1.7

477 68 16
                                    

eve çoktan varmış bahçedeki sandalyelerde oturuyorduk. önümüzde birkaç çerez tabağı ve jiminin sevdiği lolipop şekerlemeleri vardı. gece saat bilmem kaçtı ama o her saat güzeldi. güzelliği kıskanılacak türdendi ve bunun farkında değil gibiydi sanki. eline aldığı böğürtlenli lolipopun paketini çekiştirirken söyleniyordu.

"açamayalım diye tutkallamışlar sanki!"

bu haline gülerken o sırada ahşap masanın üstündeki paketten bir sigara çıkarmıştım.

"küçük çocuklara benziyorsun"

sonunda paketi açtığında sevinçle bağırmıştı. şekeri ağzına atıp çubuğunu ağzında çevirdi. "aramızda sadece iki yaş var" sigarayı dudaklarıma götürüp ağzında döndürdüğü şekere baktım "ben daha yaşlıyım desene" gülmek için ağzından çıkardığı şekeri ile dudakları gözlerim önüne serilmişti. parlayan, yapışkan dudaklarını yalarken etrafa yayılan ses kendimi tutma gereksinimi zorluyordu. dışarıya, çektiğim dumanı geri verip yeniden yüzüne baktım.

lolipopu o kadar iştahlı ve profesyonel bir şekilde yiyorduki bir köşeye oturup izlenecek türdendi. "bu beni iyi hissettirmiyor jimin" dedim gözlerim halâ dudaklarında tur atarken. bana inat şekeri dudaklarına sürüp dilini etrafında gezdirdi "ne gibi?"

sigarayı yere atıp ayağımla söndürdüm. sandalyesini benimkine daha çok yaklaştırıp üzerime eğildi. cidden beni çıldırtmak için yapıyordu sanki. elindeki lolipopu alt dudağıma sürüp gözlerime baktı. yapışkan şeker dudağıma bulaştığında dudaklarına yaklaşıp fısıldadım "cidden beni mahvediyorsun park jimin" parlayan dudaklarına yaklaşıp şekere bulaşmış dudaklarımızı birleştirdim. elini enseme atıp daha çok bastırdı dudaklarını.

alt dudağındaki böğürtlen aromasını emmeye başlamıştım. bir bacağını bacağımın üstüne atıp kasıklarıma oturmuştu. o kadar yumuşak ve narindiki dudakları incitmemek adına nazikçe emmeye devam ettim. dilini üst dudağıma çıkarıp bir süre orada gezdirdi. bir bütün olmuştuk sanki. gri saç tutamlarını tutup hafifçe çekiştirdim. kısık kısık nefes almaya başladığında geri çekilip kızaran dudağına kısa bir öpücük bıraktım. ikimizde nefes nefese kalmıştık.

hızlıca aldığı nefesleri ile göğsü kalkıp iniyordu. belinden tutup kendime daha çok çektim. dudaklarını kulağıma değidirip fısıldadı "iyileşmem konusunda bana güzel yardım ediyorsun" kıkırdaması ile kalçasından tutup masaya oturttum. tek elimi yanına koyup halâ elinde tuttuğu şekeri elinden aldım. dudaklarına yaklaşıp çenesini tuttum. "ilacın benim çünkü"

dudağının kenarına dudaklarımı bastırıp geri çekildim. ağzıma elimde tuttuğum şekeri atıp içeri girdim. dışarıya göre oldukça sıcaktı. camdan halâ bıraktığım yerde oturduğunu ve başka bir şeker için uzandığını gördüm. bu haline gülüp kaldığı odaya gitmek adına merdivenleri çıktım. kapıdan içeri girip dolabın kapaklarını açtım. onun için sipariş ettiğim kıyafetleri bugün gelmişti.

o dehşet olayın her sahnesi aklımdaydı halâ. düşüncelerimi bir kenara bırakıp kıyafetlerde göz gezdirdim. pantolonlar, ceketler, sweatshirtler hepsi tamdı. dolabı geri kapatıp merdiven trabzanlarından içeriye baktım. dışarıda bıraktığımız çerezleri içeriye taşımış televizyondan bir şeylere bakıyordu. bunu fırsat bilerek yeniden odama girdim.

kapıyı kapatıp masa üstü bilgisayarın düğmesine açılması için bastım. o sırada camı açıp içeriye hava girmesini sağladım. çekmeceden not defteri ve siyah kalemimi çıkartıp dönen sandalyeye oturdum. arama motoruna şizofreni hastalığı yazıp açılmasını bekledim. annemin bu hastalığa kapıldığı zaman yaptığım kısa bir araştırmada; yakınlarından uzaklaşmaya başlama, çabuk sinirlenme, alınganlık gibi şeyler yazıyordu.

açılan ilk siteye girip tedavi yöntemlerinin olduğu kısımı açtım hemen. antipsikotik ilaçlar kullanılması gerekiyormuş. bu ilaç konusunu jimine sormalıydım. sonuçta o bir hemşireydi. şizofreni etkisini azaltan yöntemleri sırasıyla not almaya başladım. sigara, alkol, stresten uzak, düzenli uyku gibi şeyleri beyaz kağıda geçirip bilgisayarı kapattım. saat gece bir buçuk olmak üzereydi. yazdıklarımı çekmeceğe geri bırakıp aşağı indim.

yabancı bir film izliyordu. giydiği mavi tişörtü yana doğru sıyrılmıştı. yanına oturup bana bakmasını sağladım. beni fark edip kumandadan ekranın siyah olmasını sağladı. "jimin, bana kullanman gereken ilaçlar konusunda yardım etmen gerek" kollarını iki yanına açıp seslice esnedi. "antipsikotik ilaçlar ama yan etkileri var, doktor gözetiminde kullanılması gerek" dudaklarımı ıslatıp konuştum "sen hemşiresin bunları bilirsin gidip onlardan sipariş edeceğim"

ayağı kalkıp konuşmasına fırsat vermeden yeniden odama çıktım. telefonumdan gerekli ilaçları bulup uygunluğunu kontrol ettim. hepsi güvenilirdi. beş kutu sipariş edip telefonu masaya koydum. üstümdeki siyah kazağı çıkarıp sandalyenin üstüne fırlattım. saçlarımı karıştırıp dağılmasını sağladım.

"tanrı kadar güzelsin"

duyduğum ses ile bakışlarımı kapıya çevirdim. bir eli halâ kapının kolundayken gözleri arsızca bedenimde geziyordu. elim pantolonumun düğmesine giderken durdum.

"orada dikilmeyi kesip gidecek misin, yoksa soyunmaya devam edeyim mi?"

omuzlarını silkip içeriye girdi ve kapıyı ardından kapattı.

"özür dilerim min yoongi, bende bağımlılık yapıyorsun"

"ne ba-" sözümü bitiremeden yeniden dudaklarıma yapıştı. sertçe öperken ince dudaklarım onun dudakları arasında eziliyordu. öperken mırıldanmaya başladı "dudakların şarap gibi" hızlıca nefes alırken saçlarımdan tuttu "seni öptükçe uyuşuyorum bedeninde kayboluyorum"

karşılık vereceğim sırada geri çekilip kendi dudaklarını ısırdı. şaşkınca yüzüne bakıyordum. tam gideceği sırada kolundan tutup dolaba yapıştırdım bedenini.

"beni bu halde bırakıp nereye gidiyorsun?"

parmaklarını karnımda gezdirip güldü. tam o gülerken ben yapışmıştım bu sefer dudaklarına. gülüşünden öperim terimi bu olsa gerekti. seri bir şekilde üstündeki tişörtü çıkartıp benimkinin üstüne atmıştı. çıplak üstlerimiz bir birine değerken üstüme doğru yürüdü. yumuşak zemine düştüğümde o da tam olması gereken yere düşmüştü.

sick ; ymHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin