Yavaş bir heyelanla denizin altına sürükleniyoruz.
Su hızlıca yükseliyor, biz batıyoruz.
Derine battıkça anlıyorum, bu beyaz köpüklerin arasında beni tek başıma bırakmayacağını biliyorum.Güneşli bir sabaha gözümü açtığımda, bu yalancı güneşi sevmemiştim. Çünkü o benim gerçek güneşim değildi.
Benim güneşim geceleri çıkıyor, bedenimi değil kalbimi aydınlatıyordu.
Yalancı güneş kaybolup, ay hüküm sürmeye başladığında geliyor, zamanı durduruyordu.Açtığım gözlerimi umutsuzca tekrar kapadım. Elim yatağımın boş tarafında gezinirken içimde var olan boşluğu kolaçan ettim.
Evet, boşluk vardı hem de epey derin bir boşluk.
Yemin ederim kokusunu hâlâ alıyordum. Nasıl oluyorda kokusu her yerime siniyordu.
Bu benim cezam mıydı?Gözlerimi son kez sıkıca bastırdım. Gözümü açmam ve gerçeğe dönmem lazımdı. Ama ben gözümü açmak istemiyor, dün gecenin her saniyesinde tıkılı kalmak istiyordum.
Hızlıca yatağıma oturduğumda aklımdan tek bir şey geçiyordu.
Bitti Jiho.
Dün gece orada kaldı.
Affedişler ve unutuşlar hepsi geride kaldı.
Sana ayrılan sürenin sonuna geldin ve şimdi kızgın ve kırgın kalbine geri dönebilir, önüne bakabilirsin.
Son kez yanımdaki boşluğa bakıp hızlıca kalktım. Bazı şeyleri geride bırakmak en iyisiydi. O zaman zihnini dinlendirmeye vaktin kalırdı ve de önüne bakıp mantıklı düşünmeye.
Dolabımdan elbisemi çekerken fark ettim ki ben istesemde zihnimi dinlendiremezdim.
Çünkü her yerde bir şeyler vardı.Ve bu küçük objeler dikkatimi dağıtmakla yetinmiyor, beynimin içinde at koşturuyordu.
Bir yanda Felix'in bana aldığı oyuncak, diğer yanda Changgu'nun doğum günümde aldığı taç, Mimi ve Arin'le çekildiğimiz saçma bir resim, Hoseok'un yatağımdaki kokulu yastığı.
Her yer bunlarla doluyken ben tam olarak neyi düşünmeyecektim.
Hışımla elbisemi giydikten sonra dolabımın yanına gidip Felix'in aldığı pony'yi hızla yere attım.İçim acısada öfkem oldukça ağır basıyordu.
Yatağıma oturup yere attığım pony'ye baktım. Birbirleri için önemsiz ve değersiz olan insanlar, birbirlerine ihanet ederdi. Bunu anlardım. Madem Felix için değersizdim neden öyle davranmamıştı.Bana karşılıksız yardım etmiş, doğum günüme gelmiş hatta hediye bile almıştı.
Bu beni onun gözünde biraz olsun değerli kılmış olmuyor muydu.
Ben onunla yakın olduğumuzu düşünmüştüm, en azından birbirimizi satmayacak kadar yakın.Gözüm komidinin üzerindeki çerçeveye gittiğinde son doğum günümde çekildiğimiz resme baktım.
Mimi ve Arin iki yanımda mutluca gülümsüyorlardı. Changgu, Mimi'nin arkasından iki parmağıyla kulak yaparken, Felix kameraya bile bakmamış göz devirirken çıkmıştı.
Mutluydum, o gün hepsi yanımdayken dünyanın en mutlu insanı bile olabilirdim. Ama şimdi hiçbiri yoktu.
Onlar bir vazo gibi elimden kaymıştı ve ben onları tutamamıştım. Çerçeveyi ters çevirip kapattım. Evet bu kesinlikle kolay olmayacaktı.