Multimedia'da tatlış bir Leo Valdez var. Bu bölüm biraz ona da yer verdik de :')
İlahi bakış açısı
Leo'nun canı acıyordu.
Yaşadığı onca şeyden ve ölüp tekrar dirildikten sonra, kolay kolay hiçbir şey canını acıtmamaya başlamıştı. (Buna ekstra acı soslu tacco'lar da dahildi.)
Rüyada canının acıması ise, bambaşka bir boyuttu. Çoğu melezin aksine Leo'nun rüyaları sık sık lusid rüya olmazdı, bu yüzden kendini ekstra şaşırmış hissediyordu.
Canının yanmasının temel nedeni ise ateşti ve bu da şaşkınlığını arttırmıştı çünkü ateşin Leo'nun canını yakmaması gerekiyordu. Ateş onun uzmanlık alanıydı. Ama her zamanki gibi çevresini saran ateşleri kontrol edemiyordu ve bu sinirlerini bozmaya başlamıştı.
Odaklan. Gözlerini kapattı ve tüm dikkatini ateşe vermeye çalıştı. Leo Ateş'in oğluydu. Onu kontrol altına almak zor olmamalıydı. Yavaş yavaş acının azaldığını hissetti ve gözlerini açtığında çevresini saran ateşler sonunda sönmüştü.
Leo rahatlarken sahne değişti.
Şimdi çok kalabalık bir yerdeydi. Kafasını çevirerek etrafına bakındı. Burası çok büyüktü. Yer minder doluydu ve ikişer kişilik gruplar minderlerin üstünde güreşiyorlardı. Seyirciler bağrışıyor, tezahürat ediyor ve kendi ülkelerinin bayraklarını açıyorlardı. Leo şaşkınlık içinde kendisinin de seyirciler arasında olduğunu fark etti.
Etrafı incelemeye başladı ama heyecanlı bir spor müsabakasının tam ortasında olduğu dışında bir sonuç çıkaramadı. Yavaş yavaş bir gerçeğin farkına varmaya başlamıştı; bir lusid rüyadaydı, yani bu rüya sonucunda büyük ihtimalle bir şey öğrenecekti, genelde melezlerin rüyalarında böyle olurdu çünkü. Burada durarak bir şey elde edemeyeceğini anlayınca seyircileri iterek ilerlemeye başladı.
"Pardon, geçebilir miyim?" Leo kırmızı-beyaz bir bayrak taşıyan adamı hafifçe ittikten sonra sonunda tribünden aşağı inebilmişti. Saniyeler içinde binadan dışarı çıktıktan sonra birden kendini bomboş, çorak bir arazide bulmuştu. Etrafta toprak ve üstünde TORONTO yazan şehir tabelasından başka bir şey gözükmüyordu.
Sonunda uyandığında ter içinde kalmıştı.Bir süre boş boş tavanı inceledi. Leo melezlerin rüyalarının genelde bir anlamı olduğunu bilecek kadar çok rüya görmüştü. Ama aklına hiçbir şey gelmiyordu. Düşünceler içerisinde yatağından kalktı ve kulübeden çıkıp duşa doğru ilerledi.
Alexandra
Revirin beyaz duvarlarını izlemekten sıkılmıştım.
Ne kadar süredir burada olduğumuzu bile bilmiyordum. Revirde herhangi bir pencere olmadığından da, sabahın olup olmadığını kestiremiyordum. Belki de hala gecedeydik.
Tek bildiğim, ikizimin bayılmasının üstünden endişe dolu birkaç saatin geçtiğiydi.
Ann baygınken gözüme hiç uyku girmemişti. Uzun bir süredir boş boş duvarı izlediğim için odayı incelemeye de pek fırsatım olmamıştı. Gözlerimi odada gezdirince pek de bir şey kaçırmadığımı anladım. Revir; yatak, ilk yardım ve diğer malzemeler, bir duvar saati, minik masa ve üstünde oturduğum, eski kanepe dışında boştu.
Kafamı kaldırıp yorgun gözlerle varlığını yeni fark ettiğim saate baktım. 04.35. Acaba hava aydınlanmış mıydı? Percy yarım saat kadar önce gelip bana sandviç bırakmıştı. Masada öylece duruyordu. Oyalanmak için uzanıp onu aldım ve yemeye başladım. Pek aç sayılmazdım ama gerçekten canım sıkılıyordu ve genelde her durumda yemek yiyebilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Denizin İkizleri|Kayıp Güvercin [PJO FANFICTION]
ФанфикDenizin İkizleri serisi, ilk kitap. Kayıp Güvercin. Biz yarı-tanrıların da bir zamanlar insanlar gibi yaşadığı olmuştu. Bir yetkili ya da canavar kapıya dayanana kadar kim olduğumuzu, biyolojinin işlemediği yerde biyolojik ebeveynimizi, o zamana ka...