Arka koltukta, tam ortada rahat bir şekilde oturmuş yolu izliyordum."Anne biz Mercan'la sevgiliyiz."
Annemin şoka uğramış bir şekilde 'Ne?!' diye bağırıp inanamayan gözlerle bana bakmasını bekledim. Bekledim. Biraz daha bekledim. Ama hiçbir ses yoktu.
"Biliyorum." dediğinde "Ne?" diye şaşıran ben olmuştum. "Nasıl? Ne zamandan beri?"
Güldüğü sesinden belli oluyordu. "Anlamamak için kör olmak lazım. Hem annenim ben senin. Anneler anlar."
Gülümseyerek olduğum koltuğa iyice yayılıp gökyüzünü izlemeye daldım...
~~
Güven vermeye çalışan bir gülümsemeyle yemekleri getirip masanın üzerine bırakan hemşireye teşekkür ettim.
Tedavi süresi boyunca beklenenden kat ve kat fazla kilo kaybettiğim için yemeği getiren hemşireler yiyeceğimden emin olmadan odadan çıkmıyorlardı. Onlar olmasa da Lala'm elleriyle zorla yediriyordu zaten.
Hemşire odadan çıktıktan sonra üzerinde hâlâ dumanları tüten yemeklere baktım. İçimdeki huzursuzluk boğazıma kadar doluymuşum gibi hissetmeme sebep oluyordu.
Ellerimle iterek üzerinde yemek olan tekerlekli küçük masayı köşeye gönderdim.
Uzanıp komidinin üzerinde duran kumandayı alıp televizyonu açtım. Bir kaç dakika boyunca boş gözlerle ekrana baktım. Çizgi film bile izlemek istemiyordum. Televizyonu kapatıp sol taraftaki cama çevirdim gözlerimi.
Bulunduğum yüksek hastane katından masmavi bulutsuz gökyüzü ve uçan bir kaç kuştan başka hiçbir şey gözükmüyordu.
Ölmek mi daha kötü yoksa her an ölebilecekmiş gibi hayata devam etmeye çalışmak mı bilmiyorum. Tabi buna da hayata devam etmek denirse...
Her seferinde yaptığım gibi gökyüzünün bugün mavinin hangi tonunda olduğunu ezberlemeye çalıştım. Son kez bakıyormuş gibi. Bir daha göremeyecekmişim gibi.
Bir anda kapının açılmasıyla o yöne döndüm.
5 aydır her gün yaptığı gibi eşyalarını hızla koltuğun üzerine fırlatıp boynuma sarıldı. Bu sefer elinde farklı bir şey vardı. Sarılırken omzunun üzerinden koltuğa koyduğu kutuya baktım.
Yanağımı öpüp ayağa kalktı. Bir kaç dakika sonra üzerindeki okul tişörtünü çıkartıp onun yerine çantasında getirdiği kısa kollu tişörtü giymişti bile.
Saçlarını yukarıdan at kuyruğu bağlarken onu izledim. Göz göze geldiğimizde "Çağla Abla nerde ?" dedi.
"Eski çalıştığı şirkette acil bir toplantı çıkmış. Çevirmen olarak yardım etmek için gitti. Gelir bir iki saat sonra."
Anladığını belirten mırıltılar çıkararak yatağa oturdu. Az önce köşeye ittiğim masayı sürükleyerek tekrardan önüme çektiğinde yavru köpek bakışları atarak istemediğimi söyledim ama dinlemedi bile.
Kaşığı sıcak çorbaya daldırıp ağzıma verirken göz devirdim. "Okul nasıldı?"
Sıcak çorbayı memnuniyetsiz bir yüz ifadesiyle yutmaya çalıştığımda konuşmaya başlamıştı bile.