SN: 6.BÖLÜM

744 43 1
                                    

Ailem bana karşı iyiydi fakat deliymişim gibi muamele yapıyorlardı. Birçok kez:

- Ben deli değilim. Sadece bazı kayıplarım oldu lütfen...

Diye söylesem de, pek işe yaramadığını belirtmek isterim. Tatildeyken her şeyden farklı bir şey olmuştu bana. Ve bir kez değil defalarca. Sabahları aynı rüya ile uyanmak... Bir mağarada ara ara koşuyorum. Hatırlayamadığım biriyle konuşuyordum. Sanırım çok sevdiğim biriydi bu. Mağara duvarlarındaki gölgeleri hatırlıyorum. iki tane biri uzun biri kısa gölge... Karanlık suya atlıyorum. Korkum var fakat güvende hissediyorum. Ve her seferinde birden uyanıyor ancak neden uyandığımı bilmiyorum.

Bu seyahatimde çok güzel vakit geçirmiştim. Bu yüzden Pallasla da böyle bir doğa turuna çıkmayı düşünüyordum. Belki de bilinçaltım bana bu şekilde gösteriyordu... Ama her gün aynı rüya ve aynı kesitleri hatırlamak haksızlık değil mi?

Son bir haftada dönüş yoluna girmiştik. Farklı yollardan evimize doğru gidecektik.

Babam: Gece hareket edelim, biraz serinlikte.

Dedi. Bizde:

- Yorulursan çekersin kenara.

Diyerek onayladık. Ağaçların arasındaki bu kuytu yol gece çok ürkütücüydü. Yolu izliyor ve sanki bir şeyler hareket ediyor gibi geliyordu. Saatler geçtikçe bu olay sürekli olmaya başladığında daha dikkatli bakmaya başladım. Camdan bakınırken yol kenarında ağaçların içine giren yürüyen bir karaltı gördüm. Çok korkmuştum ama sesimi çıkarmadım. Biraz zaman geçtikten sonra annemin yanına diğer camın oraya geçtim. Camdan dışarıya bakarken bir kez daha aynı karaltıyı gördüğümde titremeye başladım. Annem:
- Neler oluyor ?
Diye sorsa da sesimi çıkarmamıştım. Ya bizi takip eden biri vardı. Yada başka bir şey. Ama bizden daha hızlı olduğu kesindi. Ve sadece bana gözüktüğünü biliyordum. Belki de beynimin bir oyunuydu. Belki de ben gerçekten bir deliydim.

Camları örtüp babamın yanına geçtim onu gün ışığına kadar uyutmama kararı almıştım. Arabayla durmamalıydık... Sabah olmaya başladığında babam çok yorulmuş ve uyuklamaya başlamıştı. Şehir girişine kadar ben kullandım. Ve konaklama muhitlerine yakın bir yerde durdum. Aklıma sürekli gördüğüm rüyadan kesitler geliyordu. Hatırlayamadığım biriyle konuşuyordum. Mağara duvarlarındaki gölgeleri hatırlıyordum. iki tane biri uzun biri kısa gölge vardı. Karanlık suya atlıyordum. Korkum vardı fakat güvende hissediyordum... Bu döngü beynimde sürekli dönüyordu.

Uykusuzdum. Arkaya geçip kafamı koyduğum gibi uyudum. Öğlene doğru çığlık atarak uyandım. Evet bir kesit daha hatırlıyordum. Karanlık suya atlarken çığlık atıyordum. Bu sefer mağarada peşinden koştuğum bir karartı vardı. Gece gördüğüm karartı gibiydi... Neler oluyordu bilmiyordum ama bundan kimsenin haberi olmamalıydı. Delirdiğimi kimse bilmemeliydi.

Bir daha gece seyahat etmedik. Bir hafta içinde eve döndük. Ama ben bütün yaz aynı rüyayı görmeye devam ettim... Bir gece yatağımda düşünürken yarın Pallas'a anlatmalıyım dedim. Belki yardım edebilir, farklı yorumlayabilir diye. Bu şekilde düşünürken uykuya daldım. Sabah çığlık atmadan uyandım. Rüyamdan farklı kesitler hatırlıyordum. Pelerin vardı üzerimde. Mavi ışıklar aydınlatıyordu mağarayı. Benim üzerimden sarı ışıklar çıkıyordu...

"Mavi" Bu renk, geçmişimden bir şeyler hatırlamama sebep olmuştu. Çok zorluyordum. Mavi gözleri olan bir çocuk, küçük bir çocuk hatırladım. Öğlen Pallas'ın yanına gittiğimde rüyamı anlatmak yerine mavi gözlü küçük çocuktan bahsettim. Mavi değil yeşildir o dedi. Tabi ya benim hayatımdaki tek çocuk: yeşil gözlü Pallastı (!) Nasıl unuturum (!) Bir daha hiçbir şey sormayacaktım.

Ne Pallas'a ne aileme. Günlüklerim yoktu... Hiç günlük tutmuyor muydum? Onu da bilmiyorum... Kitaplığımı karıştırdım. Küçük bir defter buldum arkaya sıkışmış. İçinde karalamalarım vardı. Mavi ve sarı renkler hep beraberdi. Kalpler vardı: MAVİ VE SARI kalpler... Arka sayfalara geçtikçe mavi kalplerin rengi yeşile doğru kaymaya başlamış. Kağıda kırmızı mürekkepler bulaşmıştı. Anlamlandıramamıştım. Ama mavi renginin geçmişimde var olduğuna inanıyordum. Sarının anlamı neydi bilmiyorum. Güneşi severdim. Hep gökyüzü ile uyumunu beğenirim... Çünkü: Maviyle sarı çok güzel uyar. Ama bir türlü hatırlayamıyordum...

Son çocuksu ve tuhaf yazım da: geçmişimi araştırmaya koyulmuştum. 2 senedir bulamamış olsam da hala bir umutla arama peşindeydim... Okullar açıldı. Üçüncü binadaydık. Herkes kendi eğitmenleriyle ders görürken benim gibi hastalar ise sadece okutmanlık görüyordu. Hava çok sıcaktı. ilk defa evden buzlu su alarak çıkmıştım okula. Çantamdan şişemi aldığımda buzun erimiş olduğunu gördüm. İçtiğimde ise oldukça sıcaktı. Ellerim terlemeye başlamıştı. Ayaklarım terliyordu. Hasta mı oluyordum, üşütmüş müydüm bilmiyorum...

Bir gün dersteyken sıramın üzerindeki bardağın içindeki suyun buharlaştığını gördüm. İnsanlara baktığımda insanlardan çıkan buharı, enerjiyi fark edebildiğimi gördüm. Benim panik yaptığımı anlayan öğretmenim dışarı çıkıp onu beklememi söyledi. Az sonra dışarı çıkıp beklediğimde yanıma geldi.


- İris. Sakın özelliğini kimseye söyleme. Hala daha keşfedemediğini söyle. Lütfen aksi halde burada olamazsın.

- Hocam ne demek istiyorsunuz?

- Zamanı gelince öğreneceksin lütfen kimseye söyleme. Ailene bile...

Demişti.
Hayatım sürekli cevapsız sorularla ve anlamlandırmaya çalıştığım, tuhaf bir düzüne yaşantıyla geçiyordu... İzin alıp eve gittim. Pallas sürekli beni arıyordu. Ona kendimi iyi hissetmediğimi, uzanıp uyuyacağımı söyledim. Bir daha böyle bir şey yaşamadım. Okula devam ettim. Ama son zamanlarda Pallas'la tartışmalarımız çoğalmıştı. İçimden bir ses üzülme diyordu. Bende onu dinledim. Artık mezun olacaktık. Mezuniyet balosunda resmimizi çekip okulun mezunlar tablosuna koyacaklarını söylediler. Partiden bir kaç gün sonra veda kampı olacakmış. Ona gitmek istiyordum. Doğayla iç içe bir kamp olacaktı. Ama Pallas buna izin vermedi. Bense sinirlenip onsuz gizlice kampa katıldım. Baloda güzel geçmişti ve kampla ilgili planlar yapılmış sadece zamanın gelmesini beklemek kalmıştı. Okulda toplanılacaktı. Kamp günü erken okula gelmişken, mezunlar tablosuna bakmak istedim. Bu zamana kadar gelmiş geçmiş tüm mezunlar buradaydı. Göz gezdirirken, gözlerim birisine takıldı. Bana çok tanıdık gelmişti bu kişi. İyice resmine doğru yaklaştığımda geçmişimden anımsadığım mavi gözlere ne kadar benzediğini fark ettim. Mavi gözlü küçük çocuk.

Gülmüştüm. Adı Stefandı. Oldukça güzel bir yüzü vardı. Benim geldiğim seneden bir sene sonra mezun olmuştu. Görmemiş olmam normaldi...

Kampa doğru harekete geçtik. Güzel geniş bir ormanlık araziye gelmiştik. Burası enfesti. Sonra öğrendim ki burası bizim eve çok yakın bir ormanlık kamp alanıydı. Çadırımızı kurup oyunlar oynayarak eğlendik. Dün gece Pallasla bu kamp yüzünden kavga ettiğimiz için bir şeyler içmiştim. Sinirimi geçirememişti hiçbir içecek... Bir şekilde eve gittiğimizi hayal meyal hatırlıyor gibiydim. Ama hafıza konusunda hiç emin olamıyordum. Üstelik sarhoştum da. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu bir türlü kestiremiyordum.

Kafamda oluşturduğum bu kesitte odama çıkarken ayağımı kapımın eşiğine çarptım ve düştüm. Tabi gerçekten bir kapı ve eşiği varsa. Orada sızmışım. Uyandığımda karanlıkta prizi arıyordum. Odam o kadar karanlık ve ürkütücüydü ki. Dışarıda ki lambamız tam bozulacağı zamanı bulmuş diyordum içimden. Beynimin içinde kurduğum bu senaryoyu baya baya gerçekmiş gibi yaşıyordum. Belki de gerçekti bilmiyorum.

Odamdaki prizin ne tarafta olduğunu kestiremiyordum. Kafamı toparlayamıyordum ki. Daha fazla uğraşmadan yatağımı bulup yine uyuya kalmıştım. Sabah uyandığımda rezalettim. Başım ağrıyordu. Geçen yazdan beri ilk defa o rüyamı görmeden uyanmıştım sanırım...

Duble vitamin içerikli meyve suları(!) Bünyeme ağır geldiği için sarhoşluk vermişti bana... Dün geceyle ilgili her şeyi hatırlarken bir tek gördüğüm
rüyayı hatırlayamıyordum... Bu kampı istiyordum çünkü kafamı dağıtmama ihtiyacım vardı. Son bir kaç aydır her gün Pallasla olur olmadık yere kavga edince zaten sürekli uyuyordum. Okulda banklarda uyuya kalıyordum. Evin herhangi bir köşesinde bambaşka pozisyonlarda uyuyordum.

Kamp yeri bizim eve yakın olduğu için eve getirmişlerdi herhalde dün gece beni. Bilmiyorum beklide babamı arayıp beni almalarını söylemişlerdi. Sabah uyandığımda ilk işim kamp alanına gitmek oldu. O gün her şeyi bir günlüğüne de olsa unutmak için çabalayıp arkadaşlarımla doyasıya eğlendim. En son insan gibi o zaman hissetmiştim beklide. Gece olduğunda çadırın içine girip kulaklığımı takarak uykuya daldım. Gece sonlarına doğru uyandığımda hiç ses yoktu etrafta. Çantamı topladım ve içeride bırakarak dışarı çıktım. Kimse yoktu. Çadırlar boştu. Arkadaşları aramak için yola koyuldum. Ormanda kurtların sesleri eşliğinde elimde bir el feneri ile kızlara, öğretmenlerime sesleniyordum. Aniden arkamda çalılıkların oynadığını fark ettim. Adımlarımı hızlandırıp biranda arkama döndüm.


Karanlık bir siluet vardı karşımda. O, o benim yazın gördüğüm karanlıktı. Bu karanlığı nerede görsem tanırım. O karanlık ki; gecenin karanlığını bile kendi karanlığıyla bölen... Donakaldım. Çığlık atacakken biranda ağzımı kapattı. Ve kafama ağır bir darbe aldım... Derin bir uykudan uyandığımda her yer zifiri karanlıktı ve hala daha alışamamıştı gözlerim bu karanlığa. Hafifçe ellerimi kımıldatmayı denedim, uyuşmuşlardı çok zor hissediyordum. Yavaşça yere doğru bastırdım ellerimi, bedenimi kaldırmaya çalıştım. Acaba yine nerede uyuya kalmıştım (!) Sersemliğimi üzerimden attıktan sonra, ayağa kalktım ve ışığı aramaya başladım. Elektrik tuşuna benzer bir şeye doğru bastım. Birden elimin altından bir şey hareket etti. Çığlık attım istemsizce ama yarıda kestim. Yine deli muamelesi görmek istemiyordum aile bireylerim tarafından (!) Bu arada ışık hala daha yanmamıştı. Biraz daha ilerledim. Etrafta tuhaf bir koku baskındı. Eşyalar yerine, buz gibi duvarlar vardı burada...

Ayağımda ayakkabılarımın olduğunu, yerdeki su birikintisine bastığımda anladım. Neler oluyordu böyle? Akşam ne içmiştim de hala kendime gelememiştim ben? Yürümeye devam ettim. Fakat yine rüya gördüğümü düşünüyordum. Bu sefer çok gerçekçi bir rüyaydı. Uyanmak istedim ve sallanmaya, cimciklemeye başladım kendimi. Hala daha değişen bir şey yoktu. Hızlıca karanlıkta ilerlemeye başladım. Duvarlara dokunmaya korkuyor, önüme neler çıkacağını bilmiyordum. İleriden küçük bir ışık kümesi belirdi. Sanırım çıkışa yaklaşıyordum. Koşmaya başladım. Ben koştukça aklıma ara ara kesitler gelip duruyordu. Koştukça daha çok büyüyen bir ışık karşımda belirirken az da olsa rahatlamıştım...
Bir kaç dakika içinde ışığın geldiği deliğe yaklaştım. Aşağısı masmavi su birikintisiydi. Yukarıya doğru baktığımda metrelerce yükseklikte gökyüzünün mavisi görülüyordu. Tanrım ben buradan nasıl çıkacağım diyordum içimden. Ta ki ensemde esen soğuk rüzgarı hissedinceye kadar... İşte benim önceki hikayem burada bitmiş ve yeni hikayem burada başlamıştı. Daha sonra o kadar tuhaf şeylerle karşılaştım ki... Bir günün içinde sanki yıllarımı yaşamıştım.

SOĞUK NEFESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin