9. Bölüm -Silah-

5.6K 499 98
                                    

Kai içeri girdiğinde Sehun bakışlarını masanın üzerinden kaldırmadı. Eğer Kai kendini anlamak istemiyorsa onu daha fazla zorlamayacaktı. Sehun, dosyanın üzerinde yazıları okumaya çalışdığında odaklanamadığını farketti. Kelimeler anlamsız bir yığın halinde zihinini bulandırıyordu. Yine de bakışlarını kağıtlar üzerinde tutmaya zorladı. Diğer adama bakmak istemiyordu çünkü Kai'ye kızgındı. Başkalarını yargılamaktan bahsediyordu ama hiçbir şeyi bilmeyen kendisiydi. Sehun bir anlığına şaşırdı. Ne zamandan beri başkalarının kendi hakkındaki fikirlerini önemsiyordu?

Kai sessizce iç çekti adımları oda içerisinde yavaştı. Dosyayı elinde ritmik bir şekilde sallıyordu. Düşünceli bir ruh haline büründüğünde her zaman elindeki nesnelerle anlamsız bir şekilde oynardı. Düşüncelere dalmıştı çünkü Sehun'un neden böyle bir şey yaptığını anlayamıyordu. Gazi vakıflarına ve şehit ailelerine yapmış olduğu bağışı neden daha önce kendisine söylememişti. En azından kendisine takınmış olduğu bu davranıştan vazgeçerdi. Kai sığ biri değildi. Vatanını korumak, gerekirse bu uğurda canını bile vermenin askerliğin kutsal görevlerinin arasında olduğunu biliyordu. Onu kızdıran şey askerler bu kadar fedakarlığı vatanları için yapmışken devlet adamlarının onları önemsememesiydi. Çünkü onlar için bazı uğurlarda yapılması gereken fedakarlıklar vardı ve askerler bu uğurda yapması gereken şeyleri yapıyorlardı. Ama anladığı kadarıyla Sehun onlardan biri değildi.

Dosyayı Sehun'un çalıştığı masanın üzerine attığında Sehun önce dosyaya sonra Kai'ye gözlerinin üstünden baktı.

"Neden bana söylemedin?" Dedi Kai. Ses tonunda pişman bir tını saklıydı.

Sehun koltuğuna yaslanırken gözleri dosyada birkaç saniye oyalandı.

"Ne değişecekti?" Dedi Sehun iç çekerek.

"En azından sana bu şekilde davranmazdım."

"Hayır davranırdın. Çünkü bu." Dedi Sehun dosyayı alarak masada Kai'nin yakınına attı."Hiçbir zaman senin için yeterli bir cevap olmayacaktı."

Sehun söylediğinde Kai düşünceli bir şekilde alt dudağını yaladı.Sehun haklıydı. Kai'ye bunu ilk sorduğu sefer söyleseydi. Bununla içini rahatlatmaya çalıştığını söyleyip yine ona tavır alırdı. Sehun açısından Kai'ye ne söylerse söylesin, onu anlamak istemediği sürece hiçbir cevabın yeterli olmayacağını biliyordu.

"Cevap ver o zaman bana." Dedi Kai.

"Eğer duymak istediğin cevap buysa söylüyorum. Beni iyi dinle" Dedi Sehun. Masanın üzerindeki çerçeveyi alarak Kai'nin görebileceği şekilde önüne itti. Fotoğrafta Sehun ve asker ünüforması giyen yaşlı bir adamın resmi vardı. Yaşlı adam bir koltuğunun altında general şapkasını tutuyorken diğerinede de bu halinden en az on yıl daha genç duran Sehun'u tutuyordu.İkiside gülüyorken çok mutlu görünüyorlardı.

"Hiç asker cenazesine gitmediğimi düşünüyorsan yanılıyorsun." Dedi Sehun. Birkaç kelimeyi yutkunmuştu. Bu da bu konuşmanın onun için zor olacağını ön gösteriyordu.Sehun hüzünlü bir şekilde gülümsedi. Gülümsemesi öyle sönüktü ki buna gülümsemek fiilini yakıştırmak bile anlamsızdı. Sadece dudakları iki yana gerilmişti. "O kalabalığı o feryatları, kulaklardan asla silinmeyen o ölüm marşını.." Sehun bir saniye gözlerini kapattı. Birden marşın ritmik melodisi kulağına çalınmıştı.

"Hepsini biliyorum.Oradaydım. En yakınında. Hiç bir tabutun ağırlığı omuzlarına çöktüğü oldu mu?" Sehun kafasını koltuğuna yasladığında gözlerini beyaz tavan üzerine konumlandırdı.

"Hiç gitmiyor o ağırlık biliyor musun? Ne evine gittiğinde ne de üzerinden yıllar geçtiğinde... Hep üzerinde bir yerlerde o ağırlık asılı kalıyor. Bazen o kadar ağır oluyorki insana nefes bile aldırmıyor." Dedi Sehun bir elini boğazının üzerine koyarken. "Öyle boğuyorki insanı, sanki ciğerlerine onlarca ton deniz suyu dolmuş gibi hissediyorsun." Sehun Kai'ye baktığında hüzünlü bir ifadeyle kendisini ilgiyle izlediğini gördü.

The Minister (M)-(SeKai)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin