Uzun bir yola başvurmuştu. Belki bir kurtuluş. Bir uçurumun eteklerinde durmuş, aşağıya bakan, ölmek isteyen çocuğun elini tutup çekmek istiyordu. Zordu ama her şeye rağmen bu yolda yalnız olmadığını biliyordu. Hayatında kısa zamanda birçok şey değişti. Mesela artık şekersiz hiçbir içecek tüketmiyordu. Açık bıraktığı saçlarını artık hep topluyordu. En önemlisi de artık onu eskisi gibi seven bir ailesi yoktu. Hayat ne kadar acımasız diye düşündü. Onu ailesiz bırakacak kadar, kimsesiz bir küçük çocuğu ise, sonu karanlık bir uzay boşluğuna sokacak kadar acımasız.
Karşısında, bilgisayarında, onun ilk aşkı duruyordu. Babası...
Her ne kadar bir monitörden görse de bunu önemsemeyerek, küçük bir tebessüm etti, karşısındaki bir duvar gibi ruhsuz görünen adama. Herhangi bir duygudan yoksun ela gözler, ona sorgular bir hâlde bakıyordu. Gözlerini kısa bir süreliğine transtan çıkabilmek adına, tavana dikti. Dolmuş gözleri, ona inatla heyecandan yanan yanaklarından süzüldü. Ellerini gözyaşlarını silmek için kaldırmadı. Gizleyememişti ağladığını, yeniden akacağını bildiği gözyaşlarını silmedi bu yüzden, çünkü en azından karşısında daha çok ağlarken babası bunu farketmezdi. Parmak uçlarını, dudaklarına dayayarak hıçkırığını bastırdı ve boğazını temizleyerek konuşmaya başlayacağını belirtti.
"Küçük bir erkek çocuğu, iki gün önce çalıştığım hastaneye getirildi. Kim tarafından getirildiği meçhul. İsmi Elzie. Bazen hiç olmadığı birine dönüşüyor. Kesik kesik nefesler alıyor, ağzından beyaz bir salgı çıkıyor ve kendini kaybederek etrafa saldırıyor. Kendi hakkında hiçbir şey bilmiyor. Adından başka bir şeyi yok sahip olduğu bu kadar. Birçok test yaptırdım. Ayrıca kriminal laboratuarlara bile götürdüm. Yalnız şu kadarı ilginçtir ki, çocuğun bir kan grubu bile belirsiz. Hakkındaki her şey belirsiz çıktı. Hiçbir test olumlu yanıt vermedi. Bundan da önemlisi ise DNA' sında 'pt' elementi bulundu. Ne yapacağımı bilmiyorum."
"Bu gece saat 23:00'te orada olacağım."
Diyerek kısa bir yanıtla aramayı bitirdi. Doktor July, kısa bir süre kararmış bilgisayar ekranına bakarak gelen ağlama hissiyatını hıçkırıklarının eşliğinde serbest bıraktı.
☄
Kirpiklerini aralayarak, gözlerini açtı. Parmak uçlarıyla gözlerini ovalayarak uykusuzluğunu gidermeye çalıştı. Gözleri merakla etrafı tararken, nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. Beyaz duvarlar, beyaz fayanslarla kaplı yerler, beyaz dolaplar... Bembeyazdı her yer.
Yattığı yerden doğrularak başını sağa doğru çevirdi. Olması gerekenden fazla yüksekte bulunan pencereler, onun dört duvar arasında kalmasına sebep veriyordu. Hastane önlüğü oturduğu için arkaya doğru çekilmişti. Boğazına baskı uygulayan bez parçası, nefes almasını oldukça zorluyordu. Küçük ince parmaklarıyla, önlüğünün yakasını çekiştirerek genişletti ve büyük bir baskıdan kurtulmuş oldu. Başındaki sızı onun dayanılmaz bir işkence görmesine neden oluyordu. Ağrı gittikçe şiddetini arttırırken çocuk, başını sıkmaktan başka bir şey yapamıyordu. Yatağından doğrularak ayağa kalktı. Üç adım atarak durdu. Sonra bir sancı daha hissetti. Korkuyla titreyen bacakları tutmadı ve böylelikle kendini yere bıraktı.
Yerde cenin pozisyonunda durmuş, iki büklüm bir vaziyette karnını tutuyordu. Aynı zamanda da ağzından beyaz köpükler fışkırarak akıyordu. Bir an, bağırsaklarının yer değiştirdiğini hissedir gibi oldu. Göz bebeklerinde ki ince sızıyla göz kapaklarını sıkı sıkı yumdu. Saç diplerinin en ucunda ise bastırılmayacak derecede bir ağrı vardı. İçindeki bir kuvvet onu kaldırarak yere vurdu. Karnını tutan elleri bile artık tutmayı bırakıp kendi bağımsızlığını ilan etmişti. Yeri kaplayan beyaz fayanslarda zangır zangır nöbet geçiriyordu.
Dışarıda sesleri işiten iki güvenlik personelinden biri kilitlediği kapıyı açarken, diğeri hızla Doktor July'e haber vermeye gitti. Kapı kilidini zorlada olsa açmayı başaran adam, yerdeki çocuğun halini görünce korkuyla göz bebekleri büyüdü. Ona yaklaştığında sakince yanına çöküp ellerini çocuğun kafasına bıraktı. Bıraktığı gibi de hızla geri çekti. Adam, parmaklarında hissettiği elektriksel güçle daha fazla dayanamayıp bayıldı. Bayılmadan evvel duyduğu son şey Doktor July'nin kolidorda yankılanan topuklularının sesiydi.
Doktor July ve güvenlik personeli kapıdan giriş yaptığında şoke olmuş bir hâlde önce küçük çocuğa daha sonra ise yerde baygınlık geçirmiş diğer bir güvenlik görevlisine bakışlarını çevirdiler. Doktor, önceliğini güvenlik görevlisinde kullanarak durumu anlamaya çalıştı. İşaret ve orta parmağını birleştirerek adamın şah damarının üzerine koydu. Atmakta olan damarı parmaklarında hissettiği vakit, bayıldığına kanaat getirdi. Adamın bileğini tutarak kendine çevirdi. Belirgin kılcal damarlarındaki şişkinliği ve tel tel olduğunu görünce ufak bir elektrik şoku yaşadığına değindi. Başını yanındaki adama çevirerek,
"Hemen hemşirelere haber verip yardım gönder buraya!"
Adamın hâlâ olduğu yerde hareketsiz kaldığını görünce şokun kısa bir durgunluğa sebebiyet verdiğini farketti. Bu kısa çaplı şokun bir an önce bitmesini istediği için kal gelmiş adamı kollarından tutarak sarstı.
"Eğer acele etmezsen bundan daha fazlasını görmüş olacaksın! Acelemiz var, hızlan biraz! Burda sana zaman harcarsam belki bir daha arkadaşını hayata döndüremem!"
Kafasını hızla sağa sola çevirerek olumsuz bir baş salladı. Sonra ise hızla kendine gelerek odadan çıktı. Doktor July, adımlarını hızlandırarak çocuğun yanına gitti. Yerde çökerek ağırlığını ayak bileğinin üzerine yıktı. Beyaz eldivenlerini eline geçirerek çocuğun kalbinin atıp almadığına baktı. Her şeyi bu kadar sakin ve soğuk kanlılığıyla yapması onun yıllarca edinmiş olduğu meslek tecrübesinden geliyordu. Ama hiçbir zaman soğuk kalpli olmamıştı.
İnsanı, insan yapan önemli etkenlerden biri de sahip olduğu vicdandır. Ruhsuz olmaya sebebiyet veren şey ise vicdanını yitirmesidir. Her insan kusurludur. Bunu herkes bilir. Fakat öyle zamanlar olur ki, sen bir hata yaptığın zaman kimse yanında olmaz. Seni uyarmaz. Sadece zaten yanlış yaptığın bir şeyi, tüm gerçekliğiyle yüzüne vurur. Bazen de öyle bir an gelir ki, bu defa sen acıtırsın kalpleri. Bilerek veya bilmeyerek, tanıdığın veya tanımadığın herkesin canını yakmak istersin.
Katil, bir çocuk olsa da bu onun katil olmadığını göstermez. Bunu yapmayı isteyerek veya istemeyerek! Katil olmayı seçerek veya seçmeyerek...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DNA LANETİ
Mystery / ThrillerBir minyatür tablo vardı. Bir savaşı anlatan iki ruhu temsil ediyordu. Temiz ve berraklığı anımsatan mavi renk; kirli ve karanlığı hatırlatan kırmızı renk iç içe geçirilmişti. Birbirleriyle harmanlanan iki renk, birbirinden habersiz yıllar geçirmişl...