Aptalın Dünyası (Bölüm - 3)

100 1 0
                                    

İYİ BOK YEDİN! AFERİN!

Lisede ilk defa seni dışarı çıkardıklarında anlarsın grubun neresi, kimlerlesin aslında. Sanırım bunu anlamaya çalıştığımda bütün buğuyu temizleyenlerin telefonları ile karşılaştım. ‘Burnu Havada’, ‘Salak Çocuk’ ve ‘Hayvanımsı’ ile buluşma ayarlanmıştı. Tabi ki anlattığıma göre buna ben de dahil olmuştum.

   Beraberce yemek yiyebileceğimiz bir yere gittik. Bir şeyler atıştırdıktan sonra bir şeyler içmek için kendimizce uygun gördüğümüz bir şeyler alıp eski masamıza oturduk.

 (Merak etmeyin heyecanlı an geliyor.)

   Çok geçmeden, öylece içeceklerimizi içip sohbet ederken, içeri tanıdıkları birileri girdi. ‘Hayvanımsı ve ‘Burnu Havada’ ayağa kalkıp yanlarına gittiler. Ben önce kim olduklarını göremedim. İkisi de iri yarı insanlar olduklarından bütün şovu perdeliyorlardı. ‘Azıcık çekilin de görelim’ diye kafamı sağa sola uzatarak gizemli kişinin yüzünü görmeye çalışıyorum. Sonra onların uzun mu uzun, sulu mu sulu selamlaşmaları bitince perdeler açıldı… Karavanın ardından gizemli kişi yüzünü gösterdi…

   Ben orada öylece ‘Bok çukuruna düşseydim de görmeseydim’ diye düşünüyordum. Karşıma çıkan kişi hafif yanık teni ile bütün yaz platonik olarak sevdiğim çocuktu. İçtiğim içecek zehir oldu. Boğazıma kaçtı, iyice batırdım olayı. ‘Salak Çocuk’a baktım. O da öylece oturuyordu. Öksürürken aynı anda kelimeleri kustum.

“Sen neden kalkmıyorsun?”

“Gördüğün piç…” (Kafanı bedeninden ayırır, üstüne pisler, köpeklere yediririm.) “… sevgilimin eski sevgilisi.”

   Bir kez daha öksürükler içinde boğuldum. ‘Lan senin sevgilin benim yakın arkadaşım!’

“Hım… Neyse…”

   Nah neyse! Gidip çocukla bir kez daha konuşmak için nelerini vermezin aptal kız!            

   Ama yaz girmişti araya işte. Kara kedi olmuştu yaz. Konuşmayı kesmiş, soğumuştuk. Beni unutmuştu belki de. (ya da göremeyeceği kadar küçüktüm onun gözünde.)

   Sadece hafif yanmış tenine bakıyordum. Gülümsediğinde dudaklarının arasından çıkan bembeyaz dişlerine… Sonra o güzel gözlerini bana çevirdi. Kalp krizi geçirim bir anlık. Gülümsedi… Tabi ben ne yaptım? (Salağım çünkü) Gözlerimi başka tarafa çevirip onu görmemiş gibi davrandım.

   Vedalaştılar onlar… Ve… Perde kapanır…

   Geri döndüklerinde içeceği masaya fırlattım.

“Hadi kalkalım. Sıkıldım ben buradan.”

‘Burnu Havada’ koluma dokundu.

“Geleli pek olmadı.”

“Kalkalım ama…”

‘Hayvanımsı’ gözlerimin içine baktı.

“Tamam, kalkalım.”

   Her şeyi apar topar aldım. Hızlıca fırladım dışarı. Aslında attım da denebilir kendimi.

  Başladı ‘Ne bok yiyeceğiz şimdi? Orada ne güzel oturuyorduk.’ muhabbeti. ‘Salak Çocuk’ hepimizin önüne geçti.

“Başka bir yere oturalım bir şeyler içmek için. Hem biraz orada oyalanırız.”

Burnu Havada kaşını kaldırarak sordu.

“Nereye gideceğiz ki?”

“Her zamanki yere gidelim işte.”

   Lan şifreli mi konuşuyorsunuz? Açıkça söyleyin, nereye gidiyoruz?

Aptalın DünyasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin