden bir şekilde güldüm.

Masada sessizlik hakimken Mike bir atak yaptı "Bence annenin bahsettiği kadar agresif değilsin. Seninle iyi anlaşabileceğimizi hissediyorum" dedi. Herif tam bir dangalaktı. Demek annem benim hakkımda ona agresif demişti.

"Agresif ha?" diye sordum anneme bakarak. Ondan sonra Mike'a döndüm ve "Iyi anlaşabilirdik tabi ki. Ama eğer ben isteseydim" dedim. Sonra gülümseyerek devam ettim "Belki de anlattığı kadar agresifimdir"

"Niye ona bir şans vermeyi denemiyorsun Millie?" dedi annem.

"Sen bana insanlara şans vermeyi öğretmedin ki" dedim suratına bile bakmadan.
Son günlerdeki sevgi gösterilerinin nedeni belli olmuştu işte. Noah'ı arayıp beni evden almasını istemek geldi içimden. Ama sonra onun İrlanda'da olduğunu ve aramızda en son geçen olayları hatırladım. Keşke burada olabilseydi. En azından arkadaşım olarak...
Tabağımı masadan kaldırdım ve salona geçtim. Televizyonu açıp ayaklarımı uzatarak kanalları gezmeye başladım. Düzgün bir program yoktu. Zaten hiç bir şeye odaklanamıyordum. Sadece o Mike denen herif yokmuş gibi davranmak için bu yolu seçmiştim.

Mutfaktan tabak çatal sesleri geliyordu. Demek ki onlar da yemeği bitirmeye karar verdiler.

Ağzımın kuruduğunu hissettim ve su almak için mutfağa gittim. Annem bulaşıkları makineye atarken Mike ona belinden sarılıyordu. İçimde tuhaf bir acı oluştu. Hem kendi yanlızlığımı hatırladım hem de annemi samimi gördüğüm tek erkek babamdı ve onu ne kadar özlediğim gerçeğine bir kez daha tosladım.

Babam.. Babacım.. Keşke burada o herif yerine sen olsaydın.

Elimdeki bardağı burda olduğumu farkettirmek istercesine masaya çarparak koydum ve sürahiden su doldurmaya başladım. Beni farkedince hemen toparlandılar. Mike biraz uzaklaştı. Ben de suyumu alıp salona geri döndüm.

Annem tatlıları hazırlarken Mike salona gelip yanıma oturdu.

"Böyle davrandığın sürece hiçbir yere gidemeyiz" dedi ukalaca

"Seninle bir yere gitmek isteyen kim" dedim aynı sinir bozucu tavırla. Onunla fazladan bir saniye daha konuşmak bile istemiyordum

"Bu kadar sinir bozucu davranmanın nedenini sorabilir miyim" dedi

"Belki de sadece senden hoşlanmamışımdır"

"Belki de kendine olan nefretini insanlara kusmaya çalışıyorsundur" dedi. Ne haddine böyle konuşuyordu?

"Senden nefret etmek varken, kendimden nefret etmem pek mantıklı olmaz bence" diye düzelttim

"Aslında senin tek sorunun geçmişe takılıp kalman" dedi tek düze bir ses tonuyla

"Neden bahsediyorsun sen?"

"Babanın gitmiş olduğunu kabullenemiyorsun. Onun yerini doldurmamdan korkuyorsun" Bu son sözleri haddini gerçekten fazlasıyla aşmıştı.

"Sen kimsin ki babamın yerini doldurabileceğini sanıyorsun? Tahmin et ne var! Annem sadece babamın arkasından avunmak için seninle" dedim bir hışımla ayağa kalkarak
O sırada annem elinde tabaklara salonda belirdi. Mike onu görmemişti ve o da bir hışımla ayağa kalkarak bana bağırdı. "Yerinde olsam o kadar da emin olmazdım"

Always In My Heart (FİLLİE)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin