Güneş'in evinin yani bir zamanlar ikimizin kaldığı evin önüne geldiğimde içimi büyük bir özlem ve huzur duygusu kapladı.
Su bir anda kolumu çekiştirmeye başladı.
-Abla burası bizim evimiz.
Güneş'in başka bir eve taşındığını düşündüm.
-Ne güzel! Çık yukarı o zaman. Benim bir arkadaşımı bulmam lazım. Bir daha da annenin yanından ayrılma!
-Abla gitme! Ben seni çok sevdim. Birazcık bizimle kalır mısın?
-Ama benim işlerim var. Daha kalacak yer bulmam lazım.
-Ya lütfen abla gitme...
-Aissshh. Peki tamam. Ama sadece 1 saat. Anlaştık mı?
- Anlaştık.
Merdivenlerden yukarı çıktık. Aklıma, benim anahtarı unutup Güneş'ile akşama kadar Wonho'yu beklediğimiz geldi. Kapının önüne gelince Su zili çaldı. Biraz sonra da kapı açıldı.
Güneş!
Güneş. Su'nun boynuna atladı.
-Kızım! Neredeydin sen? Seni çok merak ettik!
O an beynim yandı. Güneş'in kızı mı var? Kiminle evlendi ki bu? Beni 1 yıl boyunca aramayıp mesaj atmadı. Demek ki çocuk yapmakla meşgulmüş. Saçını başını yolmak istiyorum. Ayyy bir saniye ben teyze mi oldum?????
Güneş , kızından ayrılınca bana baktı. Bir anda suratı sapsarı oldu. Arkasından biri geldi.
-Hayatım kimmiş?
OHA! DONG HYUN? Nasıl ya? Abi bunlar ezeli düşmanlardı. Arkamı dönüp gitmek, kendimi denize fırlatmak istedim.
Beni görünce Dong Hyun'un yüzü de Güneş'inkiyle aynı yüz ifadesini aldı.
-Naber? Ay gerçekten duruma "şıp" diye oturan bir söz. Bana Nobel Ödülü vermeleri lazım.
Güneş;
-C-C-Cansu? Sen nasıl? Ben seni arayacaktım ama-
Dong Hyun;
-Bak Cansu benim hiçbir suçum yok.
Çocuğu ben yaptım çünkü değil mi?
-Ben sizden ne kadar haber bekledim biliyor musunuz? Ben neler denedim, kaç tane hap içtim ölmek için,kaç bıçakla vücudumu kesmeye çalıştım haberin var mı? SEN ÖLDÜN SANDIM. KAFAYI YİYORDUM. Seni, Wonho'yu düşünmekten 10 kilo verdim ben.
Güneş'in bana sarılmasıyla göz yaşlarım damlalar halinde yerle buluştu. Onu sımsıkı sardım.
Güneş;
-Özür dilerim Zuzu. Çok özür dilerim. Ağlamaktan helak oldum sen gidince.
Dong Hyun;
-Offff Ne ağlaştınız be! Gel kızım içeri gidelim biz. Bunlar- AAAAA VURMA TAMAM YAAA. gözümü çıkardın ya! Tamam saçmalama bırak o çantayı AAA
--------
Güneşimle hasret giderdikten sonra biraz kafa dağıtmak için Han Nehri'ne gittim. Oturdum bir banka müzik dinlemeye başladım. Aradan dakikalar geçti.
Köprünün ucunda bir adam vardı. Onu izledim. Parmaklıkların ötesine geçti. Kendini mi atıcak, yoksa yüzmek mi istiyor? Benim bugün kayışlar koptuğu için saçmaladığımı fark ettim ve adamın yanına koşmaya başladım.
-Dur! Yapma' Konuşabiliriz istersen. Ama çözüm bu değil! Koşarken aklıma gelen tüm ikna edici cümleleri söyledim.
Adam arkasını döndü.
-WONHO ÇABUK İN ORADAN AŞAĞI. KAFAYI MI YEDİN SEN?
Wonho'yu orda görünce kalbim bin parçaya ayrıldı. Ben de oraya çıkıp onunla birlikte atlamak istedim.
-Cansu! Ben çok özür dilerim. Sana bunları yaşatmamalıydım. Kendimi yıllardır affedemiyorum. Şimdi evlenmişsin. Çocuğun var. Ben seni daha çok böyle görmeye dayanamam. Affet beni...
Kolundan tutum.
-Seni seviyorum. Seni hep sevdim. Evet senden nefret ettim, kendimi öldürmek, en kötüsü seni öldürmek istedim. Ben evlenmedim. Ben hep seni düşündüm. O çocuk benim değil. Güneş'in kızı o. ( ay bura komik olmuş jsjsjsjsjsj) Lütfen Wonho beni bırakma...
Wonho, afallamış ama bir o kadar da mutlu görünüyordu. Bunu nasıl yapıyorlar bilmiyorum ama çok komik oluyorlar.
Belimden tuttu. Kendine çekti beni. Dudaklarımız buluştuğunda kim olduğumu, karşımdakinin kim olduğunu unuttum. Tamamen kıpkırmızı olduğuma eminim. Ayrıldığımızda duyduğum şey beni kendime getirdi.
-Benimle evlenir misin?
GÖKKUŞAĞI KUSUYORUM...... <3<3<3<3<3<3<3<3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞEYTANİ AŞK
Romanceİlk kitabım. Umarım beğenirsiniz. Hatalarımı mazur görün. Sizleri seviyorum... ❤❤❤