Başkalarını suçlayarak dahi vicdanını rahatlatamaması bir süre sonra o kadar sinir olmama yol açtı ki, ona bakarken boğazını sıktığımı hayal ediyordum. Onu bu kadar sevmeme rağmen, boğazına yapışmak ve "Aptal!" diye bağırmak istiyordum. "Sen olmadan...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"You're on my nights, i don't know what to do. I can't get no rest, can't get no sleep."
-
Tony Stark'la tek ortak noktam kabuslar değildi.
O geceden sonra Tony özellikle kötü şeylerden bahsetmemeye başladı. Bunu fark edişim, ağzından kaçan bir şeyden sonra hızlıca başka şeyler söylemesiydi. Lakin bu durum, kendi üzerinde geçerli değildi. Arada gözü dalıyor ve birkaç acı hatırasından bahsediyordu.
Bir gece, okyanus tarafına yürümüş ve mehtabın aydınlattığı okyanusa bakmıştık. Şaşırtıcı biçimde zihnim pek az zamanda olduğu gibi dingindi. Birbirimizin isimlerini resmi olarak öğrenmiştik de ayrıca.
Tony, aniden konuştu. "Benim ailem de araba kazasında öldü." Huhladı ve derin bir nefes alıp sırtını dikleştirdi. Böyle yapınca dışarıya yıkılmaz izlenimi veriyordu ama böyle olmadığını artık görebiliyordum. Tony Stark, tek bir dokunuşta yıkılabilecek ince tahta çubuklardan yapılmış bir şeydi sadece. Tek gereken, dokunacağınız yeri iyi bilmekti. "Yani öyle sanıyordum, sonra bir dostumun eski dostunun öldürdüğü ortaya çıktı." Bir şey demedim ve okyanus yerine onu izlemeye başladım.
"Bu ortaya çıktığında eski dostunu savundu, üstelik o daha önce kendisini de öldürmeye çalışmıştı." Yumruklarını sıkıyordu artık. Çenesini sıktığı sakalından ve karanlıktan belli olmuyordu ama konuşurken çenesi neredeyse hiç oynamıyordu, sadece dudakları. "Haklı olan bendim! O haksız olanı korumayı seçti, bahane uydurdu bir sürü, aklı başında değildi, dedi. Umurumda değil, annemi öldürdü o."
Hararetini bastırmak için derin bir nefes aldı ama pek etkili olmadı. "Ne olursa olsun, gençliğimi mahvetti. Sevdiklerimi elimden aldı. İsteyen bencil desin, bunun hiçbir izahı olamaz." Gözlerini yumduğunda artık onu neredeyse tam anlamıyla görebiliyordum. Omuzları çökmüştü, kamburu çıkmıştı. Zırhının ardında incinmiş bir ruh vardı. Yer yer yanmış kağıt gibi, kalp kırıklıkları ruhunu yemiş bitirmişti.
Gözlerini açınca bana döndü ve yorum yapmayışıma şöyle bir baktı. Anlaşılan tepki vermemi bekliyordu ama sessizlik bazen yeterince iyi konuşurdu ve Tony Stark, anlaşılan henüz sessizlik dilini öğrenmemişti, bu yüzden hissettiklerimi biraz dışa vurmaya çalıştım.
"İnan anlıyorum," inanmadığını belli eder biçimde baktı bana. "Bazen suçu bir başkasına yükleyip vicdanını rahatlatmak bencilce ve kişi açısından yeterince iyi olur." Muhtemelen onu eleştirdiğimi düşündüğü için gözleri kocaman açıldı. Gözlerimi arkasındaki okyanusa çevirdim ve yaklaşık on mil uzaktaki şehrin ışıklarına baktım. "Keşke bunu yapabilseydim, böylece ruhum vicdanımın altında ezilip durmaktan kırışmış bir gömlek gibi bozulmayı bırakırdı." Gözlerimi ona çevirdim. "Anladığım kadarıyla ailenin ölümüne sen sebep olmadın. Ama ben... üşengeç yapım nedeniyle mızıklanıp duran ben, birinci elden sebep oldum. İhanete uğramış gibi hissediyorsan hissetme, ailemiz dışında başka müttefikimiz yok hayatta. Bir yabancının ihanetini durduracak en fazla ne verebilirdin ki?"
Bir süre yüzüme boş boş baktı, ardından başını salladı. "Haklısın." başını tekrar salladı. "Çocuk gibi davranıyorum ama..." derin bir nefes alıp yüzünü sıvazladı. "Dönüş yoluna başlayalım mı? Fazla vakit kaybettik." Önden yürümeye başlarken bunun kafasını dağıtmak için olduğunu ve işe yarayacağını biliyordum. Bu yüzden ses çıkartmadım.
Bir kaç gün sonra, orman içinde yürüken bahsetmeye başladı o kötü hatıralarından. "Babam onu öve öve bitiremezdi. Bu yüzden onu gördüğüm ilk an kanım kaynadı ve yüzünü dağıtmak istedim. Sanki babamın oğlu ben değildim de oydu. İnanılır gibi değil." Eğmiş olduğu başını kaldırdı. "O adamın birkaç ay içinde babamla geçirdiği zaman, tüm çocukluğumda babamla geçirdiğim zamandan muhtemelen daha fazlaydı. Üstüne, karşıma geçip babamı öldüren adamı savundu bana. Onu affetmemin imkanı yok."
Birkaç saniye sessiz kaldım. Onun bir başkasına yüklediği tüm suçlar her gece beni uyandırıp ormana atıyordu, bunların hepsini ben vicdanımda taşıyordum. Bir an ona özendim, onun gibi bir başkasını suçlayabilmeyi istedim ama elimde tek benliğim vardı.
"O zaman affetme," diye onayladım onu. "Sana bu kadar acı veren birini affedersen kendine hakaret etmiş olursun."
"Zaten affetmeyi düşünmüyorum." diye onayladı beni ama ses tonu bile o eski arkadaşını özlediğini belirtiyordu. "Dünya yıkılsa dahi umurumda değil." derken sesi sonlarda kayboldu. Bunun üzerinde durmadım çünkü ne hakla ona bir şey anlattırmaya çalışırdım? Henüz birkaç hafta önce ağlamak için yarım saat ara verdiğim yürüyüşlerden bir arkadaşımın olduğu ve dertleşebildiğim yürüyüşlere dönmüştü. Kendiminkinden bir süreliğine kurtulurken nasıl olurdu da onu o karanlık anıların içine kendi ellerimle iterdim? Bu yüzden onunla bir antlaşma yaptım, kötü şeylerden bahsetmeyecektik. Yeterince tatmin ediciydi ama ikimizin de büyük kısmı acı karasıyken bu ne kadar mümkün olurdu, Tanrı bilirdi.
Kabuslar. Tony Stark'la tek ortak noktam bu değildi.