BÖLÜM 1: Benim Dünyam

5.1K 139 12
                                    

BÖLÜMDEN ÖNCE BU YAZIYI OKUYUN LÜTFEN!

Arkadaşlar, şimdi okuyacağınız bölüm sizi yanıltabilir çünkü ilk başta, sıradan bir lise hikayesi gibi gelecektir. O yüzden ben buna bir bölüm değilde bir parça demek istiyorum, hikayenin kurgusunun içine gireceğimiz bölüm, bir sonraki bölüm olacak. Yani bunu şöyle düşünün; karakterlerle tanışma partisi? Tuhaf oldu ama neyse... İsteyen bunu okumadan direkt ikinci bölümü okusun ama öylesi daha kafa karıştırıcı olacaktır çünkü biz Sahra'nın hayatına tam ortadan bir dalış yapıyoruz, bazı şeylerin anlaşılmasını kolaylaştırmak adına böyle bir açıklama niteliğinde bölüm yazmalıydım. Sonuç olarak, ikinci bölümü beklemelisiniz, onu da hemen yayımlayacağım zaten hazırda bekliyor.

Teşeklürler, keyifli okumalar dilerim.

***

Sahra'nın, yani benim dünyama hoş geldiniz.

Aslında benim dünyam diyerek çok büyük bir hataya düştüğümü itiraf etmeliyim çünkü bu hayat benim değil, bu hayat bana sunulan -hayır, aslında dayatılan- bir hayattı.

En az odamın kendisi kadar büyük olan banyosunda, saçlarımı üçüncü kez fönlüyor, karmaşık bir görüntüden en uzağa çekmeye çalışıyordum. Annem benim saçlarımın, bu şekilde olmasını istiyordu, kendi halinde dalgalı olunca, pasaklı bir kızı andırdığımı söylüyordu. Beyaz takıntmız vardı bir de; gidip gardrobumu karıştırdığınızda karşınıza çıkacak tek renk olan beyaz. Yine annemin fikrince; bir hanımefendinin taşıyacağı en asil renk olduğundan bu renge mahkumdum, tabii beyaz rengini seviyordum ama her gün -istisnasız her gün- beyaz giyince, bir vakitten sonra bu yalnızca mide bulantısına dönüşüyordu.

Esasında beyaz rengini sevip sevmediğimden de emin değildim. Hayatımdaki her şey ama her şey annemin seçimlerinden ibaret olduğundan dolayı, o şeyi seviyor olsam dahi kendi isteğim dışında gerçekleştiği için, sevmediğim hissine kapılıyordum. Ki zaten bir şeyi ya da kimseyi çok zor severdim, kalbimde ağırladığım çok az insan vardı. Kolay kolay beğenemez, kolay kolay da sevemezdim ancak tuhaf bir şekilde de eğer sevdiysem takıntı haline getirecek kadar seviyor ve sevgimle kendimi bile boğuyordum.

Zaman geçtikçe neyden bahsettiğim daha net anlaşılacaktır.

Okula gidebilmek için hazır olduğuma emin olduktan sonra aşağıya inip kahvaltıda annem ve babama katıldım. Onlara iyi niyetlerimi sunarken masadaki yerime yerleştim. Annem elinde tuttuğu porselen fincanı ağzına yaklaştırdı. Sinirlerimi yıpratacak derecede sakin bir mırıltıyla "Bu gecikmeyi neye borçlusun hayatım?" diye sorduktan sonra kahvesini yudumladı.

"Geciktiğim için özür dilerim, farkında değildim."

"Bir daha olmasın lütfen." Diye beni uyardı.

İşte benim annem: Daima kuralları ve belirli çizgileri olan, mükemmeli yaşamaya adanmış bir hayatın kadını. Beni küçüklüğümden bu yana tam bir hanımefendi olarak yetiştirmişti. Oturmasını, kalkmasını, konuşmasını bana en ince ayrıntısıyla öğretmişti. Hatta bunun için özel hocalar dahi tutmuştu, Görgü Kuralları adı altında dersler görmüştüm. Neyse ki vücut makineme işlemeye çalıştığı şeylerin bana bir zararı yoktu. Aksine hayatım boyunca bana yardımcı olacak, beni kusursuz bir insan olma yolunda ilerletecekti.

"Babacığım?" diye babama seslendim. Gazetesini aşağıya indirip bana baktı. "Söyle bakalım prenses."

"Hafta sonu tenis oynayacak mıyız?" diye sordum. Yavru kedi bakışlarımı babama yöneltirken beklediğim cevap gerekli kişiden gelmedi.

FARAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin