0.3

1K 107 49
                                    

"ve o an heyecandan kalbimi saran kafesin kırıldığını hissettim dostum!"

rahatça oturduğum deri koltuktan taehyung'un aşk hikayesini dinliyordum. bardaki müziğin sesine karışan kalın ses beynimde yankılanıyordu sanki.

"bak, bunlar hoş şeyler ama biraz bırakta kafamı dinleyeyim ha?" bıkkınca söylemiştim dayanamayarak.

taehyung derince iç çekip gözlerini bira bardağında gezdirmişti. "haklısın, ben biraz seokun yanına gideyim"

yavaşça karşı koltuktan kalktığında kendimi slow müziğe teslim etmiştim. içkimden bir yudum alıp gözlerimi kapattım. başımı koltuğun sırtına yasladığımda ağzımdaki viskiyi en derinden hissetmek adına yavaşça yuttum.

"yoongi hyung!"

anın içine eden kişiye başımı kaldırıp baktım.

"ah, jackson. ne hoş sürpriz" samimi bir şekilde gülümseyip ayağı kalktım.

"nasıl özledim bir bilsen" hızlıca yanıma gelip uzun kollarıyla bedenimi sarmıştı.

"bende öyle"

jackson biraz ayrılıp beni süzmüştü.

"zayıflamışsın, ten rengin soluk gözüküyor ve yine siyah" demişti üstümdekileri incelerken.

yavaşça gülümseyip karşımdaki adamın omzuna elimi attım. "senin işler ne oldu?"

jackson dişlerini göstererek gülerken bir yandan da arkasındaki kızı gözleriyle işaret etmişti.

"biz artık sevgiliyiz"

dudaklarım kıvrılırken küçük gözlerim büyümüştü bir an "siz tek gecelik bir ilişki yaşadınız jackson, bu nasıl olur"

gözlerim bar tabüresinde oturan kızın bedenini süzüyordu "yoksa o hamile mi?"

"hayır hyung öyle bir şey değil biz aşık olduk birbirimize işte" gözleri gülüyordu ve bu hiç normal değildi.

masadaki bardağımı alıp tek seferde kafama diktim "neyse ne size iyi eğlenceler"

kimseyle göz teması bile kurmadan dışarı atmıştım kendimi. bu normal değildi, onların sevgili olması saçma geliyordu.

sokağın ortasında serseri gibi yürüyordum. ceketimin cebindeki sigara paketini çıkarıp bir tane yakmıştım. ilerideki lüks evin duvarına yaslandım.

"demek sevgili oldunuz ha?"

bir türlü kendimi buna inandıramıyordum. o kız benim eski sevgilimdi ve ben yaşanan dehşet olaydan sonra kadınlara olan ilgim yok olmuştu.

"sikik herif"

dışarı verdiğim dumanı izlemiştim bir süre. elimdeki sigarayı bitmeden yere attım ve bilek botumla ezip etrafa kısaca göz attım. zengin bir mahalleydi.
ellerimi cebime sokup sesli bir şekilde nefes alıp verdim.

"hey!"

ince ses sokakta yankı yaparken hızlıca arkamı döndüm. "hey, jimin"

gri saçlı gülümseyerek yanıma gelmişti.

"burada ne yapıyorsun?"

üşüyen ellerimi buharımla ısıtmaya çalışıyordum. "arada bu bara gelirim"

jimin, bir adım bana yaklaşıp gülümsedi. "benim mekanımda?" dedi az uzaktaki barın neon ışıklarını gösterirken.

dudaklarım bir birinden bağımsız olarak ayrılmıştı "sadece hemşirelik yaptığını sanıyordum"

"o benim ek işim"

zengin mahallesindeki kulüp, araba ve hemşirelik. ailesi zengin olmalıydı.

"artık gitsem iyi olacak"

arkamı döndüğüm sırada kolumu tutmuştu "dur telefon numaramı vereyim"

ne ara bu kadar samimi olmuştuk?

"aslına bakarsan gerek yok" kolumu ellerinden kurtarıp yürümeye devam ettim.

kendi sokağıma vardığımda evimin alt katındaki ışıkların açık olduğunu görmüştüm. göz devirip anahtarı kapının deliğine soktum. televizyondan gelen seslerle salonda olduğunu anlamam zaman almamıştı. kapıyı kapatıp salona giriş yapmıştım.

"hoş geldin" sesimdeki tüm soğukluk odaya yayılmıştı.

"ah abicim, sende hoş geldin"

eun koltuktan kalkıp bana samimi haliyle sarılmıştı.
bir kaç saniyelik sarılma sonrası ceketimi girişe astım. mutfağa geçerken bağırmıştım "aç mısın?"

eun boğuk sesiyle cevap vermişti "hemde nasıl"

dolaptan bir kaç parça şey çıkarıp paketlerini açtım.

"gel de yardım et o zaman"

çıkardığım noodleı tencereye boşaltırken eunda gelmişti.

"abicim bugün annemi görmeye gittim, daha da kötüleşmiş"

"biliyorum eun"

eun kahve sarı saçlarını geriye atıp masaya iki tane tabak koymuştu. noodleları tabağa koyup yerimize geçtik. eun kısaca bana bakıp çubuklarını eline aldı.

"bana karşı hep böyle soğuk mu olacaksın?"

söylediğine arsızca kahkaha atarken o ciddi bir şekilde bana bakıyordu.

"biliyor musun bazen seni hiç tanımadığımı hayal ediyorum"

"benden bu kadar nefret etme, bu benim suçum değildi. bunu anlayacak kadar zeki bir insansın"

sinirden gerilmeye başlıyordum.

"senin suçundu!"

"abi bağırma lütfen!"

aniden ayağı kalkıp kızın bileğini sıkmıştım. "sen aptal filan mısın? sana defalarca seninle görüşmek istemediğimi söyledim sen ise karşıma geçmiş hep bana soğuk mu davranacaksın diyorsun!"

eun ayağı kalkmıştı, gözleri doluyordu "abi senden defalarca aff diledi-"

elimi yavaşça havaya kaldırıp susmasını sağladım. "hayatımdan siktirip gitmen için ne yapmam gerekiyor ha?"

sinirden damarlarımdaki kan daha da hızlanmıştı sanki. her yeri dağıtmak istiyordum. eunnun gözlerinden yaşlar süzülürken defalarca mırıldanmıştı aynı kelimeyi, özür dilerim.

hızla mutfaktan çıkıp odama çıkmıştım. odanın kapısını kilitleyip önüme ne geldiyse fırlatıyordum.

"tanrı canımı aldığı gün bile affını kabul etmeyeceğim!"

dün geceden bıraktığım masanın üstündeki bira şişesini alıp kafama diktim.

"hepinizden iğreniyorum"

kapının kolu hızla hareket etmeye başlamıştı. "abi lütfen aç kapıyı"

elimdeki bira şişesini kapıya sertçe fırlattım. evin her bir köşesinde yankı yapan o dehşet ses ve etrafa dağılan cam parçaları eunnun çığlık atamasına sebep olmuştu.

"siktir git eun"

"sana ait olan her şeyi al ve git"

sick ; ymHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin