Yağmur damlaları çatıya çarpacak,
Şimşekler geceyi aydınlatacak.
Kırmızı şemsiyene sıkı tutun,
Bizi kimse kurtaramayacak.Kafam karışık. Normalden daha da fazla karışık. Bu sefer örümcek ağı gibi basitte değil kırmızı ipler bir daha açılmamaya yemin etmiş gibi kocaman bir düğüm.
Hissedebiliyorum bunu, solmuş çimenlerin üzerinde yürürken anlayabiliyorum.
Nereye neden yürüdüğümü bilmiyorum. Ağaçların dibine tutmuş yosunlar bir masalda gibi hissettiriyor. Kötü mutsuz bir masalda. Ama öyleyse daldaki kuşlar neden şarkı söylüyorlar bu karanlık ormanda neden hepsi anlaşmış gibi şakıyorlar.
Arada bir tökezleyip duruyorum başım çok ağrıyor çünkü her şey çok karışık ve anlamsız.
Yinede ellerim terlemiyor, huzursuz da değilim bu uyanmak istemediğim bir rüya gibi.
Az ileride bir şeyler görüyorum birkaç tuval sehpası arkaları dönük duruyorlar. Tuvallerde ne var göremiyorum.
Başta tereddüt etsemde ilerliyorum onlara doğru etraf soğuk ve sessiz ürpermem gerekiyorsa bile ürpermiyorum merakım ağır basıyor.
Ayağımın altındaki çimenleri ezerek ilerliyorum tuvallere. Kim neden bir ormanda resim çiziyor.
Merakım arttığında hızla tuvallerin önüne geçip bakıyorum.
Ama göremiyorum. Çünkü aniden iki soğuk el gözlerimi kapatıyor. İrkiliyorum ama bağırmıyorum. Sanki eller gözlerimde değil ses tellerimdeler nefes dahi zor alıyorum.Burnuma değen tanıdık koku beklememi söylüyor.
Eğiliyor gözlerimdeki ellerin sahibi, burnum iyice yanıyor kokusuyla."Söz vermiştin geldin."
Seni tanıyorum. Sesini, kokunu sen osun yumuşak siyah saçlı çocuk.
Cevap veremiyorum çünkü ben ne cevap vereceğimi bilmiyorum. Neye söz verdiğimide.
Ellerini gözlerimden yavaşça çekip önüme geçiyorsun. Saçların her zaman ki gibi. Rüyalardaki prensler gibi beyazda giyinmemişsin. Komik olacak ama okul forman üzerinde.
Her şeyin normal gibi sadece büyük bir fark var sanki.
Sen gülüyorsun. Hem de kocaman gülümsüyorsun ben seni daha önce hiç bu kadar gülerken görmedim.
Aslında ben hayatımda senin kadar mutlu birisini görmedim.Aklımdan uçup giden tuvallere bakıyorsun bir anda. Bende sana bakıyorum elimdeki soğuk eline.
Bana dönüyorsun yüzünde hâlâ fazla mutlu bir gülümseme var.
"Tuvalleri görmek ister misin?"
Eğilip fısıldıyorsun.
"Hoşuna gidecek."Beni tuvallerin önüne çekeliyorsun. Yüzümü oraya çeviriyorsun.
Duraksıyorum.
Ben bir resim hayal etmiştim aslında. Güzel bir kızın resmi ya da çizilen narin bir çiçek, bir manzara.Ama hiçbirini göremiyorum çünkü gördüğüm tek şey tuval yerine konulmuş aynalar.
Yarım ay şeklinde dizilmiş aynalar.
Sende benim gibi aynalara bakıyorsun ama artık gülmüyorsun.
Bir anda gülüşünü unutuyorum.
Gözlerini bana dokundurmadan konuşuyorsun.
"Yakından baksana."İlerliyorum ama korkuyorumda ben aynadaki yansımamdan değil aynı Jiho'yu orada görememekten korkuyorum.