Eğer birini seveceksiniz daha önce hiç sevilmemiş sevgiye muhtaç insanları sevin. Birine değer verecekseniz yarım kalmış insana değer verin. Çünkü onlar sizi asla yarı yolda bırakmazlar. Sevgiye aç bir insan sevgi gördükçe bağlanır ve sizi en güzel onlar sever. Çünkü sizi bir onlar anlar. Değer ise yalnızca sizi sevene verilir.
☁Çıplak ayaklarını sıcak parkeye indirdi. Ayağa kalktığında görüşü karardı ve kendini tutamayarak yeniden yattığı koltuğuna düştü. Gözkapaklarını parmaklarıyla ovalayıp yeniden doğruldu. Gece uyuyamamış, saatlerce çalınan telefonu için yas tutmuştu. Eski olabilirdi fakat hiçbir zaman onu yarı yolda bırakmamış, ne ihtiyacı varsa onu kolayca halletmesine yardımcı olmuştu. Üzüntüden gözlerine zerre uyku uğramamış ve tüm geceyi düşünerek geçirmişti. Ne olurdu sanki telefonunu almasaydı? Oysa isteselerdi yerine para verilebilecek kadar önemliydi. Gözlerinin aniden kararmasını açlığa yorarak kendine yiyebilecek bir sandviç hazırladı. Bardağa boşalttığı limonatasını da alarak ikisini birden midesine indirdi. Midesinin birden dolmasıyla aniden gelen geğirmesi yüzünü buruşturmasına neden oldu. Sonra yaptığını saçma bularak kahkahalara boğuldu. Birden yüzü düştü. Deli olduğunu düşündü. Onunla beraber gülecek kimsenin olmadığını o zaman farketti. Sonra tekrar ve tekrardan kendine acıyarak yerde olduğunu o dakika farkedip doğruldu. Odasına girerek ılık bir duş alıp çıktı. Kıyafetlerini giyinerek saçlarını kuruttu. Trenç kotunu ve çantasını alarak evden çıktı. Apartmandan ince topuklularının tiz sesiyle gürültülü bir şekilde indi. Bileğinden düşürdüğü saatini yerden aldı. Kalktığında karşısında Milan'ı görmeyi beklemiyordu. Usulca yanına yanaşıp durdu.
"Merhaba!"
Onun sesine zıt bir ses tonuyla onu yanıtladı.
"Merhaba."
"Bu çok isteksiz bir selam verme oldu."
"Malesef ki öyle."
"Dün hiç olmayan bir aksilik oldu ve hatta bir bozukluk meydana geldi. Onu halletmemiz sabaha kadar sürdü. Bu yüzden seni pek anlayamadım."
"Artık bir önemi kalmadı. O telefonun bana yeniden gelebileceğini zannetmiyorum."
"Bugün buraya sadece bunları söylemek için gelmedim. Sana kötü bir haberim var."
"Hiç dert etme. Söyle."
"Bugün ofisine Elzie gelecek."
"Hah! İşte bir bu eksikti!"
"Tamam sinirlenme elbet olacaktı bu. Gel, seni ofisine bırakayım."
☁
Milan'ın arabasından inip, ofis kapısından içeriye adım attı. Gözlerinin önüne gelen saç perçemini geriye doğru savurarak merdivenlerden çıktı. Beş katlı ofisin ikinci katında ofisi bulunuyordu. Çantasının kapağını kaldırıp içinden anahtarlığını aldı. Kapı deliğine sokup usulca çevirdi. İçeriye geçip kapıyı yavaşça kapattı. Çantasını ve trenç kotunu askılığa astı ve odasına ilerledi. Açık kapının ağzına geldiğinde içeride daha önce dosyada fotoğrafını gördüğü Elzie'yi farketti. Korkudan elleri titremeye başladı. Sorun şu ki ofisine daha önce hiç kimse gizliden girmemişti ve onun ofisinde ki koltuğuna rahatça kurulup ayaklarını uzatmamıştı. Gözkapaklarını birkaç kere kırpıştırıp tıkanan boğazını temizledi. Sesten dolayı başını çeviren Elzie, Daisy'i gördü. Dudağının sol tarafı Daisy'nin üzerinde bıraktığı şaşkınlıktan dolayı kıvrıldı.
"İçeriye girmen için randevü mü vermem gerekiyor? Ayrıca burası senin diye biliyorum."
Elleriyle kotunu düzeltip başını kaldırdı.
"Evet öyle tabi. Yalnız benim olduğunu bildiğiniz bir yer için izinsiz girip oldukça rahat olmanız beni rahatsız etti."
Bu cevaptan hoşnut olan Elzie, merakla geri yanıtladı.
"Yaşından dolayı oldukça tecrübesiz olduğun kesin. Çünkü bu kadar tekinsiz bir yerde ancak senin gibi biri önlemsiz bir şekilde rahatça dolaşabilir."
Daisy, sinirle kâhküllerini karıştırmaya başladı. Sinirlendiğini fark eden Elzie devam etti.
"Buraya senin gibi basit biriyle görüşmek için gelmek beni üzdü. Ama tutuksuz yargılandığım için bunu yapmak mecburiyetindeyim."
Şimdi bu konuşmadan sonra sinirden deli gibi kuduran bir Daisy vardı karşısında. Daisy, koltuğuna geçip kurularak konuşmaya devam etti.
"Benimle 'sizli' bir şekilde konuşursanız sevinirim. Ayrıca benimle konuşmaya mecbur olan da sizsiniz. Bu nedenle lafı uzatmamak en iyisi."
Elzie birkaç saniye Daisy'nin gözlerinin içine baktı.
"Her neyse! Beni deli gibi araştırdığının farkındayım ve söylemem gerekirse eğer bu yavaşlıkta ilerleyeceksen hiç boşuna çabalama."
Daisy burnundan sinirle güldü.
"Bunu öğrenmen iyi oldu. Çünkü bir psikiyatrist hastalarını her daim araştırır. Sizde benim hastam olduğunuza göre araştırmak makbul olur bu durumda. Öyleyse artık tartışmayı bir kenara bırakıp hasta doktor ilişkisini korusak fena olmaz."
Elzie'nin gözleri yavaştan kırmızıya dönmüştü. Bu durumda hem tedirgin hem korkan Daisy, dikkatle Elzie'yi seyrediyordu.
"Er ya da geç peşimi bırakacaksınız." diyerek koltuğundan kalktı. İlerleyip kapıya kadar ulaştı daha sonra ise geri döndü.
"Ha! Unutmadan diyeyim bir daha yalnız başına bu sokakta gece vakti dışarıya çıkayım deme. Yoksa bir daha paçanı kurtarmam diyeyim."
Cebindeki telefonu çıkararak masaya bıraktı.
"Bir de üniversite hayatındaki hastaları saymazsak işe başlar başlamaz beni sana vermeleri oldukça şaşırtıcı değil mi? Benim karşılığımda ne aldın?"
"Daha önce birileri sana küstah olduğundan bahsetmiş miydi?"
Elzie cevap vermeden arkasını dönüp uzaklaştı. Kapının oraya ulaşmıştı ki,
"O yaşlı ve kimsesiz kadına telefonumu çaldıran kişinin siz olmadığını nereden biliyoruz?"
Arkası dönük biraz durduktan sonra Daisy'e döndü.
"Bunu bilemezsin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DNA LANETİ
Mystery / ThrillerBir minyatür tablo vardı. Bir savaşı anlatan iki ruhu temsil ediyordu. Temiz ve berraklığı anımsatan mavi renk; kirli ve karanlığı hatırlatan kırmızı renk iç içe geçirilmişti. Birbirleriyle harmanlanan iki renk, birbirinden habersiz yıllar geçirmişl...