1.1

491 73 65
                                    

kurumuş dudakları yukarı kıvrılırken ellerini göğsüme koydu.

"götürmeyecek misin?"

gülümseyip umursamazca cevap verdim "hayır"

kollarını bir birine bağlayıp gözlerimin içine baktı "zaten bende gitmek istemiyordum" dudaklarını yalayıp karşı tarafa doğru baktı "başka bir işim var"

söylediği şey ile kaşlarım çatılmıştı. ellerimi arabadan çekip bedeninden uzaklaştım "ne işi?" güneş bulutların arkasına geçerken jiminde yana kaydı "akşam gelirim" sesi soğuk ve sert çıkmıştı. yürüyüp karşı kaldırıma geçişini izledim. bu neydi şimdi?

sesli bir şekilde nefesimi verdim. yağmur yağmaya başlamıştı. evin kapısı açılırken dikkatim oraya gitmişti. taehyung baştan aşağı siyah giyinmiş oldukça sert ve umursamaz tavrı ile kapının önünde duruyordu. yanına gidip bedenini süzdüm "bu ne hal taehyung?" yüzümde alaycı bir ifade vardı.

eğilip botlarının önünü düzeltti ve ciddi bir şekilde yüzüme baktı "bu seni ne kadar ilgilendirir?"

yüzümdeki ifade anında silindi. saçlarını geriye itip göz devirdi. "vaktimi alıyorsun, çekil önümden"

çekil önümden mi? benden it gibi korkan adam karşıma geçmiş bana emir veriyordu. hayır anlamadığım herkesteki bu tripler neydi böyle. bir adım ilerleyip sinirle yüzüne baktım "sen ne sikim diyorsun!"

parmağının ucuyla omzumu iteleyip yürümeye başladı. umursamadan öylece yürüyordu. kafasını tuvalet deliğine sokmamak için büyük bir çaba gösteriyordum. gidip o kızıl saçlarını kan çıkana kadar yolmak istiyordum. tanrı bugün benim sabrımı sınıyordu ve halâ yürüyordu. hadi ama! ben burada kendimi yiyordum ve o önümde kıçını süze süze yürüyordu. gidip o küçük kıçına bir tekme atsam fena olmazdı.

sonra ileriden büyük bir gürültüyle çelik, siyah ağırlıklı bir motor geldi. tam taehyungun önünde durdu. motoru kullanan kişinin kafasında kask olduğu için yüzü gözükmüyordu. damarlı uzun ellerini taehyungun beline sarıp kendine çekti. şimdi de önümde yiyişmelerini mi izleyecektim.

kimliği belli olmayan uzun elleri olan, boyu uzun ve her yerinde yeşil çizgiler- ah peki itiraf ediyorum fazla dikkat çekiciydi yüzünü hâlâ göremesemde ultra yakışıklı olduğu belliydi. kaskını çıkarıp taehyung ile aynı renk olan kızıl saçlarını ağır çekimde geriye savurdu.

fazla iyi yüz hatları vardı. ince dudakları yana kıvrılırken taehyungu kendine daha çok çekti. ben ise belgesel izliyor gibi kapının önünden onlara bakıyordum. oğlan dudaklarını taeye uzatırken beni fark etti ve durup yüzüme baktı. utançtan yerin dibine kafamı sokmak istedim o an. rezil olmuştum!

"bebeğim, bu küçük de kim?"

küçük mü? ben mi? evet onlara göre baya cılız ve kısa boyluydum ama daha önce kimse bana küçük dememişti. yani bedenimle ilgili olan küçük.

taehyung sanki kralın oğluymuş gibi başını bana çevirdi. ellerini motorda oturan çocuğun omzuna koyup bana sanki çöpmüşüm gibi baktı.

"ah o... ortak bir arkadaş işte. önemsiz biri"

gözleri doğrudan gözlerimi kurşun gibi delip geçiyordu. önemsiz ha? yanında o oğlan varken götü mü kalkmıştı yani? muhtemelen ona güveniyordu. gidip parmaklarımı gözlerine geçirip bölük börçük yapmak istedim. evet bugün taehyung için bir sürü işkence tekniği düşündüğümün farkındayım ama hakkediyordu.

doğrudan yanlarına gidip duruşumu düzelttim. ezik gibi durmak en son isteyeceğim şey bile değildi. elimi motorda oturan çocuğa uzatıp taehyunga baktım, sinirle elime bakıyordu.

"merhaba, ben yoongi"

elimi tutup gülümsedi. taehyung bu sefer o kahverengi halklarını yüzüme dikti. umursamadım.

"jungkook ben, taehyungun sevgilisi"

gözlerim ve ağzım aynı oranda açılırken donup kalmıştım. bu aptal böyle birini nasıl bulmuştu? ve hoseokda vardı tabii taenin de hoseoku sevdiğini sanıyordum. taehyung gözlerini üzerimden çekmeden halâ temas kuran ellerimizi ayırdı.

"doğru duydun yoongi, kook ve ben sevgiliyiz"

derin ve net sesiyle fısıldamıştı adeta. taehyung nasıl bu kadar değişmişti bir kaç saat içinde. jungkook, taehyungu kendine çekip sesli bir şekilde güldü.

"onu yiyecek gibi bakıyorsun hayatım"

dişleri bir tavşanı andırırken ciddiyetim bozulmuştu. doğrudan dişlerine bakıp istemsizce tavşanları düşünmeye başladım.

"artık gidelim üzümlü kurabiyem"

taehyung oğlanın üstüne çöküp dudaklarını büzdü. aklımdaki tavşanlar bir bir kaybolurken gördüğüm iğrenç manzara ile gerçek hayata döndüm. tatlı olduğunu düşündüğü fakat hiç de öyle durmadığı haline tiksintiyle baktım. yağan yağmur saçlarımı ıslatıp alnıma yapışırken dudaklarım üstünde biriken su damlalarını elimin tersiyle sildim. gitmek için onlardan izin isteyeceğim sırada büyük pişmanlıkla hiç konuşmadan eve doğru koştum. yağmurun altında ayak üstü sevişiyorlardı.

anahtarı deliğe sokup çevirmemle içeri girmem bir oldu. deli gibi titreyen bedenimi ısıtacak bir şey aramak için evde dolanıp duruyordum. ıslak saçlarım her hareketimle sallanıyordu ve bu da etrafa su damlaları bırakmama sebep oluyordu. yukarıdan kafama atılan battaniye ile kısa süreli karanlığa gömülüp hızlıca başımdan çektim.

hoseok merdivenlerden inerken üzgün yüzünü saklamaya çalışıyor gibiydi.

"bunu arıyordun sanırım?" gülümsemişti fakat ruh hali ile örtüşmüyordu. onu en iyi tanıyan kişi bendim. ne zaman mutlu olduğunu ne zaman üzgün olduğunu anlardım. kafamdan çektiğim battaniyeyi bedenime sarıp koltuğa oturdum.

"ben sana sıcak bir şeyler getireyim"

"gel ve yanıma otur hope"

itiraz etmeden yanıma oturdu ve elleriyle oynamaya başladı. suç işleyen küçük çocuklara benziyordu. başımı arkaya atıp konuştum.

"onu seviyorsun"

"o beni sevmiyor"

kısık sesi kulaklarımı doldurduğunda başımı kaldırıp eğilmiş başına baktım.

"sana ne dedi?"

salona titrek bir nefes bırakıp bacaklarını kendine çekti ve kollarını etrafına doladı, fazla masum duruyordu.

"seni sevebileceğimi falan mı düşündün, seni aptal deyip kahkaha attı yoongi. ben... ben hiçbir şey diyemedim onun kapıdan çıkışını izledim sadece"

onun acı çekmesi her bir hücremi parçalara ayırıyordu sanki. nemli vücudumu umursamadan kollarımı masum bedene sardım. bugün gördüklerimi tabiki ona anlatmayacaktım. pantolonumun cebinde titreyen cihaz ile doğrulup arayana baktım. hoseokta başını kaldırıp telefona bakmaya çalıştı. donuk bir şekilde ekrana bakıyordum.

"kim arıyor?"

battaniyeyi üstümden atıp yüzüne baktım.

"annemin doktoru"

sick ; ymHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin