BÖLÜM 2: Kayıp

3.1K 126 18
                                    

Şarkıyı dinleyerek okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum.

***

Otomatik kapıdan geçer geçmez, hastanenin duvarlarına sinmiş sterilizasyon kokusu burnumu esir aldı. Yürürken bacaklarım titriyordu ancak buna rağmen hızlı adımlar atıyordum. Danışmadan babamın yattığı katı öğrendim ve vakit kaybetmeden üçüncü kata çıktım. Mustafa beyin bana açıklama yapmasına fırsat bırakmadan, arabadan çıkmıştım. Ne olduğunu kendi gözlerimle görmeliydim, başkasının dudaklarında teneffüs edecek bir hastalık adı duymak istemiyordum.

Allah'ım lütfen ona bir şey olmasın. Lütfen, bunların sorumlusu ben olmayayım.

Hiç durmadan içimden dua ederken, gözü yaşlı annemi gördüm.

"Anne?" diye soludum yanına koşarken. Sesim gittikçe kısılıyordu.

Annem beni görür görmez yüzünde bir endişe duygusu belirdi ve yanına vardığımda beni kolları arasına aldı.

"Neredesin güzel kızım, öldüm meraktan." Başımı yumuşak göğsüne sakladım. Annem daima kaliteli parfüm kokardı. Fransız burunların tasarladığı bütçesi yüksek parfümleri vardı, her zaman böyle kokardı. Kokusunu içime çektiğimde parfümü anımsatan hiçbir koku yoktu. İlk defa annemin teninin kokusunu alıyordum ancak bu koku bedenimin bir korku dalgasının içinde savrulmasını sağlamıştı.

Annem neden parfüm kokmuyordu? Her şey bu kadar kötü bir duruma mı gelmişti?

Beni kendinden uzaklaştırdığında yüzünün daha çok ıslanmış olduğunu gördüm. Dudaklarını birbirine bastırıp, kendini dizginlemeyi deniyordu.

"Babama ne oldu?" Babam kelimesinin ağzımdan çıkıp kulaklarıma ulaşması, kalbime değmişti. Kalbimdeki acı, gözyaşlarımı tetikledi ve bir tuzlu su damlası yanağımda yol çizdi.

Annemin daha çok ağlaması beni kahretti. Çok kötü bir şey olmuştu. Annem ağlamazdı ve her zaman parfüm kokardı. Şimdi bu iki özelliğine meydan okuyordu. Kesinlikle kötü bir şey olmuştu. Tahminimden ötede bir kötülük...

Kanser?

Ciddi bir hastalığa yakalanmış olabilir miydi?

Koridordaki koltuklarda gözyaşlarına boğulmuş halamları gördüm, iki halam da gelmişti. Soğuk terler atıyordum, duyacaklarıma hazır değildim.

"Anne!" diye bağırdım. Aslında bağıramadım, sesim öylesine kısılmıştı ki çıkardığım tını bir fısıltıdan ibaretti.

"Sahra..."

"Söyle, yalvarırım."

"Babanı kaybettik, kızım."

Babanı kaybettik kızım. Babanı kaybettik kızım. Babanı kaybettik kızım.

Babanı kaybettik. Babanı kaybettik. Babanı kaybettik.

Babanı. Kaybettik. Babanı. Kaybettik. Babanı. Kaybettik.

Baban.

Kaybettik.

Annemin sesi kulaklarımda çınlarken sözleri beynimde yankılanıyordu.

"Ne demek baba-" Tükürüğüm boğazıma kaçınca sözüm yarıda kaldı.

"Kaybettik? Ne demek babanı kaybettik?" Annem elleriyle yüzünü kapatırken daha çok gözyaşı dökmeye başladı. Ağladığı halde nasıl sesi çıkmıyordu? Hiç haykırmamıştı ya da hıçkıra hıçkıra ağlamıyordu. Sadece su sızdırıyor gibiydi.

FARAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin