1.2

473 74 27
                                    

"anneniz yoğun bakımda diyor hope" endişeli bakışlarımı hoseokun üstünde gezdirdim. onunda benden farkı yoktu. daha fazla dayanamayıp dışarıya çıktım.

"bende geliyorum" koşarak kapıyı kapattı ve benimle birlikte arabaya bindi. ne olduğunu bilmiyordum ve ben tedirgin hissediyordum. arabayı doktorun tarif ettiği hastaneye sürmeye başladım. gözlerim trafik lambalarını bile görmüyordu. son hız hastanenin yakınlarında arabayı durdurup hastaneye attım kendimi, bacaklarım işlevini kaybetmiş gibiydi.

"min hyreinin yakınları geldi mi?"

annemden bahsetme olasılığı yüksetti. beyaz saçlı adamın yanına gitmeden bağırdım.

"o benim a-"

hoseok arabanın anahtarlarıyla doktorun yanına gitti "o nerede?" adam tedirgince ensesine elini götürdü "üst kattaki yoğun bakımda, siz oğlu musunuz?"

son enerjimide kullanıp adamın kolundan tuttum "onu bu hale kim getirdi?" sesim sonlarda kısılırken nefesimi topladım "neden orada yatıyor ha?!" istemsizce yanaklarımdan akan su damlalarını, kazağımın ucuyla hızlıca sildim.

doktor omzuma dokunup konuştu "beni takip edin lütfen" kendimi güçsüz ve çaresiz hissediyordum. belkide ilk defa ikisini bir arada yaşıyordum. hastanedeki onca insanın sesi bir uğultu gibi ulaşıyordu kulaklarıma. gözlerim sadece görüyordu, bakma görevini kullanmıyordu. koridorda yürürken çarptığım omuzlar ve bana çılgınca bağıran insanlar sadece bir fısıltı gibi geliyordu.

bizi beyaz kapının ait olduğu soğuk odaya soktu. bir masa ve bir kaç gereksiz dosya, kağıtlar falan vardı. gergince kapıya yumruğumu savurdum. "sana annem nerede diyorum!"

elleriyle sakinleşmem için bir kaç anlamsız hareket yaparken hoseok omuzlarımdan tuttu. "bize onu bu hale nasıl geldiğini anlatacak yoongi"
yüzümü ovuşturup duvara yaslandım.

"oturmayacak mısı-"

"anlat artık"

dudaklarını bir birine bastırıp kalçasını masasına yasladı. "birisi annenizin kaldığı odanın anahtarını çalmış, sonrada kalbine yakın yere bıçağı saplamış. ses çıkarmadan da kaçmış"

"ne zırvalıyorsun sen?"

bir elimi havaya kaldırıp üstüne doğru yürüdüm. hoseok bileğimden tutup beni odadan çıkardı.

"nerde yattığını biliyorum"

az ilerideki büyük tablodan okumuştum yoğun bakım yazısını, o koridor ne kadar kasvetli bir ortamdı. etrafı ağlayan, baygınlık geçiren insanlarla doluydu. içeriden çıkan hemşire doğrudan yanımıza geldi.

"min hyreinin oğlu min yoongi siz misiniz?"

başımı kısaca sallayıp bir şey demesini bekledim. elindeki dosya benzeri şeye bir kaç şey karalayıp yüzüme bakmadan konuştu. "annenizin durumu kritik"

bir kaç saniye yüzüne bakıp kahkaha atmaya başladım. "duydun mu hoseok durumu kritikmiş" delirmiş gibiydim. ikiside öylece durmuş suratıma bakıyorlardı. kapı açıldığı sıra oraya doğru hızlıca yürüdüm. hemşire de peşimdeydi.

"hey durun! oraya girmeniz yasak"

bir anda içeri doktor girdi ve kapı kapandı. siktiğimin kapısı önümde öylece kapanmıştı. yandaki düğmelere, şifre benzeri şeylere basmaya başladım "açın şu aleti!" kadın kolumdan tutup kenara itmeye çalıştı. alnımı duvara yaslayıp ellerimi defalarca soğuk yere vurmuştum. bilinç altım benden uzaklaşmış gibiydi, bedenimi kontrol edemiyordum bu dehşet vericiydi.

hoseok yanımda bir şeyler mırıldanıyordu.

"o herifi öldüreceğim!" dizlerim tozlu zeminle buluştu, bedenimdeki tüm acizlik sesime yansırken "o herifi- öl... öldüreceğim" diyebilmiştim.

yere çökmüş kendimi toparlamaya çalışıyordum, sadece çalışıyordum işte. o berbat ses kulaklarımı işgal edene kadar.

"üzgünüm... min hyreiyi kaybettik"

uzaktan gelen tanıdık doktorun sesi bir kabustaymışım gibi hissetirdi, gerçekçi gelmiyordu. ayağı kalkıp ruhsuzca yoğun bakıma doğru yürüdüm. artık bana giremezsiniz temalı şeyler söylemeyi kesmişlerdi. bu bir şakadan ibaretti ve bunu kanıtlayacaktım.

girdiğim odada bir sürü hasta vardı. kim bilir kaç gündür buradalardı. kolumdan tutulan el ile duraksadım.

"buraya ziyaretçinin girmesi yasak"

gülümsedim, görmeyeceğini bilsemde gülümsedim. ağır adımlarım tekrar hareketlendi. odaların bir tanesinde, güzelliği ay ışığı ile yarışır bir kadın görmüştüm. kahve gri saçları beyaz tenine dağınık bir şekilde serilmiş, dudakları solmuş kadın. incecik bileğinden daha yeni çıkan kablolar ve kalp ritmini gösterdiği aletin hiçbir şekilde çalışma belirtisi göstermeyen, odada yatan kadın.

içim ürpermişti, gerçek olamayacak kadar güzeldi bu kadın. yanına gidip elini tuttum nazikçe. henüz ince beyaz örtü göğüslerinin altına kadar geliyordu. giydiği ince şey kalbinin alt köşesindeki sarılı yarayı gösteriyordu. oraya gitti parmaklarım.

"uyan anne"

bir damla daha firar etti gözümden. kendimi avutuyordum sanki. yirmi sene boyunca onu ziyaret etmemiştim. son ziyaretimde ondan sonsuza kadar ayrılacağımın vedasını etmişim meğerse ve o bana dönüp cevap bile vermemişti. onunla yaşadığımız zamanlarda, yaklaşık yedi sekiz yaşlarındayken geceleri birlikte uyuduğumuz
günlerde ben uyumazdım bazen, o güzelim saçlarıyla oynayıp yüzüne vuran ay ışığında yanaklarına sayısız öpücükler kondururdum.

öpücüklerime küçük yıldız taneleri derdi o kadın. şimdi onu öldüren o adi, o kadının ruhuna işlediğim binlerce yıldız tanesinin de katili olmuştu. onu asla yaşattırmayacaktım. kaybedecek hiçbir şeyim yoktu. o an anlamıştım annemle geçirmediğim zamanları boş beleş geçirdiğimi. o an anlamıştım hayatımın iki elinin arasında olduğunu, ve o kadın avcunun arasında benim hayatımla birlikte gitmişti.

yanımda hareketlilik hissettiğimde düşüncelerim silindi teker teker. parmaklarım halâ yarasının üstünde duruyordu.

"anneni morga götürmeleri gerek yoongi seni eve götüreceğim hadi"

ruhsuz ve bitkin duruyordum, muhtemelen gözlerimde kızarmıştı, dudaklarımın da solgun ve kuru durduğuna emindim. daha önce hiç bu kadar çökmemiştim sanırım. ya da tam tabiri ile yıkılmıştım. ellerim ellerinden kayarken fısıldadım.

"seni seviyorum" dedim bir daha göremeyeceğim bedeninde gezdi gözlerim içeriye giren hemşire ince örtüyü başına kadar çekerken "seni seviyorum"

*
koltukta oturuyordum, hiçbir şey yapmadan ruhsuzca oturuyordum.

"bu kadar sakin olman beni korkutuyor" elindeki kahve dolu bardağı sehpaya bırakıp yanıma oturdu hoseok. sinir krizleri geçirip bağırarak ağlamam gerekiyordu belki ama o kadar etki bırakmıştı ki üstümde hayat kısa süre için durmuş gibiydi benim için. hastaneden çıkarken doktor, annemi öldüren kişinin parmak izleri ile bulunup yarın açıklanacağı söyledi. onu kendi ellerimle öldürecektim belkide bu yüzden bu kadar sakindim. katilini öldürecektim ve bu beni ayakta tutuyordu.

kesici, yakıcı hiçbir alet kullanmadan kendi ellerimle öldürecektim onu.

sick ; ymHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin