0.8

580 83 23
                                    

"sizi aptallar, iki saat içinde ne ara bu kadar sarhoş oldunuz"

taehyung gülümseyip koltuğa kendini daha çok bıraktı "kavga etij" hoseok çoktan sızmıştı. ellerimi yüzüme çıkarıp huzursuzca nefes verdim "o aptal beyninle ne dedin de sinirlendirdin hoseoku"

taehyung kafasını yastığa koyup bir şeyler mırıldandı. gözleri kapalı bir şekilde seslice nefes alıp veriyordu. "been biş katilim"

söylediği şeyle duraksamıştım "ne katili?" hareketsiz bir şekilde yatıyordu "sana ne katili dedim!" jimin arkadan kolumu tuttu "ayılınca sorarsın, sızdı" kendime hakim olamıyordum "dün geceki sikik sensen seni öldüreceğim, duydun mu beni!?"

jimine baktığım da kaşları çatık bir şekilde bana baktığını gördüm "ne oluyor yoongi?" sakince koltuğa oturup yüzümü ellerimle kapattım. taehyung böyle bir şey yapamazdı hem o dün hoseoklaydı, gerçi neden böyle bir şey yapsın?

jimin öylece ayakta durmuş benden bir yanıt bekliyordu. odayı dolduran telefon sesiyle masadaki telefonumu elime aldım "ne alaka şimdi?" telefona ifadesizce bakıyordum "kimmiş?"

mutfağa doğru giderken güldüm "çok sevgili kız kardeşim arıyor" bir bardak su alıp telefonu açtım "evet?" bir yudum su aldığım sırada jiminde gelmişti. "abi seni özledim ben"

telefonu kulağımdan birazcık uzaklaştırıp bağırdım "duydun mu jimin, çok sevgili kardeşim abisini özlemiş. çünkü o bir yüzsüz" jimin tedirgince bana yaklaşıp fısıldadı "ne olursa olsun ona bu kadar kötü davranma"

"abi konuşalım lütfen, bir saat sonra bar Terrace'ye gelebilir misin?"

komik geliyordu, ben onu zerre umursamıyordum ama o peşimden koşuyordu. "geleceğiz" deyip telefonu kapattım. onun önümde ezilişi hoşuma gidiyordu. "bu akşam bara gidiyoruz jimin"

ayağı kalkıp tek kaşını kaldırdı "mekan?" telefonu cebime tıkıp jiminin kolundan tuttum "bugün açmıyoruz, ben hoseoka mesaj atarım" başıyla onayladı "pekâla"

jimini üst kata çıkarıp onun için ayırdığım odanın önünde durdurdum. "önce bir duş al, ev işleri seni yormuştur"

jimin büyükçe gülümseyip dudaklarını kulağıma değdirdi "bazen..." bir nefes bıraktı boynuma "dengesiz olabiliyorum" bu sefer dudakları boynuma değiyordu "ama benden uzaklaşma lütfen, sen benim tek sığınağımsın" boynuma soğuk dudaklarını bastırıp öylece bekledi sonra yüzüme bile bakmadan odaya girip kapıyı kapattı.

bir süre kendime gelememiştim. dudaklarımı ıslatıp o narin dudaklarının değdiği yere gitti parmaklarım. bu tuhaf bir duyguydu. başımı hızlıca sallayıp kendi odama girdim. bileğimdeki ince gümüş bilekliği ve parmağımdaki bir kaç yüzüyü çıkarıp çekmecemdeki kutuya koydum.

ayakkabılarımı çıkarıp banyoya girdim, küvete bir süre bakıp hızlıca soyundum, üstümde sadece boxerım vardı. düğmesine basıp küvetin içine suyun dökülüşünü izledim.

bu çocuk bana tuhaf hissettiriyordu.

su belli bir seviyeye ulaşınca iki bacağımı içine sokup yavaşça sırtımı soğuk mermere yasladım.

bana dengesiz duygular yaşatıyordu.

gözlerimi kapattım ve başımı geriye yasladım. gözlerim istemsizce kapanmıştı.

*
bornozumu kenara bırakıp beyaz gömlek giydim. ince bacaklarımı saran siyah pantolonumu giyip koyu bordo kumaş ceketimi geçirdim üstüme. göz kalemimi sürüp, gül kurusu lip balmı dudaklarıma narince sürdüm. çekici duruyordum, inkar edemezdim. siyah saçlarımı arkaya savurup odadan çıktım. jiminin odasının önüne gelip kapıya vurdum, ses yoktu. bir daha vurup bekledim.

kapıyı açıp içeri bakmadan seslendim "jimin, orada mısın?" odadaki banyodan jiminin boğuk sesi geliyordu. içeri geçip odaya göz gezdirdim kıyafetleri de yoktu. banyo kapısının önünde durup içeriyi dinlemeye çalıştım.

"hayır hayır ona bunu yapamam" kısık kısık duyduğum şey ile gözlerim büyüdü.

içeride bir tek o yok muydu?

"ona değer veriyor"

daha fazla dayanamayıp kapıya sakince vurdum "jimin?" ses kesilmişti. sadece yukarıdan akan su sesi geliyordu. elimi kapı koluna atıp aşağı doğru çektim. kapı aralandığında küvetin içinde oturmuş bana bakan bir adet jimin gördüm. siyah gömleği bedenine yapışmış dudakları morlaşmıştı.

"bu halin ne?"

yanına yaklaşıp elimi suya daldırdım, buz gibiydi. hemen suyu kapatıp yüzüne baktım "sen kiminle konuşuyordun?" yavaşça ayağı kalktı "hiç"

ıslak pantolonu kalçasına yapışmış ben buradayım diyordu adeta. ona daha fazla bakmadan kapıya yöneldim "bir daha böyle saçma salak şeyler yapma, hazırlan seni aşağıda bekliyorum" başımı ona çevirdiğimde üstü yarı çıplak bir şekilde pantolonunu kasıklarına indirirken görmüştüm. telaşla banyodan çıkıp yatağın üstüne oturdum.

son zamanlarda, hayatıma jimin girdiğinden beri hiçbir şeyim düzgün ilerlemiyordu. ya da kendimi ona kaptırdım ve gerçekleri umursamadım. sahi jimin ne zamandır hayatımdaydı? aşağıdan gelen seslerle yataktan kalkıp merdivenleri indim.

"sikeyim! başım çatlıyor"

salona girip hoseoka baktım. koltukta bağdaş kurmuş başını ovalıyordu. yanına gidip elimi omzuna koydum "dostum, iyi misin?"

hoseok sinirli bir şekilde ağzından su akan taehyunga baktı. "biz nasıl geldik buraya?"

bakışlarımı merdivenlere çevirdim, jimin iniyordu.

"sarhoştunuz buraya geldiniz"

jimin benim ceketimle aynı renk olan bordo takımıyla yanımıza geldi ve bana göz kırptı. "gidelim yoongi"

ayağı kalkıp taehyungu süzdüm "biz jiminle takılacağız biraz sizde burda kalın. iyi değilsiniz zaten"

hoseok tekrar yana devrilip gözlerini kapattı "meka-"

"bugün açmıyoruz"

cevap verircesine başını sallayıp kolunu sol tarafa attı. jimine bakıp "gidelim" dedim. önden giderken sessiz bir şekilde bağırdı "bekle" arkamı dönüp yüzüne baktım, gözlerimin içene bakarak elimi tutmuştu. "artık tam anlamıyla hazırız"

karşımda kusursuz bir şekilde durarken çoktan kendimden geçtiğimi hissettim. elimi daha çok sıkıp önden yürümeye başladı "etkilendin, inkar edemezsin"

sick ; ymHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin