[Zalim]

429 48 7
                                    

"Why 'couse they loving the crew, they loving the crew"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Why 'couse they loving the crew, they loving the crew"

-

Tony, birkaç gün geçtikten sonra seanslarımızla ilgili rahatsızlığını fazlasıyla belli etmeye başladı. Calvin her geldiğinde ve gittiğinde yüzümü, onun yüzünü dikkatle inceliyordu ve bir nevi ödeşme gibi, evin belli bir yerine kapanıyordu, biz kaç saat kaldıysak o kadar saat. Calvin'le ilk konuşmamızı hatırlatıyordu bu, kendini yetersiz hissediyor olabilir.

Calvin'in beşinci gelişinden ve gidişinden sonra Tony yüzüme yine dikkatle baktı. "Mutlusun," dedi. Sanki kendiyle konuşuyordu.

"Tony," dedim sonunda dayanamayıp, bunu söylememiştim çünkü ilk ciddi kavgamızı yapmak istememiştim ama Tony'nin yüz ifadesi bile önceki günlerde benimle tartışır gibiydi. "Sorun ne?" Tahminim vardı elbet, kıskanıyordu. Bir odada saatlerce başka bir adamla, hatta aramızda neredeyse annem ve babamınki kadar yaş farkı olan bir adamla oturmam onu huzursuz ediyordu. Bunu anlayabiliyordum ve aynısı olsa böyle yapmazdım. Aldatmaya meyili olan birini ne yapsam durduramazdım ki. Boşa kendimi üzmek ve yorulmaktansa ikimizi de rahat bırakırdım.

"O adamla her ne konuşuyorsanız, çıktığında yüzün gülüyor." kendisiyle bir kavgaya tutuşmuş gibiydi. Yüzü seğiriyordu, sanki bir şey diyecekmiş ama kendini zor tutuyormuş gibiydi.

Onu onayladım. "Beni anlıyor." durmadım, bundan sanki tüm demek istediğimi anlamayacak gibi hissettim. "Benim suçlu olduğumu kabul ediyor, o herkes gibi değil." Yüz ifadesi en anlaşılan çok son cümleme içerlenmişti. Derin bir nefes aldı sakinleşmek için, yumruklarını sıkıyordu. "Herkeste ben de var mıyım?"

Aslında bu sorunun cevabını veremezdim, yarı yarıyaydı. Hem anlıyor, hem de anlamıyordu. Hem beni cezalandırmak istemiyor, hem de istiyordu ama en çok kendini suçlu bulduğuna şüphe yoktu. Kendini suçlu bulmayı bıraktığı zamanlarda benim suçumla ilgileniyordu. Belki de onun ailesinin ölümüyle ilgili ne düşünüyorsam, kendini boşa suçladığını, o da aynısını düşünüyordu. Bu yüzden en mantıklı cevabı verdim. "Senin tam olarak düşüncelerini bilmiyorum. Buna yorum yapamam."

"Ben sana inanıyorum," dedi ama sanki bunu bir an önce sadede varmak için söylüyor gibiydi, geçiştirmek için. "Sen eğer öyle olduğunu düşünüyorsan bu doğrudur." Yüzümü görünce devam etti. "Bunca zamana sana inanıyordum ama sen o sarı kafaya mı gidiyorsun?"

"Bunu bana hiç söylemedin." diye savundum kendimi. Tanrım, telepat falan değildim ki, insanların zihnini okumaktan pekala yoksundum. Eğer bunu bana o söylemezse nereden bilebilirdim ki?

Çenesini kaldırdı. "Sessizlik bazen en iyi konuşmayı yapar." Pekala bu durum sadece ortada belli bir konu geçerken geçerliydi ve bu konuyu ilk kez bugün konuşuyorduk. Sessiz kalarak kendimi daha iyi hissetmemi sağladı sanıyordu ama tam tersine, bana hak vermediği öyle barizdi ki.

"Söyleme diyen olmadı, telepat değilim ben Tony." dedim sakince. Belki sakince söyledim, evet ama bağırmak istiyordum. Ona beni anlamadığını, sadece yalan söylediğini söylemek istiyordum. Yakasına yapışmak ve eğer gerçekten böyle düşünüyorsa beni cezalandırmasını söylemek istiyordum. 

"Ya o Şeker Kız Candie?" diye sordu öfkeyle. "O sana ne dedi de beynini yıkadı?" gözünün şu an hiçbir şey görmediği belliydi, adeta tıslıyordu, adeta ona tüm ihanet edenlerin sinirini benden çıkartmak istiyordu. Bir an onu tanıyamadım. Bu adam ilk gördüğümde ıpıslak  teniyle evinin önünde oturan adam değildi.

"Kimse benim beynimi yıkamadı Tony." diye karşı çıktım. "Ona sadece olanları anlatıyorum ve o dinleyip hak veriyor, senin gibi bak bakalım hangimizin hayat hikayesi daha kötü demiyor." İlk tanışmamızda neredeyse böyle olmamış mıydı? Sırayla hayatımızdaki kötü şeyleri anlatmıştık, neredeyse sidik yarışı yapar gibiydik.

"Ben asla böyle bir şey demedim!" diye kızdı. Artık neredeyse bağırıyordu. Bir anda dudaklarını birbirine bastırdı ve başını hızla iki yana salladı. "Bunu bize yapmasına öylece izin mi vereceksin Beatrice?"

Bu sefer hiç düşünmedim, direkt dışa vurdum içimi. "Tanrı aşkına, tüm gece seninleyim, onunla değil, aylardır seninle beraberim, onunla değil. Aynada kendime bakıp iğrenince beni rahatlatan sensin, o değil. Ne dediğini duyuyor musun sen?"

Birkaç saniye durdu ve bana baktı. "Ona karşı bir şey hissediyor musun?"

Sanki çekiçle göğüsüme bir darbe indirilmiş gibi hissettim. Hayatımda sevdiğim neredeyse tek erkek diyebileceğim kişinin ithamları... Sanki bu canımı acıtmaktan çok beni yönlendirdi. O daha önce benim canımı acıtmıştı, sıra bendeydi. Zaten şu ana kadar yeterince üzülmemişim gibi Tony'nin çocukça şeyleriyle uğraşacak değiildim. Onu üzmek istedim, gerçek anlamda üzmek. Ben bir hafta önce gün batımında onun odasına girip de o esmer kadına bakıp nasıl yetersiz olduğumu düşündüysem, nasıl hissettiysem aynısını hissetmesini istedim. Gün batımında odama girdiğinde, ben de arkasında durup tepkisini izlerken, Calvin'in sarı saçlarına, güzel yüzüne, genç bedenine ve aralarındaki yaş farkına bakıp aynısını hissetmesini istedim.

"Ağzından çıkanı kulağın duysun Tony!" Başımı iki yana sallayıp onun canını acıtma isteğimi bir kenara atmaya çalıştım. "Kıskançlık seni ele geçirmiş, ne dediğini bilmiyorsun."

"Bilmediğim tek şey böyle zalim bir kadını neden sevdiğim." Gözlerim irice açıldı, nefes alamadım. Neler diyordu bu adam? "Sürekli beni bırakıp giden bir kadını neden sevdiğim. Onu huzurla uyuturken nasıl kabuslar gördüğümü bilmeyen bir kadını neden sevdiğim." Kabus mu görüyordu? Tanrı aşkına, Tony dalga mı geçiyordu? Hem onu birkaç kez dışında ne zaman bırakıp gitmiştim ki? Bu cümleyi daha önce de sarf etmişti, derdi neydi?

Düşüncelerimi okumuş gibi başını salladı. "Beni sürekli bırakıyorsun Beatrice, ilk tanıştığımız zaman, hatta tanışmadan önce durup bana baktığın zaman bile bırakıp gittin. Saatlerce yürüdükten sonra gittin. Omzumu yatak olarak kullandıktan sonra bırakıp gittin. Sabah olunca gittin, gündüz seni neredeyse hiç göremedim bile." Ona dehşetle bakarken hafifçe güldü. "Belki de Tanrı, kaderimizi bunun üzerine yazmıştır, beni bırakıp gitmen üzerine." Ardından havanın serin olmasını umursamadan çıktı gitti.

Tony Stark'ın hiç bilmediğim bir yüzünü görmüştüm.

Neden çünkü zalimi seviyorlar, zalimi seviyorlar.*

Nightmare | StarkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin