Mukaddime: Ön söz
Hoş geldiniz arkadaşlar. Wattpad'de yayında olan dördüncü kurgu olmayan Marvel kitabımın giriş bölümüne hoş geldiniz. Hadi bu kitapta neler olacağından ve kitabın nasıl ilerleyeceğinden bahsedelim.
Bilmeyenler için anlatayım. Bundan önceki üç kitapta, her bölüme bir konsept adı koyup öyle devam etmiştim. Hepsini "Film Yorumu," "Dizi yorumu," "Kurgu yorumu," diye ayırmıştım bölüm isimlerinde.
Ancak bu kitapta öyle bir şeye girişmek istemiyorum. Bölümlerde bir kategorileştirme olmayacak. Öylesine, dümdüz bir şekilde yazacağım. Altı yüz bölüm öyle gittik, bir de böyle gidelim.
Bölümlerin içeriği hakkında şimdiden bir şey söyleyemem. Film yorumları geleceği kesin. Onun haricindeki bölümleri şimdilik düşünüyorum. Zaman içinde gelecek ilhamları beklemem lazım haber etmek için. Neyse, yeterince lakırdı yaptık bence. Ne dersiniz?
O zaman sizi, başka bir platforma yazdığım "Neden Marvel'ı Seviyorum?" isimli yazıyla baş başa bırakıyorum. Aşağıda okuyacaklarınızı beni uzun zamandır takip edenler muhtemelen tahmin edecektir ancak hem giriş bölümünde kendi sevgimizin kaynağından bahsetmek için hem de bu kitap ile beni tanıyacak olanlara karşı bir kendimi tanıtma eylemi olsun istedim.
Müsaadenizle. İyi okumalar.
Merhabalar! Bugün oldukça kendimden olan bir konuyu yatıracağız masaya. Konu Marvel Comics şirketi ve yarattığı karakterler ile eserlere karşı olan ilgimin nasıl başladığı, neden sürdüğü ve ne için bitmediği. Bunların hepsini cevaplayacağım ve belki sonrasında yorumlarda eğer sizde de benzer duygular varsa yorumlarda tartışırız.
Öncelikle tarihçe ile başlasak iyi olur sanırım. Marvel'a nasıl başladım dersem, doğal olarak ailem sayesinde demek durumunda kalırım. Çünkü henüz iki yaşındayken bir eseri keşfetme gücünüz pek olmuyor.
2001 yılında yayınlanan ilk Spider-Man filminin VCD'si ile bu ilgi ile sevgi başladı bende. Ufak bir çocuksun ve karşında duvarlara tırmanabilen, ağ atıp yüksek gökdelenlerin arasında süzülen, karizmatik kostümlü bir adam var. Doğal olarak hayran kaldım ve kısa sürede oyuncaklarla vesaire bu hayranlık benim hayal dünyamda devam etti.
Dört yaşına geldiğimde ise Spider-Man'in çizgi filmini gördüm televizyonda. Zamanında, 1994'te yayınlanmış olan Fox Kids animasyonlarından biri olan Spider-Man The Animated Series ile tanıştım o zaman. İşte Spider-Man karakterini o noktada tam olarak anlamdırmaya başladım. Evet, bu karakter uçuyor, kötüleri dövüyor ve insanlara yardımcı oluyordu. Bu karakterde bir şeyler vardı. Gördüğümden fazlasıydı.
Beş altı yedi yaşlarında; video oyunları, filmler ve animasyonlar aracılığıyla birçok karakteri keşfettim. X-Men, Fantastic Four, Daredevil, Hulk, Blade, Captain America ve Iron Man. Ancak yedi yaşında, Marvel'ın kendi stüdyosu ile yaptığı Iron-Man film ile ufkum açıldı. Incredible Hulk filminin sonunda Tony Stark'ı da görmemle, filmlerin birbirine bağlanarak bir evren oluşturma fikri o kadar hoşuma gitti ki, o zamana kadar ki ömrümün yarısı kadar zaman boyunca –dört yıl falan- hayalini kurduğum şeyin gerçek olduğunu hissettim.
Çizgi romanlar sayesinde okumayı da öğrenince, karakterlerin derinliklerini bir seviye daha anlayabilmiş oldum. Okuma kabiliyeti ile birlikte, yılla boyunca gelişti durdu bu sevda.
Peki, neden sürdü?
Zaman içinde başka fantastik/bilimkurgu eserlerle de tanıştım. Ancak hiçbiri o çocuk aklımı Marvel'ın çelebildiği kadar çelemedi. Bunun da en büyük sebebi, o karakterlere baktığımda gerçek dünyadaki bizleri görmemdi.
Bunun en büyük örnekleri Spider-Man ve Daredevil'dır. Peter Parker, yaratılan ilk hikayede, on beş yaşında olan, annesi ve babası kayıp olan, kabadayılar tarafından her gün tacize uğramasına rağmen iyilikten hiçbir şey kaybetmemiş inek bir öğrencidir. Örümcek güçleri kazandıktan sonra kendi hatası yüzünden amcasının ölümüne sebebiyet verdiğinde sorumluluk duygusunu öğrenir ve kazandığı güçlerle iyilik yapması gerektiğini anlar.
Ancak, süper kahraman olması onun gerçek hayatını etkileyemez. Maskeyi taktığında insanların hayran olduğu, mahallemizin gözdesi dost canlısı Spider-Man iken, maskeyi çıkardığında yine Peter'dır. Amcasız evinde faturaları ödemek için çalışmak zorunda olan, bir yandan üniversiteye hazırlan ve kabadayılar tarafından zorbalığa maruz kalan aynı Peter'dır.
Spider-Man, sorumluluk duygusunu aşılamak konusunda ailemden daha başarılı oldu desek yeridir. Büyük gücün, büyük sorumluluk getirdiğini öğretti ve bunu yapabilmesinin en büyük nedeni, karakterin de onu okuyan çocuklar gibi olmasıydı.
Captain America'ya gelsek mesela, bir çoğunuzun nefret ettiği bir karakter olabilir. Ama Spider-Man'in sorumluluk duygusunu aşılaması gibi, Steve Rogers'ta özgürlük duygusunu aşılar okuyucuya. Gerektiğinde, doğru olanı yapmak için inandığı bütün değerlerin karşısına geçebilmeyi öğretir ve Civil War da bunun en büyük örneğidir. İsminde Amerika geçiyor olmasına rağmen bütün Amerika hükümetine karşı gelerek bir kaçak olarak kendi davasında savaşmaya, özgürlük uğruna çarpışması onu sevdiğim karakterler listesine yerleştirmemi sağlıyor.
Tony Stark... Aslında onu da seviyordum bir noktaya kadar. Yıllar boyunca yaptığı yanlışların farkına vardıktan sonra değişip kahraman olmaya niyetlenmesiyle, insanlara kendilerini değiştirebilmeleri için her daim şansları olduğunu imgelemesi konusunda seviyordum. Ancak, genç arkadaşlarımızın, posterini duvara asıp karşında secde edercesine sevgi gösterilerinde bulunup, "Ya RDJ çok tatlı ya," deyip karakter hakkında hiçbir şey bilmeden sadece tipinden hoşlandığı için kendini bir numaralı Iron Man fanı bellemesi yüzünden artık eskisi kadar sevemiyorum.
Yaratılan her karakterin altından böyle bir alt metin çıkartabilirim. Bunu yapmaktan da en çok Punisher karakterinden keyif alıyorum. Çünkü Punisher, ailesini iki mafyanın çatışması esnasında Central Park'ta kaybeden eski bir asker. Frank Castle, ailesini kaybettikten sonra onları öldürenlerden intikam alıp Punisher rumuzu ile bütün suçluları öldürüyor. Peki, Punisher bizim neyimizi simgeliyor?
Frank Castle, aslında içimizdeki Punisher'a sesleniyor. Misal, hayvanlara acı çektirenleri gördüğünüzde içinizden onları öldürmek geçiyor ya, ya az ya çok bir şekilde ama bir noktada düşünüyorsunuz. Punisher işte onun bir sembolizasyonu bir nevi. Gerçek dünyada bir çok zamanda içimizde ya biraz ya çok alevlenen o öfkenin bir somutlaştırılışı. Bu yüzden o karakteri seviyorum.
Peki ne için bitmiyor? Aslında eskisine kıyasla daha az. Çünkü artık bahsettim bu alt metinler, karakterlerde kullanılmamaya başlandı. Sırf satıyor ve para ediyor diye güzelim karakterler heba ediliyor. İçleri boşatılıp kullanılıyor. Çok satıyor diye karakterlerin en çok tıklanan resimleri çeşitli eşyalara basılıp üstünden para kazanılıyor. Bu yüzden, bu çizgi roman filmleri modası geçtikten sonra eski sevgime geri dönüş yaparım ama şimdilik, Old Man Logan gibi kendi evimde, işimden ırak bir biçimde doğru günün gelmesini bekliyorum.
İnsanların kötü gördüğü ve kişinin 'ucube' olarak etiketlenmesine neden olacak farklılıklarını benimseyip, farklılığıyla birlikte insanlar uğruna iyi şeylerin yapılabileceğini öğreten X-Men vardı zamanında. Şimdi Jennifer Lawrence çok izleniyor diye matbaa ile film basıyorlar. Xavier'ın ve Erik'in iki farklı ideolojisinin akıl almaz ve sonu gelmez çatışmasını filmlerde birazcık gördük, gördüğümüz anda da kayboldu ve market ürünlerine dönüverdi.
Şimdi aynı şeyin Venom'a ve Spider-Man'e yapılışını izliyorum. Tom Holland tatlılığı ve Tony Stark ile yan yana 'çok şirin' durmasıyla hayranlardan hayranlık topluyor ancak gerçekten o on beş yaşındaki Spider-Man mi, tartışılır.
Siz peki Marvel'ın bu karakterleriyle ne kadar ilgilisiniz? İlgiliyseniz nasıl tanıştınız ve hangi karakterleri seviyorsunuz.
Hepimizin bu karakterlerden bir ders alacağı güzel günler dileğiyle. Kendinize iyi bakın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Marvel Mecmuası || Unpopular Opinion İçerir
Não FicçãoMecmua: Dergi Marvel'a dair yazmak istediklerimi yazacağım, kendime hiçbir sansür uygulamadan ortaya dökeceğim beyanları bir arada tutacak çatıya hoş geldiniz.