"Anneme sakın bundan bahsetme." insanları yararak kalabalığın arasından çıkmaya çalışırken Mercan'ı az önce olan şeyden anneme bahsetmemesi konusunda ikna etmeye çalışıyordum.Şuradan bir an önce çıkmak için tutup çektiğim eliyle karşılık verdi. Elimi sıkıp durmamı sağladı.
Yüzüne döndüğümde yüzünde 'bu durumdan memnun değilim' bakışı vardı. Kaşları sinir ve üzüntü karışımı bir duyguyla çatılmış dudağı aşağıya doğru bükülmüştü. Yaklaşıp omzunu tuttum.
"İyiyim. Endişelenme. Sadece çok yüksek seste başıma ağrı giriyor. Herkeste oluyor. Anneme bahsetme zaten gelmeye zor ikna ettik. Eğer bir daha olursa ben kendim gidip söyleyeceğim. Tamam mı?" bunu söylerken önüne düşmüş perçemleri kulağının arkasında topluyordum.
Bunu yapınca yumuşadığını eski haline dönmüş kaşlarından ve sevimli ağzından anlayabiliyodum.
"Söz ver. Bir daha olursa söyleyeceğiz."
"Söz."
~~
Yüzüne baktım. Uyuyordu. Yatağın üzerine çıkıp ellerimi başının iki yanına dayamış kollarımla onu hapsetmiştim. Ve hâlâ uyanmıyordu. Uzanıp burnumu burnuna sürttüm. Hâlâ mı? Ne ağır uykun varmış be.
Uzanıp bastırarak anlını öptüğümde esnemeye benzer bir harekete yeltendi ama ben üzerden bu şekilde duruken hareket etmesi olanaksızdı.
Bir anda gözlerini açıp şaşkınlıkla yüzüme baktı. O yüzüme bu şekilde bakarken karşı koyabilmek imkansızdı. Öpecekmiş gibi yüzüne yaklaştığımda gözlerimi kapatıp beklemeye başladı. Bir kaç saniye daha yüzünü inceleyip hızla geri çekildim.
"Hadi kalk. Dolaşacağız bugün." Ben odadan çıkarken , istediği öpücüğü alamadığı için homurtuya benzer sesler çıkartan Mercan'ı arkamda bıraktım.
Kahvaltıdan sonra annem ve Lala'm kendilerine keyif kahvesi yaparken üzerimize rahat bir şeyler giyip evden çıktık.
Merdivenleri ikişer ikişer inip aşağı katta yaşayan yaşlı çiftin kapısını çaldım.
Kapıyı açar açmaz "Günaydın kara kuzum." diyerek yanaklarımı sıkan tombul yaşlı kadının yanaklarını öptüm.
"Hacer Teyze. Biz Mercan'la biraz dolaşalım diyoruz da. Şu sizin kömürlükteki bisikletleri alsak olur mu?"
Aslında şu an yanında olmasalarda Hacer Teyze'nin üç çocuğu vardı. Mesleklerini ellerine aldıktan sonra büyük şehirlere taşınmışlar ama çocukluk eşyalarını, oyuncaklarını hâlâ kömürlük dediğimiz evin arkasındaki kulübede saklıyor Hacer Teyze.
Geçen sene geldiğimizde kendisi vermişti. 'Canın sıkılır. Burada çocuklar hep bisiklet sürüyor. Bizim çocukların bisikletleri kömürlükte. Al onlardan birini' diye kendisi teklif etmişti.
"Olur kuzum olur. Alın tabi. Aman dikkat edin ha. Eskidi iyice o bisikletler. Getireyim. Git bak. Sağlamalarsa alın." deyip evin içine girdi.
Arkamı döndüğümde Mercan ellerini beyaz şortunu cebine sokmuş, meraklı gözlerle evin kapısının ve pencerelerin etrafını saran mor begonvilleri izliyordu.
Aniden kapıya döndüğünde ben de arkama döndüm. Hacer Teyze bir ucu uzun sarı bir ipe bağlı eski anahtarı elime verdi. "Sonra bunu kömürlüğün kapısına asın. Ben oradan alırım." dediğinde hızla kafamı sallayıp koşarak kömürlüğün olduğu yere, evin arka tarafına doğru ilerledim.
Mercan da peşimden geliyordu. İçeri girdiğimizde geçen seneden hatırladığım kadarıyla kapının hemen yanında olan düğmeyi aradım. Buradaydı.
Düğmeye bastığımda tavana çengelle tutturulmuş ampul küçük odayı aydınlatmıştı.
Peşimden Mercan da içeri girince bisikletleri aramaya başladık. Hatırladığım gibi değildi pek. Her tarafı büyük çarşafa benzer örtülerle sarılmıştı. Çanaklar falan tozlanmasındır diye düşündüm. İkimiz de tek tek bütün örtüleri kaldırıp bisikletleri arıyorduk.
"Şimdi bize kömürlükteyiz ya..."
"Eee..."
"Burası da bir çeşit samanlık sayılır."
"Samanlık fantezisi diyorsun."
"Yok pek öyle demiyorum da..."
"Doğa hormonlarına sahip çık." dediğinde ikimiz de güldük. O sırada kaldırdığım çarşafın altında yan yana dizilmiş üç bisikleti gördüğümde Mercan'a seslendim. "Burada."
~~
Eski büyük yıkılmış kaleyi de döndükten sonra iki yanında büyük ağaçların sıralandığı toprak yola girdik.
Sıcak hava hızlı gittiğimiz için yüzümü okşuyor, serinlememi sağlanıyor, saçlarımı uçuşturuyordu. Kafamı dönüp tam yanımda bisiklet süren Mercan'a baktım. Bana bakıp gülümsedi. Yolun iki yanını kaplayan ağaçlar sayesinde artık gölgedeydik.
Köyün girişindeki taş çeşmede durup biraz soluklandık. Yüzümüzü yıkayıp buz gibi soğuk sudan içtikten sonra çeşmenin arkasındaki tepeye çıkıp bir ağacın gölgesine uzandık.
Ayağımdaki sandaletleri çıkartıp boylu boyunca çimenlere uzanmak beni rahatlatmıştı. Mercan da sandaletlerini çıkartıp yanıma yemyeşil çimenlerin üzerine kendini bıraktı.
Ona doğru dönüp direğimi yere kafamı elime dayayıp gözlerine baktım.
Büyük ağacın yapraklarından süzülüp gelen ince güneş ışıkları az önce yıkadığı yüzünün parlamasına sebep olıyordu.
Yeşil yaprakları izliyordu. Ela gözleri yaprakları renklerini içine hapsetmişcesine yoğun bir yeşilliğe bürünmüştü.
Yaprakların arasından mavi gökyüzünü izlemeye çalışmayı bırakıp gözlerini benimkilere çevirdi.
"Çok güzel bir yermiş. Çok huzurlu." dediğinde kendimi yanına bırakıp onun yaptığı gibi gökyüzünü izlemeye başladım.
"Evet. Yaşlanınca buraya geliriz." bakmasam da gülümsediğini hissedebiliyordum. Derin titrek bir nefes verip içinden sessizce "Seninle yaşlanacağım." dediğini duydum. Ama o kadar kısık sesle söylemişti ki bir rüzgar ıslığı gibi havaya karışıp gitmişti.
Gözlerimi kapatıp etrafa yoğunlaştım. Çekirgeler, kuş sesleri, yakınımızda çeşmede hiç durmadan akıp taş duvarlara çarpan suyun sesi... Her şey o kadar sakin ve huzur vericiydi ki kafamın içinde hissettiğim acı verici yoğunluk kulaklarımdan akıp toprağa karışıyormuş gibi hissettim.
Okuduğunuz için teşekkür ederim. ♥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANFİL GirlxGirl (TAMAMLANDI)
Novela JuvenilSenin için her zaman burada olacağım...