Son sınavı da atlatmıştık ve kelebek sistemle benim için belirlenmiş olan sınıftan çıkmış kendi sınıfıma doğru ilerliyordum. Etrafta sınav hakkında konuşan, ellerinde kitaplarla sınıfların önünde arkadaşlarını bekleyenler vardı. Sınav iyi geçmişti. Felsefeyi hiç sevmiyorum ama kolaydı.
Sınıfa girdiğimde öğrenciler kağıtlarını teslim etmiş kendi sınıflarına dağılıyorlardı ve kendi yerime geçip kafamı sıraya koydum.
O kadar boş hissediyorum ki. Neredeyse dakikalık hafıza kayıpları, aşırı yorgunluk... Bir ara annemle bu konuyu konuşup doktara gitmeyi düşünüyorum.
Ve aniden aklıma geldi. Soracağım. Şimdi soracağım. Son sınavdı. Kendi kendime son sınavlardan sonra sor demiştim. Son sınavından sonra sor. Bunun sebebi son sınavdan sonra annemin, istersem okula gitmek zorunda olmadığımı belki anneannemin yanına gidebileceğimizi söylemesiydi.
Eğer aşırı bir tepki verirse, kızarsa, yani ne bileyim. Kötü bir tepki verirse kaçardım. Aslında böyle bir durumda bir süre onun yüzüne nasıl bakabileceğimi düşünmüştüm. Bakamazdım. En azından kötü bir tepki verirse zaten okula gelmeyeceğim için zaman geçer ve o kadar da kızmamış olurdu. Yani... Bence mantıklı.
Kafam hala sıradayken sıranın üstündeki elimi kavrayan bir el hissettim. Benimkine oranla daha küçük, sıcak ve yumuşak bir eldi.
Kafamı kaldırıp neredeyse uykulu bir şekilde ona bakar bakmaz hızla elini çeken kolun sahibine baktım.
Mercan'dı. Şaşırmıştım. Kendi kendime iyi insan lafının üstüne mi gelirdi? Neydi o ata sözü ya? diye dünürken Mercan önümdeki sıraya oturup nasıldı sınav diye sorduğunda gülümsedim. Doğrulup esnedim.
Bir dirseğimi masaya koyup çenemi elime dayadım. Masada yayvan bir şekilde oturmuş ona doğru bakarken yanağının yanına doğru düşmüş uzun kahkülleri parmağıma dolamaya başladım.
Bu onda garip bir etki yaratıyor. Yaklaşık bir haftadır bana daha yakın ve benimle konuşmaya başladı. Sınavın nasıl geçti şu nasıl bu nasıl diye soru soruyor. Muhabbet mi etmeye çalışıyordu yoksa bilmiyorum?
Bu hareketi ilk yaptığımda gerçekten uykuluydum ve çok sevimli duruyordu. Böyle saçıyla oynadığımda suratı kızarıyor. Ve bu çok sevimli...
Bir parmağım hala onun saçına dolanırken ve yumuşak saçlarında küçük bukleler bırakırken gülümseyerek "Kolaydı. Sınav baya kolaydı." dedim. Yüzünün tekrar kızarmaya başladığını hissettiğimde parmağımı çektim ve arkama yaslanıp kollarımı göğsümde bağladım. "Seninki?" dedim. "İyiydi. Bitti sonunda sınavlar. "
Yüzüne dikkatli şekilde baktığımı anlamış olacak ki o da aynı şekilde gözlerini kısıp bana baktığında gülmekten kendimi alamadım. O da gülmüştü. "Ne düşünüyorsun?" diye sorduğunda, bugün öğle arasında sana bir soru soracağım da onu soracağım yeri ve vereceğin tepkiyi düşünüyorum diyemeyeceğim için, "Tatili düşünüyorum. Sanırım İzmir'e gideceğiz." dedim. Nasıl yalan ama...
Ona baktığımda yüzünde garip bir ifade yakalamıştım. O kadar kısa bir şekilde geçmişti ki yüzünden,yalandan olduğunu kolayca anlayabildiğim gülümsemesi bile o ifadeyi gölgeliyememişti. Üzüntü... Üzülmüş müydü gerçekten?
Zaten beni bugün soracağım soruyu sormaya iten nedenler de onun bu halleriydi. Sevde'ye... vurduğum günden beri bana karşı olan yakın tavrı...
Zilin çalmasıyla kendi sırasına geçti. Derste ara sıra ona baktım. Derslerin neredeyse hepsinde aktif bir şekilde ders dinleyen notlar alan kız yoktu. Kafasını koluna dayamış defterine üzgün üzgün bir şeyler karalayan sevimli bir kız vardı. Uzun kirpiklerinin arkasına saklanmış, parlayan ela gözlerine beyaz kağıt yansıyor, hayran bırakıcı bir buğu yaratıyordu.