0.6

706 96 21
                                    

arkadaşlarımın ısrarı sonucu dolabın karşısında kıyafet aramaya başladım. zoraki bir şekilde elime bir parça alıp, beğenmeyip yatağa fırlatıyordum. gerçi hiçbir kıyafet gözüme hoş gelmiyordu. yerde, derime baskı yapan demiri elime aldım, arabamın anahtarıydı. şişme montumu giyip dışarı attım kendimi evi o halde bırakıp.

mekan çoktan açılmıştı fakat ben geç gidecektim, tam şarkı söyleyeceğimiz saatte orada olacaktım. saat akşam dokuz olmak üzereydi. elimi arabanın kapısına atacağım sırada uzaktaki siyah silüet dikkatimi çekmişti. o yöne doğru dikkatle baktığım sırada ani bir şekilde ortadan kayboldu. jimin miydi yoksa?

biraz sağa doğru adımlayıp arabayı geride bıraktım. uzaktan, duvarın oradan gördüğüm bir çift göz ile olduğum yerde inme geçirmiş gibi karaltıya baktım. doğrudan bana bakıyordu. aramızda bir sokak vardı. hareket etmeden doğrudan bana bakıyordu. karanlıkta parlayan gözleri ve dişleri vücudumda gezen gerginliği destekliyordu.

ne yapmam gerekiyor?

dönüp arabama kısaca bakıp tekrar uzaktaki karaltıyı aradı gözlerim.

yoktu, bir anda kayıp olmuştu.

gergince etrafıma bakmaya başladım. sokak lambasının altında biriken su damlalarına aniden atılan taş ile nefes alamadığımı hissettim. hayır sırası değildi, yine kriz gibi bir şeye giriyordum. her gerildiğim zaman böyle lanet bir şeye girerdim, panik atağa benziyor ama ben asla panik atak dememiştim, kriz işte!

aptal gibi durmuş öylece su birikintisine bakmaya devam ediyordum. arabama binip alış veriş mağazasına gitmem gerekiyordu fakat ben hareket bile edemiyordum.

"korkutucu olduğunu mu sanıyorsun seni sikik"

elimi arabaya yaslayıp nefes almaya çalıştım. olduğum yerde bayılsam kimse beni kurtaramazdı. aniden, üst sokaklardan gelen silah sesiyle gözlerim dehşetle dar sokaklarda gezdi.

lanet olsun.

kendimi güçlükle arabanın içine atıp hızla çalıştırdım. sesin geldiği yöne sürüyordum. hayır, min yoongi bu kadar ürkek olmamalı. tam durduğum noktada evlerden çıkan yaşlılar, öğrenciler ve diğerleri telaş ve korku içinde etrafta bağırarak koşuşturuyordu.

kim bu lanet adam?

hem belki benimle ilgili değildir. sonra aklıma duvarın arkasından bana bakan gözler geldi. arabanın yönünü değiştirip hoseoku aradım.

"hey hoseok evde giyecek bir şeyim yok senin evden bir kaç şey-"

"al ama çabuk gel"

"ah, sana minnettarım"

arabayı hoseokun apartmanın önünde durdurup içeri girdim. bassan yıkılacak merdivenleri çıkarken bir yandan da kurşun sesi kulağımda yankılanıyordu. benim ev anahtarımın yanında hoseokun anahtarı vardı, onda da öyleydi. içeri girdiğim an burnuma çarpan çürük meyve ve sigara kokusu yüzümü buruşturmama yetmişti.

"köpek leşi gibi kokuyor"

yerdeki çorap parçalarını itekleyip odaya doğru gittim. oda aksine baya temizdi, hatta şaşırtıcı derecede temizdi. çatlamış dudaklarımı ıslatıp dolabını açtım. bir sürü abiye türü şey vardı. üste gördüğüm petrol mavisi saten gömleği alıp üstüme tuttum. derin bir omuz dekoltesi vardı. koluma gömleği atıp alt tarafım için parçalar aradım. deri, bacakları saran ve kemerinden sarkan kumaşlar hoşuma gitmişti baya.

hızla soyunup parçaları üstüme geçirdim. masasının üstünde gördüğüm marka göz kalemini alıp büyük bir dikkatle sürdüm. sağda duran gül kurusu lip balmıda aynı özenle alıp sürdüm. biz kardeş gibiydik, bu onun içinde asla sorun olmazdı. siyah saçlarımı düzeltip boy aynasına baktım. dehşet derecede yakışıklı gözüküyordum.

sick ; ymHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin