AKŞAM YEMEĞİ

77 11 0
                                    

Gözümü açtığımda hâlâ banyodaydım. Burada uyuya kalmış olmalıyım. Ayağa kalktım ve iyice yıkandım. Askıda duran havluyu aldım ve büyük lavabo aynasının karşısına geçtim. Zaten beyaz olan vücudum gözüme daha da beyaz görünmüştü. Fakat normalden çok daha yumuşaktı. Ayrıca kullandığım sabun ve şampuanlar mükemmel kokuyordu. Birbirine girmiş Saçlarımı düzeltmek için önündeki tarağı aldım ve taramaya başladım. Neredeyse bacaklarıma kadar uzanan birbirine girmiş Saçlarımı uzatmakta bana bir ömür gibi gelmişti.

Banyodan çıktım ve giyinmek için Kıyafetlerimi aramaya başladım. Ancak nereye bakarsak bakayım hiçbirini bulamıyordum. Sonunda onları aramaktan vazgeçtim ve büyük aynalı devasa dolabın yanına gittim. Kapağını yavaşça açtım. Gördüklerim ise bir kızı kolayca krize sokabilirdi. Rengarenk elbiseler, kıyafetler, şallar ve ayakkabılar raflara ve askılara dizilmişti.

Bir adım geri çekildim ve şaşkınlıktan dilim tutulmuş bi halde dolabı izlemeye başladım. Kapının çaldığını duymamsa birkaç saniyemi almıştı.

-Kimsiniz?

-Ben Elly. Girebilir miyim?

-Tabii, lütfen içeri gelin. Yardımınıza ihtiyacım var.

-Bir sorun mu var, hanımefendi?

-Şey, aslında Kıyafetlerimi bulamıyorum da...

-Onlar çok kötü durumdaydı bu yüzden onları yaktık. Aslında size soracaktım ama sanırım banyodaydınız. Fakat merak etmeyin, kolyeniz ve cebinizden çıkan mektubu sakladım. Buradaki masanın üzerindeler.

Birden içim rahatlamıştı. Çünkü kolye ve mektup benim için çok değerliydi. Onlar bana büyükannemi ve Dark'ı hatırlatıyordu.

-Teşekkür ederim. Onlar benim için çok değerliydi. Peki şimdi ne giyeceğim?

-Bu dolaptaki herşey zaten size ait. İstediğinizi giyebilirsiniz.

-Bu kadar seçenek varken seçmek çok zor. Benim şimdiye kadar sadece tek tip kıyafetim vardı.

Elly beni anladığını belirtircesine kafasını salladı ve kendinden emin bir şekilde dolaba yöneldi.

-Peki. Aşağıda akşam yemeği hazırlanıyor. Bu yüzden normalden biraz daha şık bir şeyler tercih edebilirsiniz. Ancak abartılı olmamalı. Bu yüzden bir elbise çok uygun bir seçim olabilir.

Birkaç elbise askısını eline aldı ve bana uzattı.

-Bunları giymeliyim?

-İstediğiniz elbiseyi deneyin. Hepsi uygun olur. Bu arada iç çamaşırları alt çekmecede.

-Teşekkürler Elly.

-Önemli değil, efendim. İzninizle ben çıkayım.

-Tabii.

Elimdeki kıyafetleri tek tek denedim ve ençok beğendiğimi giydim. Üzerine de büyükannemin verdiği kolyeyi taktım. Yeniden aynanın karşısına geçtim. Üzerimde kan kırmızısı vücudumu saran bir elbisemle cidden çok iyi görünüyordum. Kurumaya başlayan saçlarımda dalgalanmaya başlamıştı. Tek sorun elbisenin fsazla kısa olmasıydı. Dizimin bir karış üzerindeydi ve sırt dekoltesi kalçama kadar iniyordu. Ancak diğer elbiselere oranla bin kat daha iyiydi. Ayağımada bulduğum uyumlu bir çift topukluyu da giydikten sonra aşağı indim.

Yemek odası olduğunu düşündüğüm büyük salona girdim. Ian odanın karşısında beni bekliyordu. Yavaşça odaya girdim. Yine o mükemmel gülüşüyle bana bakıyordu. Tek fark yüzüne hafif bir de şaşkınlık eşlik ediyordu.

-Şey... Umarım çok bekletmemişimdir.

- Hayır, bekletmedin. Acıkmış olmalısın. Şahsen ben açlıktan ölüyorum.

Eliyle yemek masasını işaret etti ve o yöne doğru yürümeye başladı. Bende onu takip ettim. Sandalyemi çekti ve oturmama yardım etti. Sonra da masanın diğer ucuna oturdu. Bizim oturmamızla birlikte iki garson geldi ve ve yemeklerimizi servis etti.

Tabaklarımızın yarısına gelene kadar hiç konuşmadık. Sonrasında Ian sandalyesine yaslandı ve beni izlemeye başladı. Ben de tek Kasımı kaldırıp ona bakmaya başladım.

-Bir sorun mu var?

-Sadece ne kadar güzel olduğuna bakıyordum.

-Ne?

-Beni yanlış anlama Blue. Sadece Yeraltı'nda yaşayan birisinin zarar görmeden yada yıpranmadan kalması neredeyse imkansız. İnsanda mutlaka bir iz bırakıyor.

-Ben en şanslı olanlardanım. Onlarca arkadaşım gözümün önünde ya iş kazası geçirdi ya da o aptal kurallara uymadığı için cezalandırıldı.

Tüm iştahım aniden kaçmıştı. Çatalımı bıraktım ve masadan kalktım. Gözlerim dolmaya başlamıştı. Göz yaşlarımda artık görüşümü engelliyordu. Yinede odanın sonundaki balkona kadar gitmeyi başardım.

-Blue! İyi misin?

Hayır iyi değilim. Ve iyi de olmayacağım. Arkadaşlarım ve yakınlarım orada o iğrenç papayı yerken, o boğucu kıyafetleri giyerken ve zulüm görürken ben nasıl olurda burada lüks içinde otururdum.

Tabii bunların yerine sadece gözyaşlarım aktı. Hıçkırıklarım konuşmamı engelliyordu. Ian yanıma geldi ve yüzümü ona doğru nazikçe çevirdi. Baş parmağıyla gözyaşlarımı hafifçe sildi.

-Ağlama. Neler yaşadığını biliyorum. Bunlar için canını sıkma. Bir gün her şey düzelecek. Söz veriyorum.

Beni kendine çekti ve başımı omzuna dayadıktan sonra nazikçe sarıldı. Hafif esinti ve önümüzdeki dev bahçenin çiçek kokuları gözyaşlarıma tüm gece boyunca eşlik etti. Ian' sa bir dakika bile yanından ayrılmadı.

Sabaha kadar balkonda oturup birbirimizden bahsedip dertleştik. Ama en çok o beni dinledi. İçimi döktüm ve ona bildiğim , düşündüğüm her şeyi anlattım.

Evet, belki akşam yemeği mahvolmuştu ama ben kendimi hiç bu kadar iyi hissetmemiştim.

ÖZGÜRLÜKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin