Ian ile gün doğumuna kadar oturduk. Sonrasında beni uyumak için zorladı ve odama gönderdi. Gerçekten yorgundum. Ağlamaktan gözlerim şişmişti ve başım ağrıyordu. Üzerimdekileri çıkardım ve yatağımın üzerindeki geceliği giydim. Sonrasını ben bile hatırlamıyorum.
Uyandığımda güneş batıyordu. Bense hâlâ yorgunluğumu üstümden atamamıştım. Yeniden banyoya girdim ve ılık suyun altında bekledim. Ian'la konuştuğum her şey beynimde dönüyordu. Bir an olsun unutmak için başımı salladım. Fakat Dark'ı unutmak benim için imkansızı yapmaktı.
Kurulandım ve bulduğum ince bir elbiseyi üzerime geçirdim. Halim yoktu. Pencerenin önündeki sandalyeye oturdum. Hiç kıpırdamadan dakikalarca , belki de saatlerce oturdum.
Kapım çalıyordu, yine. Uyandığımdan beri belki de üçüncü seferdir kapı çalıyordu. Cevap vermedim.
-Blue, iyi misin? Gelebilir miyim?
Ian? Benden ne istiyordu?
-Blue lütfen. Beni endişelendiriyorsun. Cevap vermeyecek misin? Tamam, o zaman ben içeri giriyorum.
Hiç kıpırdamadan oturmaya devam ettim. Dışarıyı izliyormuş gibi dursam da sanki ben hiç o odada değilmişim gibi hissediyordum. Ian kapıyı açtı ve içeri girdi. Sonrada yanıma geldi ve öylece durdu.
-Blue, lütfen. Eğer bir sorunun varsa söyle. Beni gerçekten endişelendiriyorsun.
Sorun mu? Evet, bir sorunum var. Ama çözümü yok. Benim bile buraya gelmem bir mucize. İşler böyleyken nasıl sorunlarımı çozebilirdim ki?
Dışarıda kuşlar uçuyordu. Gözümü kırpmadan onları izlemeye devam ettim. Artık dayanamıyordum. Arkadaşlarımın, ailemin ve sevdiğim herkesin acık çekmesine dayanamıyordum. Onlar aşağıda gece gündüz çalışırken ben burada oturamazdım.
"Ian, diğerlerine de yardım etmeliyiz. Ben burada rahatça oturamam. Onlarca , hatta yüzlerce insan zorla çalıştırılıyor. Seksen yaşında olanlar bile bir kere olsun Güneş yüzü görmemişken ben nasıl gökyüzünü rahatça izleyebilirimki?
"Tüm sorun bu muydu? Bak seni anlıyorum. Ama her şey bir anda olmaz. Öncelikle senin bir kaçak olduğunu anlamamalılar. Sana yeni bir kimlik yapacağız. Bu yüzden güzel bir isim bulmalıyız. Ama önceliğimiz sol bileğindeki çip."
"Çip mi? Benim bileğimde mi?"
"Evet, senin bileğinde. Köşkün etrafında zaten sinyal bozucular var ve çipin kısa süreli olarak etkisiz hale geldi. Ama her ihtimale karşı onu oradan çıkarmalıyız."
"Nasıl yapacaksın?"
"Benimle gel."
Ve onun peşinden gitmeye başladım. Merdivenlerden en alt kata kadar seri bir şekilde indik. Sonra bir kapıdan içeri girdik. Ian yerdeki kilimi kaldırdı ve ayağımızın altındaki parkeleri söktü. Başka bir merdiven görünüyordu. Oradan da aşağı indik. Etraf çok karanlıktı.Sonunda Ian ışıkları açtığında etrafı görebilmiştim.
Adını bilmediğim makineler etrafımızdaydı.
"Sakın korkma. Canın hiç yanmayacak."
"Emin misin. Sonuçta o şey bileğimin içinde."
"Eminim. Şimdi kolunu uzat."
Kolumu uzattım. Dikkatlice bileğine baktı. Sonra yan masadaki büyük bir iğneyi aldı ve içini mavi bir sıvı ile doldurdu. Sonra ani bir hamleyle koluma enjekte etti. Önce bileğimden parmak uçlarıma ve koluna doğru bir yanma, sonra da uyuşukluk oldu. Artık kolunu hissedemiyordum.
"Şimdi şu sandalyeye oturur musun? Kolunu da şu aletin içine koy."
Büyük bir kavanozu andıran alete kolumu soktum. Ian'da karşıma geçti. Sonrasında tuşlara başta ve alet gürültülü bir şekilde çalışmaya başladı. İşimiz bir kaç dakika sürmüştü.
"Kolunu çıkarabilirsin."
"Bitti mi?"
"Evet, bitti. Çipi içten yaktık. Artık senin için sorun olmayacak."
"Teşekkürler. Peki, kimlik işini ne yapacağız?"
"O kolay. Bazı tanıdıklarım var onlar halledecek. İhtiyacımız olan tek şey yeni bir isim."
"Buradaki isimler hakkında pek bir bilgim yok. Önerin var mı?"
"Olur. Mia, Nelly, Angela, Irina, Rose...."
"Daha hoş bir isim bulamaz mıyız? Yani, kulağa daha hoş gelen."
"Bir düşünelim.... Elena'ya ne dersin?"
"Elena..... Sanırım beğendim."
"Kimlikte kız kardeşim olarak görüneceksin. O zaman bazı işleri halletmek daha kolay olur."
"Tamam. Artık Elena Bohen'ım."
Elena Bohen. Elena Bohen. Elena Bohen......
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖZGÜRLÜK
AdventureGün ışığı için savaşan bir kız ve ona destek olan başkaları...Bu ölüm-kalım savaşını kim kazanacak?