Tüm hızımla üst kata doğru koştum. Üst kata vardığımda bomboş yıkık dökük bir oda, kızımın odası. Çığlık duyduğuma emindim! Ama hiçbir şey yok.. Her yeri böcek basmış, örümcek ağlarıyla dolu etraf ve kızımın yatağında ondan ayıcık vardı. O ayıcık yanmıştı, bizzat ben yakmıştım. Kızımı özlüyordum ve tüm bu olaylara öfkelendiğim bir gün ateşe vermiştim ama sapasağlam duruyor ve üstünde en ufak leke bile yok, yeni yıkanmış gibi. İnvoker beni neden buraya gönderdi ki? Aynın altında bir fotoğraf vardı. Sonbahardı kızım bu ayıyı kucağında tutmuş sağındaki yaprakları inceliyordu, hep meraklı bir kız olmuştur. Fotoğrafta arkada görünen ağaca hep tırmanırdı, ağaç tepelerinde dolanmaya bayılırdı. O gün yüzünde bir burukluk vardı. Babasını özlüyor olduğu içindi. Fotoğraf çok eskimişti, ayının tam tersine. Ayıyı elime aldım arkasında bir not vardı:
-Bazı şeyleri yok oldu sanırsın ama bir anda ortaya çıkar kızının saç tokası gibi. Bir ayıcığı diriltmek bir insanı diriltmekten daha kolay... Geçmişini asla unutma ki geleceğine yön verebilesin Elizabeth...
-İnvoker
5 YIL ÖNCE
John öleli 4 yıl oldu, hayatıma devam ettim. Başkasını bir daha sevemedim ve Anna ara ara hala onu soruyordu. Ona 4 yıldır yalan söylemekten bıktım, Büyüdükçe gerçeği anlayacak, gözünde yalancı olmak istemem. Sabahtı, normalden daha erken kalkmıştım, haftasonuydu, saat sabah 5 gibi. Uyku tutmadı, zaten 4 yıldır neredeyse günde 3-4 saat uyuyorum ve bazen uyumuyorum. Salonu temizledim, biraz fotoğraflara baktım. Anna'ya hamileyken John ile tatile gitmiştik, karlı bir yerdi, insanlar kayak yapıyordu, göbeğimden dolayı ben şu kış elbiselerine bile zar zor sığıyordum. Fotoğrafta John bana bakıyordu, bense kameraya. Her zamanki gibi gülüyordu. Anna'nın ayak seslerini duyar duymaz fotoğrafı göğsüme soktum, sakladım. Tekrar sorular sormasını istemiyordum.
-Neden bu kadar erken uyandın bebeğim?
-Saat 9 anne.
-9 mu?
Zaman bu kadar çabuk mu geçiyor. 4 saat fotoğrafı mı incelemişim. Vay canına!
-İyi misin anne?
-Evet, iyiyim bebeğim. Ne yemek istersin, sana ne hazırlayayım?
-Canım bir şey yemek istemiyor anne.
-Neden tatlım?
-Bilmiyorum aç değilim.
-Kahvaltı günün en önemli öğünü birkaç lokma da olsa atıştırmalısın.
-Pekala. Patates kızartması olsun o zaman.
Anna'nın alnına bir öpücük kondurup mutfağa gittim kızartma tavasına yağı doldurdum, yağın ısınmasını beklerken Anna'nın yanına geldim, oturduğu koltuktan dışarı, camdan dışarı bakıyordu, karın yağışını izliyordu.
-Asıl sen iyi misin?
-Evet. Ama bir kabus gördüm.
-Anlatmak ister misin bebeğim?
-Çok kötüydü. Babamı özledim.
-Ben de özledim.
-O nerede?
-İş gezisinde bize bakabilmek için uzun bir yolculuğa çıktı.
-Neden hiç aramıyorum?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Ruh
FantasyEskiden yeşil gözlerim vardı, yeşil gözlerim esmer tenimde öne çıkardı ama bir şeyler değişti, aslında her şey değişti ve şimdilerde '' Ateşin Efendisi '' , '' Kızıl Ölüm'' , '' Ölüm Tanrıçası '' gibi isimlerle anılıyorum. Dünya.. Artık eskisi gibi...