SN: 24.BÖLÜM

387 27 2
                                    

***
Boşluktayım kurtarıcım. Geçmişe özlemim, geleceğe merakım var.
Geçen saatler akrep ve yelkovanın sesiyle delirtecek gibi beni.

Asılı kalmışım hiçlikte. Güzel günlerin huzuruna hasretim var.

Geçen acılarıma tuz yerine bastığım bu zaman çıldırtacak gibi beni.
Ey kurtarıcım. Şuan yalnızca kalbi donuk adamın soğuk sıcaklığına ihtiyacım var...

***


Beraber banyoya gittik. Ben kapının dışında onu seyrederken o ilk kez bir aynayla buluşmuş gibiydi.

Pixel: Hey ! Bu -bu harika!

Ellerini saçlarında gezdirdi ve çocuksu bir mutlulukla kocaman ağız gülmeye başladı. Dişlerine dokundu. Üzerine baktı. Bana döndü sonra:

Pixel: Çok güzel olmuşum!

Ha? Der gibi baktım ona. O ise aynada kendine bakıp kahkahalar atıyordu. Normalde şaşırıp bu olaya birçok şey yazıp deli gibi beynimi yoracak şeyler düşünürdüm. Ama bazen tuhaflıklara alıştığına o kadar çok alışmış oluyorsun ki, o zaman durup bir kaç dakika verdiğin sakin tutum sayesinde, bunu anlıyorsun. Mesela bu olay bana çok değil üç beş sene önce gelse: "Bu kafa buluyor benle." dedirtirdi. Bir sene önce gelse: "Yok ya bu kadar da iyi atılmaz ki." dedirtirdi. Ama şuan: " Vay be daha neler göreceğim." dedirtiyor.

-Cinsiyetini sorabilir miyim ayıp olmazsa?

Dedim. Bana baktı. Yüzü biranda düştü.

Pixel: Şuan sen gibi gözükmüyorum. Sanırım erkeğim.

-Sanırım mı? Erkeksen erkeksindir yani bunun muallağı olmaz.

Pixel: Anlamadım.

Dedi bana sorar gibi. Sanırım yine bir şey çözme ihalesi bana kalmıştı. Kafa sallayıp, göz kırptım.


-Her neyse. Gel içeri burada durmayalım.

Dedim ve kapıdan uzaklaşırken kolumdan tuttu.

Pixel: Hey! Baksana. Bu aynada yazan ne?

Aynaya değdi gözlerim ve yüzümü ekşittim. Ona baktım ve:

-Hiç. Hiçbir şey. Sadece can sıkıntısı.

Diyerek kolumu kurtardım ve devam ettim. Benimle beraber holden geçip koltuğa oturdu. Ona büyük bir olgunlukla yaklaştım ve konuşmaya çalıştım.

-Sana güveniyorum. Sende bana güvenip senle ilgili şeyleri anlatır mısın?

Kafa salladı. Bir çocuk masumluğu vardı onda. Her şeye kanıp sanki hayattan hep darbe alan iyi bir insan havası vardı. Yok mudur herkesin muhakkak çevresinde, öyle saf kan tanıdıkları. İşte, şuan normal olmayan bir varlık bana bu duyguyu hissettirmişti.

Çocuk: Pixel. Anlamını bilir misin?

Kafamı salladım olumsuz anlamında. Devam etti:

-Pekala oradan başlayalım. Gördüğün tüm şey. Mesela bu koltuk. Mesela üzerinde ki tişört. Bunlar birer görüntü. Bunları oluşturan her bir tanecik ben gibi milyonlarca gözekten oluşur. Bu olay ışıksız olmaz tabi ki. Işıkla besleniriz. Genelde insan türü geliştirdikleri teknoloji sayesinde dijital görüntülerin görünmesini sağladığımızı söyler. Bizi yönettiklerini falan. Oysaki biz zaten hep varız. Boyut ne olursa olsun görüntü bizden oluşur. Sadece birbirimizi bir araya toplayıp bir şeyleri oluşturmakla yönettiklerini sanırlar. Aslında her birimiz farklı yerlere aitizdir.

Öksürdüm. Lafını bölerek:

-Yani bir turuncu masa turuncu pixellerden oluşturuluyor ama siz hep varsınız sadece bir araya getiriliyorsunuz öyle mi? O zaman sen buradaki bir nano parçacık gibisin.

Gülümsedi ve devam etti:

-Yani kısmen. Ama ışık renk oluşumunda katkı sağlıyor bunu unutma. Renkler kırılma sonucu enerji ile oluşuyor bunun size tesirine sansation denir. Görerek ve ya duyumlar sayesinde bir şeyin rengini dile getirebilirsiniz. Renkler kendi içlerinde ayrılır. Asıl renk şeridine solaire denir. Örneğin eline bunu ve bunu al.

Dedi. Elime kırmızı bir kitap ve mavi bir kitap verdi.


-Gözlerini sıkıca kapat şimdi.

Dediğini yaptım ve dizlerime kitapları koydu.

SOĞUK NEFESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin