Medya: Ending Scene (Jungkook)
Burnuma gelen tuhaf koku ile yüzümü ekşitirken kokunun ne olduğunu idrak etmeye çalışıyordum. Gözlerimi hafifçe araladığımda gözümün önündeki çorap ile kıyameti kopardım.
"Hele şükür uyandın. Senin için çok endişelendik kızım." Burası... odamda ne işim var?
"O abimin çorabı dimi?" Annemin elindekini görünce cevabımı da almış oldum. Abimin ayakları ölmüş de cenazesi yapılmamış.
"Şimdi iyisin dimi?" Başımı aşağı yukarı sallayıp yatakta dikleştim. Zihnimde canlanan olaylar ile her saniye daha da şaşırırken sandalyeme oturmuş beni izleyen anneme döndüm.
"P-parti? Ne oldu? Dün ne oldu? Buraya nasıl geldim?" Derin bir nefes aldı. Gözlerini silerken ağladığını yeni gördüm. Neden ağlamıştı ki?
"Dün... sen partide iken bayıldığını gören Yoongi seni kucaklayıp eve getirmişti. O kadar korktum ki... gece boyunca kustun ve ateşin çıkıp durdu. " benim yüzümden tüm gece uykusuz kalan anneme karşı bir sarılma isteği doğunca yatağımdan indim. Ayağa kalkmıştım ki düşecek gibi oldum. Annem hızla gelip beni kolumdan yakaladı. Sanki bacaklarımı hissetmiyordum.Gözlerim hafiften dolarken onun yüzüne bakamıyordum.
"Ö-özür d-dilerim hiç gitmemeliydim o p-partiye, sende uykusuz k-kalmazdın. Affet anne" gözümden düşen bir adet yaşı silip gülümsedi. Affetmiş olduğunun bir işaretiydi bu.
"Öyle kolay affedemeyeceğim seni. Eğer affetmemi istiyorsan bugün o doktora gideceksin."
"A-ama"
"Sen bilirsin... yoksa affetmem seni"
"Öyle olsun." Yanağına sulu bir öpücük bıraktım. Dediğini yapmalıydım. Yoksa affetmezdi...onu çok iyi tanıyordum...
¦●¦○¦●¦○¦●¦○¦●¦○¦●¦○¦●¦○¦●¦○¦
"Namjoon!!!" 7. Çağrışımızda da cevap vermeyen abim sonunda başını kapıdan uzattı.
"Akşam yemeğine daha çok var anne bırak ders çalışayım." Gözlerini deviren annem ayağındaki terliği alıp abimin başına fırlattı ama abim çevik davranarak kapıyı önceden kapattı.
Sizi abimle tanıştırayım. Namjoon veya benim deyişimle Yıkım abisi...
Başını üniversite kitaplarından asla kaldırmadığı gibi bizimle de 10 cümleden fazla konuşmaz -ki bu cümlelerin çoğu beni sinir etmek için kurulan saçma cümlelerdi.- sadece yemeklerde görüşürüz.Abim gecelere kadar çalışıp sabah saat 12'ye kadar uyurdu. Böyle olunca annem iki kez kahvaltı hazırlar, bende geceleyin abimden gelen sesler yüzünden uyuyamazdım. Neredeyse hergün gittiği kütüphaneler artık kapanma saatinde onu zorla kovuyordu.
Annem yanımdan ayrılıp abimin kapısını açtı.
"Namjoon bugün o ders kitaplarından izin kağıdı kopar da, kardeşini doktora götür." İçeriden birkaç tartışma sesi gelince koridora annemin 40 numara terliği fırladı. Tabi ondan zar-zor kaçan abim de gün yüzüne çıktı.
"İkinci bir mermi gelmeden çıkalım." Arabanın anahtarını gözümün önünde salladıktan sonra önden önden arabaya koştu.
¦●¦○¦●¦○¦●¦○¦●¦○¦●¦○¦●¦○¦
Abim... ehliyetini alalı 2 yıl olmuş olsa da doğru düzgün arabayı kullanamıyordu. Yol boyunca şerit değiştirirken emniyet kemerime daha sıkı sarıldım.
"Kahvaltı yapmadın dimi?" Gözlerini yoldan ayırmayan abime uzun uzun baktım. Sanırım ilk defa kahvaltı yapıp yapmadığımı soruyordu.
"H-hayır yapmadım... sende yapmamıştın dimi?" Başını aşağı yukarı salladı ve sağ kolundaki saatine hızlı bir bakış attı.
"O zaman randevu biter bitmez senle şöyle güzel bir kahvaltı yapalım ha?" Ağzım 'o' şeklini alırken gülümsedi. Küçüklükten olan alışkanlığım ile gamzesine parmağımı değdirdim. Son 2 yıldır pek yapamıyordum malûm.
Arabayı sesli bir şekilde durdurdu. Diğer abilerden farklı olarak yanağıma küçük birer öpücük kondurduktan sonra başımı okşadı.
"Sen çıkana kadar kütüphane görevlisinin gönlünü almalıyım. Yoksa bu akşam izin vermez orada çalışmama." Kahkahamı serbest bırakırken arabadan indim.
"Çıktığında aramayı unutma!"
"Tamam!" Son bir kez el sallayıp içeri girdim. Burası Seul'un en ünlü hastanelerinden biriydi ve oldukça görkemliydi. Normalde böyle bir yere babam olmadan gelmezdim. Çünkü o hastanelerden korktuğumu bilirdi. Şimdi ise çok uzaklarda bir iş gezisinde...
Bu hastane o kadar büyüktü ki içeri girmeye korkuyordum. 3 bloktan oluşuyordu ve her bloğun büyüklüğü 5 apartmanın birleşimi kadardı.
İnciden daha parlak olan koridorları geçerken gözlerim sürekli hastalara takılıyordu. Gülümseyecek ne vardı? Hastane sonuçta burası... koridorlar çok mu komikti?
Önceden randevu aldığım doktor odasının önünde duruverdim. Elimde ki karta son bir bakış attıktan sonra doktorun kapısını çaldım. Çok ünlü ve başarılı olduğu söyleniyordu. Odası en yüksek katta olduğu için anlamak pek te zor değildi.
'Gir' sesini duymamla içeri başımı soktum.
"Bay Jeon?"
"Buyrun lütfen" vücudumun tamamını içeri sokup önündeki iki koltuktan birine oturdum. Bir yandan da şoktaydım. Bu kadar yakışıklı bir doktor var mıydı bu ülkede?
"Anneniz beni önceden bilgilendirdi. Öncelikle şunu söylemeliyim ki EMAR (beyin röntgeni) çekilmeden kesin birşey söyleyemem. Sonuçta bu baş ağrısı sizde 1 yıldır var dimi?"
"Evet... bana eşlik edeceksiniz dimi?" Başıyla onayladı ve yerinden kalktı. Bende kalktım ve peşine takıldım. Boyu benden birazcık daha uzundu. Sarıya boyadığı saçları camdan süzülen ışıkla beraber parlıyordu. Doktor olmak için en az 4 yıl okumak gerekir ama o sanki benim yaşımda...
Arkadan birleştirdiği ellerine takıldı gözlerim. Kemikli ve beyaz olan eli onu tutma isteği uyandırmıştı bende. Beyaz önlüğü ve onun cebine sıkıştırmış olduğu kalemi ayrı bir hava katmıştı ona.
Birden durunca hızımı alamayıp sırtına tosladım. Gülümsedi ve Emar odasını gösterdi.
"Üzerinde metal eşyalar varsa hepsini çıkart ve içeri gir." Odanın hemen yanındaki bölüme girdi. Burayı önceden filmlerde görmüştüm. Oradaki cam bölümden beni izleyecekti. Kalbim hızlandı? Yok canım daha neler! O benden en az 5 yaş büyük kendine gel.
Üzerimdeki metal eşyaları çıkarıp içeri girdim. Bayan görevli beni platforma yatırıp kulaklarımın yanına süngerimsi şeyleri sıkıştırdı. 10 dakika boyunca gözlerimi açmamamı söyledikten sonra da bulunduğum odadan kayboldu.
Kulağıma ulaşan iğrenç seslerden sonra nihayet bitmişti. Hırkamı üzerime giyindim ve Bay Jeon'un çıkmasını bekledim. 2 dakikaya kalmadı çıktı. Elinde röntgenlerin bulunduğu paket vardı.
"Odamda konuşsak daha iyi olur Bayan Micha"
"Lütfen sadece Micha diyin Bay Jeon"
"O zaman sende bana sadece Jungkook de Micha" eli ensesine giderken gülümsedim. Tuhaf bir andı bizim için.
Geldiğimiz yoldan geri döndük. Tekrardan sandalyelere otururken derin bir nefes aldım. Birşey çıkmayacağını biliyordum ama yine de endişelenmeden edemiyordum. Röntgeni paketinden çıkarıp havaya tuttu. Kaşları çatılmıştı ve bu onu havalı gösteriyordu.
Micha belki de öleceksin yakında ve senin düşündüğün şey senden 5 yaş büyük olan doktorun havalı olması mı?!İç sesime hak vererek sustum. Jungkook sonunda incelemesini bitirmiş ve bana dönmüştü.
"Micha-"
*siren sesleri*
"Ne oluyor???"
"Ne oluyor???"
✴✴✴
Asıl hikayemiz şimdi başlıyor. Bu siren sesleri sadece bir şeyin belirtisi değildi.
Bir felaketin başlangıcıydı...
✴
Bts'le kalın~♥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüme 30 Gün
FanfictionDaha lise son öğrencisi olan Micha basit bir baş ağrısı sandığı hastalığıyla hastaneye gider. Gittiği gün hastaneye çok bulaşıcı ve ölümcül bir hastalık taşıyan bir hasta yatar. Birden tüm hastanenin karantina altına alınmasıyla olaylar da başlar.