1.3

462 79 39
                                    

gözlerimin önüne dökülen saçları parmak uçlarımla iteledim. izlediğim film bitmiş yerine başka bir tanesi başlamıştı. duvardaki saate gözlerim iliştiğinde saatin gece dört olduğunu gördüm. akşam hoseok gittikten sonra film izlerken uyuyakalmıştım. yavaşça yattığım yerde doğrulup ayaklarımı koltuktan aşağı indirdim.

gözlerimi yavaşça ovalayıp elime kumandayı aldım. filmi durdurup ağır adımlarla mutfağa doğru yürüdüm. tuaf hissediyordum, amaçsız bir şekilde yaşadığımı düşündüm bir an. jimin de ortalıkta yoktu, olanlardan haberi var mıydı onu bile bilmiyordum. buzdolabından paket pizzayı alıp paketini açtım. tabağa yerleştirip mikrodalgayı ayarladım ve içine koydum.

günlerdir yemek yemiyor gibiydim. biraz bekledikten sonra ısınan pizzayı alıp dilimledim. büyük bir bardağa da su koyup içeri geçtim. içerisi soğuk olmalıydı çünkü kolay kolay üşümezdim. üst kata hızlıca çıkıp siyah tişörtümü çıkarıp yerine kalın hoodie giydim. yeniden salona geçip koltuğa yerleştim. yorgun hissediyordum, her anlamda.

gece dörtte fast food yemek ne kadar sağlıksızsa o kadar bitkindim. filmi başa sarıp pizza diliminden bir tane alıp büyük bir ısırık aldım. ağzımdaki lokma bitmeden diğer parçada ağzımda yerini aldı. dışarıdan insan yiyen yamyamlara benzediğime emindim. aklıma yine büyük dudaklı gelince ağzımdakini yutup su içtim.

bütün gün eve gelmemişti.

bir ara karşı koltukta duran telefonumu alıp aramayı düşünmüştüm ama bana bir kıtadan diğer kıtaya geçmek gibi zor geldi. boş bir şekilde karşımda çalışan televizyona bakıyordum, beynim o kadar doluydu ki işkence gibi bir de film açmıştım. kumandadan cihazı tamamen kapatıp tabak ve bardağı mutfağa bıraktım. geri koltuğa gitmeden önce ışığı kapatıp evin tamamen karanlık olmasını sağlamıştım.

-

büyük gürültüyle gözlerim aniden açıldı. kapı ve telefonum aynı tonda çalıp duruyordu. ani şokla uyuduğum koltuktan kalkıp karşıdaki telefona yürüdüm. uyku sersemi halim dengemi hafif bozmuştu. kendimi toparlayıp yeniden yürüdüğümde telefonum susmuştu. ekranda hoseokun on iki kez aradığı ve saatin öğlen üç olduğu yazıyordu, o kadar saat uyumuş olamazdım.

bu sefer koşar adımlarla gidip kapıyı açtım. hoseok birden içeriye daldı.

"aptalsın sen" soluk alıp verirken dizlerini tuttu "telefonunu neden açmıyorsun, kendine bir şey yaptın sandım"

omuz silkip kapıyı kapattım "uyuyordum"

dünden beri bütün oluşturduğumuz koyu gri koltuğuma kendimi attım. hoseok şaşkınca yanıma gelip beni süzdü "bu kadar sakin olman beni korkutuyor" yeniden omuz silktim "dram kasmaya gerek yok"

polisten gelecek haberi bekliyordum sadece, bu sakinlik değildi.

"şu haline bak çöplükte yaşıyor gibisin, kalk bir duş al"

dediği mantıklı gelmişti, cevap vermeden odama çıktım. duş almak bedenime iyi gelirdi. tamamen soyunup küvete girdim ve suyu açtım. bedenim yavaş yavaş suya teslim olurken aklıma gelmişti yine.

sahi, bugün de gelmemişti.

nefesimi dışarı verip gözlerimi kapattım. bedenim suyun altında gevşemeye başlıyordu. işimi halledip üstüme günlük şeyler giydim ve salona girdim. sadece hoseokun olduğunu sanıyordum.

"eun min?"

sulu gözlerini elinin tersiyle ovalayıp gülümsedi.

"sana bir daha görünmeyeceğimi söylemiştim ama bu ciddi bir durum, bugünlük kızgınlığın gitsin abi"

girişte dikilmeyi kesip ikilinin oturduğu koltuğun en uzağına oturdum. en az benim kadar bitkin duruyordu. her gün özenle yaptığı maşalı sarı saçları bugün özensiz duruyordu. makyaj da yapmamıştı.

"okulun yok mu bugün senin?"

göz devirip elindeki peçeteyi sıktı "ben üniversite okuyorum devamsızlık önemsiz ve ayrıca bu durumda bunu bana nasıl söylersin?"

hoseok kaş göz yapıp susmamı ifade etmeye çalıştı. aldırmayıp mutfağa gittim dolaptan soğuk birayı çıkarıp bardağa döktüm.

"bari bugün sakin ol, ha?"

hoseok kalçasını masaya yaslayıp kollarını birleştirdi. bira şişesini geri dolaba yolladıktan sonra onu taklit edip kalçamı tezgaha yasladım. bir kolumu dirseğimin altına koydum, ağzıma biraz bira alıp yüzüne baktım.

"jiminden haberin var mı?"

"hayır, nerede?"

göz devirip bardağa diktim gözlerimi "bilsem sormazdım"

aynı ton yine evi inletirken bardağı masaya bıraktım.

"şu başınız sağolsun olayları bitsin artık, çıldıracağım" bıkkınca mutfaktan çıkarken hoseok yüzünü buruşturarak sessizce mırıldandı "sen cidden duygusuz herifin tekisin"

kapıyı açtığımda gördüğüm surat enerjimi iyice diplere çekmişti.

"gelsene taehyung"

kısaca gülümseyip içeri girdi. hoseokun gerildiğini on metre öteden hissetmiştim. diğerleriyle birlikte içeri girip eunun yanına oturdum. taehyung dirseklerini dizlerine koyup ellerini ovuşturdu.

"cidden kötü bir durum yoongi"

bakışlarını yanımdaki kıza çevirdi. "senin içinde öyle eun min."

eun gülümseyip taehyunga tuaf bir şekilde baktı. yani şey gibi, utangaç.

"teşekkürler tae"

bileğimdeki kazağın kollarını avcumun arasına aldım "bu konu eun mini zerre kadar ilgilendirmiyor"

hoseok karşıdan kaşlarını çatarak bana baktı.

"bana öyle bakma hope, o benim annemdi eunla hiç bir kan bağı bile yok."

"duygusal olarak vardı ama abi"

sinirlenip kızın suratına baktım "bana abi demeyi kes"

eun bir anda ayağı kalkınca taehyungda eş zamanlı olarak kalkmıştı.

"seninle var ama, babalarımız ortak! " akan yaşlarını silip ağlamaklı ses tonuyla konuştu yine "sana abi dememi istemiyorsun ama biz kardeşiz bu konuyu defalarca tartıştık, sen bu acılı günde bile huzursuzluk çıkartıyorsun"

hızlıca odadan çıkarken taehyung, eunun elini omzuna koymuş onu destekliyordu. kapı sesli bir şekilde kapandığında hoseoka baktım. bıkkınca iç çekti. telefon çalmaya başlayınca cebimden çıkarıp arayana baktım, bu o gün polisin bana verdiği kişisel numarasıydı.

"hoseok al, sen aç"

telefonu eline tutuşturup sehpanın etrafında gezmeye başladım. az önceki tavrımdan eser yoktu. hoseok çoktan telefonu açmış konuşmaya başlamıştı. yüzü asılmaya başlayınca tam karşısına geçtim.

"anladım" aramayı sonlandırıp tedirgin bir şekilde gözlerini benden kaçırdı.

"kimmiş?"

"yoongi bak-"

"bana o şerefsizin adını ver" ifadesizce bir cevap bekliyordum.

"hastanenin tüm çalışanlarından aldıkları parmak iziyle bir tanesi uyuşmuş" sessizce mırıldandı "bu kişi park jiminden başkası değil"

beynim uyuşmaya başlarken bahçeye çıkan boy cam kapısından dışarı baktım. günlerdir seni öldüreceğim adi şerefsiz diye bahsettiğim kişi jimindi, benim koca dudaklım.

neden, neden böyle bir şey yapmıştı düşünmek için beynimi kullanamamıştım bile.

*biraz yorum yapsanız keşke :*

sick ; ymHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin