BÖLÜM 15: Anlaşma

1.8K 99 37
                                    

Sanırım bu kızı görmeye alışmam gerekiyordu. Uraz'ın varlığına nasıl alıştıysam, ona da alışacaktım elbet. İstediğimden değil, mecburiyetten yalnızca.

Gecenin kör karanlığında bile nasıl oluyordu da gözlerinin rengi tüm cazibesiyle görülebiliyordu? Öyle tuhaf bir renkti ki karanlıkta önümüze tutlan bir fener gibiydi.

Melek'ten uzakta durmayı tercih ediyordum, Uraz'a biraz daha sokuldum. Dokunmuyordum ancak bir nefes mesafesi bırakmıştım aramızda. Ferdi'nin üzerime doğru yürüdüğünü görünce ister istemez, daha çok yaklaştım Uraz'a. Onu kendime bir kalkan gibi kullanıyordum adeta.

"Vay Safinaz!" diye bana seslendi. "Özlemişim nur cemalini." Kibarlıktan, tebessüm ettim sadece.

Boğulduğumu hissettim, sanki görünmez eller boğazıma yapışmıştı. Üzerimde hissettiğim şeyin ne olduğunu gri irislerle karşılaşınca anladım. Melek, duygusuz bir ifadeyle gözlerini üzerime dikmişti. Aheste aheste yürüyordu. Yanımıza varmak için hiçbir acelesi yoktu.

'Bir insan ne kadar antipatik olabilir?' sorusunun canlı örneğiydi bu kız.

Sağımızda kalan mekana doğru hep birlikte yürürken, buranın daha önce gördüğüm hiçbir yere benzemediğini fark ettim. İçerisi tek bir mekandan oluşmuyordu. Farklı farklı cafeler vardı, bir çeşit çarşı gibi görünmüştü gözüme. Benim gelip, oturacağım bir yer değildi aslında ama ilk andan buraya içimin ısındığını inkar edemezdim. Pahalı, şık ya da lüks değildi; tamamen samimiydi. Ancak nerede olduğumuzu sormaya utanıyordum. Kesinlikle beni aşağılamaya başlardı. Zaten bana karşı ön yargıyla yaklaşıyordu; benim şu her insanın kafasında oluşturduğu şımarık züppe kızlar gibi olduğuma inanıyordu.

"Özlemişim," dedi Melek derin bir nefes çekerken.

Ses çıkarmadan, sadece ağzımla "Özlemişim," diye taklit ettim onu. Çok ciddiyim, bu kızdan nefret etmiştim. Kendime inanamıyordum, ben insanlara bu şekilde yaklaşmazdım ama bana gönderdiği elektrik öylesine negatifti ki kırk yıllık düşmanıma böylesine bir nefret besleyemezdim herhalde.

Burnuma ilişen koku beni bir an bozguna uğrattı. Hem hoş hem nahoş bir kokuydu. Nasıl olduğunu bilmiyorum ama öyleydi. Bu defa utangaçlık yapmanın, çekinmenin zamanı değildi. Bunu sormak zorundaydım.

"Ne korkuyor böyle?"

Uraz kolumdan tutup beni yakınına çekerken başka birine baktığını fark edince, başımı döndürüp ne olduğuna baktım. Elindeki değişik metal şeyin içinde köz taşıyan biri yanımızdan geçiyordu ve o da beni dikkatli olmam adına kenara çekmişti, anlaşılan.

"Nargile," diye yanıtladı sorumu.

"Nargile mi?"

"Hiç duymadın mı yoksa?" diye atladı Melek. Kendimi sakin tutmaya çalışarak "Elbette ki duydum," dedim.

Birbiri ardına gelen mekanlardan birine girerken "Daha önce içmiş miydin?" diye sordu Uraz.

"Yok, bilmiyorum nasıl olduğunu."

"İyi, öğrenirsin birazdan."

Öğrenirsin mi? O şeyi bana zorla denettirmeyi düşünmüyordu öyle değil mi?

"Hoşgeldiniz Barut Bey." Adamın Uraz'la konuştuğunu anlamam birkaç saniye sürmüştü. İnsanlara gerçek adını söylemiyor muydu yoksa?

"Hoşbulduk, hazır mı?" diye sordu.

Ne hazır mı?

Garson çocuk başıyla onaylayınca, kendinden emin adımlarla bize öncülük etti. Arkalarda, sakin fakat gözüme kestirdiğim kadarıyla cafedeki en geniş masayı bize takdim etti.

FARAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin