Masamıza geçeli dakikalar olmuştu. Mercan Tuna ve Kaan'ın atışmalarını izlerken ben de onu izliyor, ne zaman harekete geçemem gerektiğini düşünüyordum.
Koluma dokunan elle doğrulup Ebru'ya döndüm.
"Hayran kaldım. Çok güzelsiniz ya düştüm size resmen." utanarak gülümsedim.
"Yukarı kimse gelmez ama belli olmaz. Al sen bunu. Rahatsız olmayın." deyip elime bir oda anahtarı tutuşturdu.
"Teşekkür ederim Ebru. Sana çok fena borçlandım."
Omzuma vurup "Saçmalama kızım arkadaşlar arasında borç harç olmaz." deyip iyi eğlenceler diledi ve kendisine el sallayan arkadaşlarının yanına beri döndü.
Mercan'a döndüğümde farketmediği için şükrettim. Neden bu kadar heyecanlandığımı anlayamıyorum.
Yarım saat sonra Ebru'nun sınıfından bir kaç çocuk ellerinde büyük kolilerle eve geldiği sırada Kaan kolunu Tuna'nın omzuna atıp "gerçek parti şimdi başlıyor." dediğinde anlamayan gözlerle ona baktım.
Tuna gülerek karşılık verdi ve yanımızdan ayrılıp kalabalığın toplandığı masaya gittiler.
Bir kaç dakika sonra ellerinde bir kaç şişeyle yanımıza geldiler. O gelen çocukların ellerindeki kasalar içkiyle doluymuş.
Duyuru her ne kadar tüm okul gelecek diye yapılmış olsa da Ebru sadece 11. ve 12. sınıflara duyuru yaptırmıştı. Ve şu an herkes kıtlıktan çıkmış gibi içiyordu.
Tuna ve Kaan ellerinde şişelere geldiğinde gözlerim kocaman olmuştu. Masada dokuz kişiydik. Mercan içmiyordu zaten. Diğerlerinin de bu kadar içeceğini sanmıyordum.
~~
Kafamı kaldırıp Kaan ve Tuna'ya baktım. İyice yakınlaşmışlardı. Ellerinde şişelerle bağırarak birbirlerine aşk şarkıları söylüyorlardı. Cesaret mi veriyor lan bu meret?
Denemek istedim. Gitmek istiyordum. Ortam garip kokmaya başlamıştı ve her geçen saniye sabırsızlanıyordum
Masadaki şişelerden birini aldığımda Mercan hızla suratıma döndü. Cesaret gerekiyordu. Biraz delilik. Yumuşak ağızlı cam şişeyi ağzıma götürdüğümde boğazımdaki yanmayla gözlerimi kapattım.
Sert bir şekilde masaya geri bırakıp ağzımda kalan içkiyi yuttum. Gözlerimi açtığımda bana bakıyordu. Bir kaç saniye ona bakmaya devam edip gülmeye başladım.
Neden güldüğümü bile bilmiyordum. Bu kadar hızlı kana karışmış olması imkansız olmalıydı. Ne yapacağını bilemez bir yüz ifadesiyle gözlerime bakarken tekrardan ağzıma götürdüm ve bir yudum daha alıp kolumla ağzımın kenarını sildim.
Yüzündeki ifadeye gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Direklerimi masaya dayayıp dikleştim ve bir kaç kere derin nefes aldım. Beklediğim kadar etkili olmamıştı. Bu gece ile ilgili en ufak her bir detayı hatırlamak istediğim için fazla büyük yudumlar almamıştım zaten.
Uzanıp masanın üzerindeki çantamı alıp bileğini kavradım. "Gel." hızla bileğini çekip yürümeye başladığımda ileri doğru atıldı ve bana yetişmek için koşmaya başladı. Beraber koşarak merdivenleri çıkarken "Nereye gidiyoruz?" dediğini duyduğumda gülümsedim.
Sesinden, söyleme şeklinden bile güldüğü belli oluyordu.
Sonunda en üst kata geldiğimizde Arkamı dönüp yüzüne baktım. Aşağıdaki partiden gelen sesler artık neredeyse duyulmuyordu. Çantamı açıp içerisindeki küçük kutunun yanındaki siyah göz bağını elime aldım.