04

18 11 4
                                    

Sahi! İnsan yaşamayı nasıl hisseder? Mutlu olduğu zaman mı, ailesinin onu sevdiği zaman mı, sevdiği adama kavuştuğu zaman mı, yoksa hayatında ki insanlara baktığı zaman onlardan daha fazla şeye sahip olmasının vermiş olduğu iç rahatlık ve güvenden dolayı mı?

Kim olduğunu, nereden geldiğini, en çok hangi rengi sevdiğini hiçbir şey yok zihninde. Hepsi ve daha niceleri zihin enkazında bir sandık içerisinde saklı. Geçmişini bilmediği hâlde, peşini bırakmayan bir geçmişe sahip. Katil olduğu meçhul. Hayatı ise müphem...

Bazen öyle anlar olur ki, akıl donup  kalır. İçiniz bir bilinmezlikle dolup taşar ve siz bunu sadece saydam bir cam arkasından seyredersiniz. Sadece bir yardım veya bir kurtuluşun sizi bulması için içinizden yüzlerce kez dua edersiniz.

Zaman... insan ne kadar da çok çabuk kabullendi. Bir çıkmaza girdiğinde, birini kaybettiğinde, ucu bucağı görünmeyen bir boşluğa düştüğünde sadece düşünür ve bir an önce kurtulmak için bir çıkış yolu arayışına girer. Bu sırada ihtiyacı olan tek şey ise bolca zaman.

Doktor July, yalnız kalmak ve düşünmek istiyordu. Zamandan yararlanmak ve belki de sarmaşık gibi birbirine geçirilmiş, sırlı ve bir o kadar da karmaşık olan hayatı yerine koymak istiyordu. Bunu sadece küçük bir çocuk için değil, kendi hayatı içinde istiyordu.

Yerde yatan çocuk, bir çeşit havale geçiriyordu. Doktor July, bu kadar zaman geçmesine rağmen çocuğun hâlâ direnmesine hem şaşırıyor hem de kendine kızıyordu. İlk ona yardım etmesi gerekiyordu. Ama bir yandan da eğer ona ilk müdahale etseydi belki de önlem alamayacak ve çocuğun  yaymış olduğu manyetik elektriksel güç onu da içine çekecek böylelikle hiçbir faydası dokunmayacaktı. Bunu daha sonraya düşünmek için kafa yoracağına söz vererek zorla çocuğun ağzını açıp işaret ve baş parmağını küçük dile götürüp, çekti ve çocuğun yutup boğulmasına mâni oldu. Çocuğun her iki omzundan tutup ters çevirdi ve yüzüstü bütün ağzındaki salgıyı çıkarmasına yardımcı oldu. Son an da içeriye giren hemşireler şaşkınlıktan ötürü küçük dillerini yutacaklardı. Çocuğu son an da hayatına geri döndüren doktor July, belki de karşısında dikilmekte olan sekiz adet hemşireyi, hayata dönderemeyebilirdi ve bunun tek suçlusu kendileri olurdu. Doktor July, bıkkınlıkla kafasını sağa  sola doğru götürüp getirdi. Hâlâ ayakta umarsızca dikilmekte olduklarını farkettiğinde ise sinirden dolayı hafifçe çatılmış kaşlarını bir müddet üzerlerinde dolaştırdı.

"Birazdan sizlerle telepati yoluyla iletişime geçmeyi planlıyorum hanımlar. Hâlâ orada boş boş dikilmeyi umuyorsanız yanılıyorsunuz. Şimdi hemen uyuşukluluğunuzu bir kenara bırakın da, bir an önce harekete geçip yardım etmeye bakın!"

Sakın bir ses tonuyla konuşmaya başlayan Doktor July, kelimelerinin sonuna doğru tiz sesiyle emirlerini yağdırmaya başladı. Az önce afallayan hemşireler, şimdi tüm ciddiyetleriyle son derece işlerini yapmaya devam ediyorlardı. Titiz ve hızlı bir hâlde bütün eksikleri takım ruhuyla tamamlamışlardı. Tüm herkes odada ki işlerini sonlandırmış, memnun bir dudak kıvrılmasıyla karşılarında ki dakik Doktora bakıyorlardı. Doktor July ise bakışlarını karşısındaki hemşirelerin üzerlerine dikerek, aynı tiz ses tonuyla konuşmasına devam etti.

"Bakıyorum da, hanımlar! Konuşmam işe yaramış olmalı ki sorunsuz ve kusursuz bir iş tamamlanmış. Şimdi ise hepinizden çocuk ile ilgilenmenizi isteyeceğim. Gözünüzü ondan bir an bile ayırmayacaksınız. Gerekli tedbikatları alın. Şu baygınlık geçiren güvenlik görevlisiyle de en iyi şekilde ilgilenin ve bir an önce işine dönmesini sağlayın. Bu hastanede iki tane koruma bulunurken, küçük ve son derecede tehlikeli bir hasta oldukça başa bela gibi görünüyor."

Herkes odayı birer birer terk ederken Doktor July, eldivenini çıkartarak bir süre inceledi. Daha sonra ise aklına gelen bir fikirle hızla kriminal laboratuvara doğru yol aldı. Birkaç test belki de doktoru çıkış bir yola hiç olmadığı kadar kısa bir süre de götürürdü.

            

                                 ☄

Birkaç teknik raporun hazırlanmasını beklemekten sıkılmış olacak ki, yerinde huzursuzca kıpırdandı. Heyecandan ve adını bilemediği birkaç duygunun onu bulmasıyla sıkıntılı bir şekilde gerildi. Oturduğu deri koltukları altında yeni olduğunu belirtircesine kendini gösterirken kasvetli oda onu hiç olmadığı kadar boğuyordu. Oldukça eskimiş olan hastane ve dahası sökülmeye yüz tutmuş yıkık duvarlar yüzünün somurtmasına neden oldu. Bu kadar eski bir odaya bu yeni koltuklar oldukça ters düşüyordu. Zıtlıkları bariz bir şekilde ortada peydah olurken Doktor July, sıkılarak ayağa kalktı ve odada volta atmaya başladı. Ayağının altındaki rutubet kokan parkeler gıcırdayarak kendilerini belli ederken genç doktor hâlâ neden bu kadar berbat bir hastanede bulunduğunu sorguluyordu. Daha sonra ise evinden babası tarafından kovulduğu ve sokaklara düşmesi gerçeğini göz önünde bulundurarak bu sorgulama yöntemini de boşa çıkarıyordu. Hayat tüm gerçekliğiyle kendini belli ederken, o tüm cesareti ve güçlü kişiliğiyle hayatı yenmişti. Üstelik bir doktor olarak kariyerine mükemmel bir şekilde devam ediyordu. Böyle bir hastaneye tabi ki kendisi gelmek istememişti. Büyük bir baskı ve paranın gücü ile babasının onu şehirden uzak tutması zor değildi. O bunu seve seve yapmıştı. Oysa onu kovmadan bir yıl önce ne kadar da seviyordu başarılı kızını. Kızın ise tek hatası onu gözünde yerle bir etmiş bu kadarı da yetmemiş olacak ki insanlar üzerindeki itibarı ve ulaşılması zor gücü zedelenmişti. Başını hızla iki yana sallayarak olumsuz birkaç mırıltı çıkardı dilinin altından. Odada yankılanan masa üzerindeki kablolu telefonun çalmasıyla ürkerek yerinde sıçradı. Sonra ise hışımla ayağa kalkarak telefonu açtı ve kulağına dayadı.

"Efendim sizi görmek isteyen iki beyefendi var. Sizin çağrınız üzerine teşrif etmişler."

Sesindeki heyecanı gizlemeye çalışarak, şaşkınlıktan aralanmış dudaklarını heyecanla kıpırdatmaya başladı.

"Pekâlâ! Hemen odama yönlendirin."

Görünen o ki Doktor July, ses tonuna söz geçirememiş ve hitap şeklini yüksek tonuyla bozguna uğratmıştı.

DNA LANETİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin