BÖLÜM 7: Haksızlık

2.3K 119 19
                                    

İnanılır gibi değildi, kabullenemiyordum. Nasıl olur da bana sormadan arabamın çekilmesine izin verirlerdi? Nasıl güvenebilirlerdi? Ya bir hırsız olsaydı? Ki hala daha arabam bir hırsız tarafından çalınmış olabilirdi çünkü bunu kimin yaptığını bilmiyordum. Sadece telefonumda esrarengiz bir mesaj vardı, hiçbir şeyi açıklığa kavuşturmayan bir mesaj. Kendime yakışmayacak şekilde güvenlik görevlisiyle yarım saat boyunca tartışmıştım. Müdirenin odasının yolunu tutup şikâyette bulanacaktım ama kimsenin benim yüzümden işinden olmasına, en düşük haliyle: Benim yüzümden kimsenin azar işitmesine tahammül edemezdim. Bu yapıda bir insan değildim, yine de güvenlik görevlisiyle kendi başıma tartışmıştım ve hakkımı savunmuştum. Sonuç olarak, bu bir başkasının da başına gelebilirdi. Önüne gelene arabamızı teslim edecek halleri yoktu ya?

Ben burada hakkımı savunmaya dalmışken dördüncü derste bitmek üzereydi. Hala kaçabilmek için üç derslik bir zamanım kalmıştı. Uraz'dan önce okuldan gitmeliydim.

Bahçeye indiğimde şoförümü aramak için telefonuma uzandım. Tam numarayı tuşlayacağım anda artık aşina olduğum maviler görüş alanıma girdi. Pars ve Uraz'ın gözleri birebir aynıydı, öylesine benziyordu ki yalnızca gözlerine bakarak bile aralarında bir bağ olduğunu keşfedebilirdiniz. Pars'ın saçları sapsarıyken Uraz'ınkiler koyu kahveydi; çok az, bazı tellerinin de sarı olduğunu fark etmiştim.

Onu, belirsiz sarı tellerini görecek kadar incelemiş miydim gerçekten?

Pars yanıma geldiğinde onu süzmeye ve abisiyle karşılaştırmaya bir son verdim.

"Sahra? Gidiyor musun? Yani şimdi okuldan çıkacak mısın? Ama araban götürüldü. Nasıl döneceksin? Doğru ya şoförün vardı. Ama bekleyebilirsen abim gelecekti. Tembih etti bana. Yani seni zorla tutacak değilim tabii ki ama-"

"Dur, dur bir nefes al önce." Sözünü kesip kahkahalarımın arasından konuştum. Bu hızlı konuşması ve telaşlı hali beni fazlasıyla güldürmüştü.

"Başa alıyorum o zaman, gidiyor musun?" diye sordu daha sakin bir şekilde.

"Beni abine ispiyonlayacak mısın?" Sorarken ısırdığım dudağım, kaldırdığım tek kaşıma eşlik etti.

"Mecburum." Dedi çaresizce.

"Arabamın götürüldüğünü nereden biliyorsun?"

"Çünkü abim aldırdı." Sabah Uraz'ın bunu söylediğini ama hiç inanmadığım için aklımda tutmaya bile gerek duymadığımı fark ettim.

Ancak şöyle bir sorun vardı ki arabayı aldıran Uraz ise Barut kimdi? Bana neden öyle bir mesaj atmıştı?

"Şimdi geliyor mu?" diye sorduğumda cep telefonunun ekranını havaya kaldırdı ve Uraz'a çoktan mesaj atmış olduğunu gördüm.

"Geliyor." Diye mırıldandı.

Aniden aklıma, Pars'ın Barut denen şahsiyeti tanıyor olabileceği fikri geldi. Tanımasa bile sormaktan zarar gelmezdi.

"Barut diye birini tanıyor musun?" Diye sordum.

"Evet, abim." Diye cevapladığında yüzümün her bir noktası buruştu. Hiçbir şey anlamamıştım çünkü beklediğim cevap bunun gibi bir şey değildi.

"Nasıl yani? Sizin bir tane daha mı abiniz var?" diye sorunca kahkaha attı. Sol yanağında derin bir gamze belirdi ve fazla sevimli olması yetmezmiş gibi birde bu gamze ona daha çoğunu bahşediyordu.

"Barut, abimin lakabı yani Uraz abimin lakabı. Ondan başka abim yok, tek bir tane abim var, onun da tek kardeşi benim."

"Senin Uraz abin manyak mı?" diye sordum arsızca. Tekrar kahkaha attı ve hoş geldiniz gamzeler!

FARAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin