bir | seviştikten sonra seviyorum dersen inandırıcı olmaz.6 şubat çarşamba
peter parker telefonunun sesiyle uyandı ve daha o anda ters giden bir şeylerin olduğunu anladı. kimse onu bu kadar erken bir saatte aramazdı. gözlerini açtı. wade'e dokunmak için kolunu yatağın diğer ucuna uzattı. wade yatakta değildi ve yattığı yer soğuktu. yatağın üzerinde katlanmış bir not vardı. notu alıp okumak istedi fakat ısrarla çalmaya devam eden telefonu açtı.
"alo."
"peter," dedi annesi. "eve gelmen gerek. hemen şimdi." fısıldayarak konuşuyordu.
peter başucundaki lambaya uzanmaya çalıştı. "sorun ne?"
"telefonda açıklayamam. buraya geldiğin zaman konuşuruz."
"anne, biraz gerçekçi ol. oraya gelmem iki buçuk saatimi alır. söyler misin, sorun ne?"
"peter, lütfen." sıkıntı dolu nefeslerinin ardından devam etti fısıldamaya. "sadece eve gel."
"babamın bir şeyi yok, değil mi?" babası bilgisayar danışmanıydı ve üç gün önce albany'den ayrılıp, bir iş için avustralya'ya gitmişti. büyük şirketlerin ve devlet kurumlarının veritabanlarının tıkır tıkır çalışmalarını sağlıyordu.
avustralya, uzun mesafe uçak yolculukları.
bir anda peter'ın gözünde avustralya'nın taşralarında ya da sidney limanı'nın yakınlarında parçalara ayrılmış bir uçak, dağılmış metaller ve havaya doğru yükselen bir duman canlandı. "ne oldu, anne?"
"sadece buraya gelmene ihtiyacım var, tamam mı?" dedi annesi, sakin ama ısrar edici bir ses tonuyla.
"anne, lütfen. önce bana ne olduğu söyle."
"telefonda olmaz, dedim." dedi annesi ve sustu. peter da bir şey söylemedi. karşılıklı inat ve bu beklenmedik sessizliğin yarattığı gerginlik uzun saniyeler boyunca devam etti. sonunda annesi sessizliği bozdu. "bugün yapman gereken çok iş var mıydı, canım?"
"yalnızca kin'in bazı düzeltmelerini yapacaktım."
"öyleyse bilgisayarını da getir, burada çalışabilirsin. ama gelmene ihtiyacım var. şimdi."
"neden ne olduğunu söylemiyorsun?" diye sordu peter acı çeker gibi bir sesle.
"peter." annesinin derin bir nefes aldığını duydu. "lütfen."
annesinin sesinde daha önce duymadığı bu salt ihtiyaç duygusu sanki bir yabancıyla konuşuyormuş hissi verdi. "hm, pekâlâ anne. bir saat içinde çıkarım."
"daha çabuk. elinden geldiğinde çabuk."
"peki, on beş dakikaya kadar, öyleyse."
"acele et, peter. sadece eşyalarını al ve bir an önce gel."
"tamam." peter içinde yükselen duyguyu bastırmaya çalıştı; panik.
"şimdilik bir şey sormadığın için teşekkür ederim." dedi annesi. "seni seviyorum. yakında görüşürüz ve geldiğin zaman her şeyi açıklarım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
паника - spideypool
Fiksi Penggemarannesinin vahşice öldürüldüğü güne değin hayatı renksiz mabedlerin içinde geçen peter için işler gayet güzeldi. bir anda etrafı acımasız katillerle sarılan peter, o güne dek hayatında bildiği her şeyin aslında özenle inşa edilmiş bir yalanlar ağı ol...