20|| Will be not love||

496 37 27
                                    

Aşık değilim, olmamalıyım, sana aşık olmamalıyım.

Sıcak havaları sevmezdim, soğuk havalar her zaman içimi ısıtırdı benim. Tuhaftı ama öyleydi. Sıcak bir kahve eşliğinde bir yıl yağmur yağsa izlerdim mesela ya da ıslanırdım, usanmazdım.

Havaların ısındığı, artık montlardan ince mevsimlik hırkaların olduğu günlerdendi bugün. Okul daha bir boşalmıştı, vizelerini, finallerini geçenler yavaş yavaş şehir dışına çıkıyordu. Son vizelerimi geçen hafta aklım bok gibiyken vermiştim ve finallerime daha vardı ama verdiğim derslerden geçtim mi, orasını bilmiyordum.

Böyle olmayı ben seçmemiştim, böyle olmaktan kastım umursamaz ve bencillik.

Ki bu dünyaya da isteyerek gelmemiştim ben, olumsuzluklar içinde tek çıkar cümlem buydu. "Her şey olması gerektiği gibi Hyeri, senin istediğin şeyler gerçekleşecek olsa yeniden doğmayı, daha iyi bir ailede büyümeyi seçerdin."

Derslikten çıkmak için önümde ki kitapları çantama koydum ve hızlıca sınıftan çıktım. Okulun boş olmasını seviyordum, insan kalabalığı gerçekten nefret ettiğim şeyler arasındaydı.

Senin insanlara fobin var.

Bu kadar karışıklığın içinde bir de Jeno vardı. Karışıklık, koşturmaca dolu saçma hayatıma benden daha karışık birini almıştım. Hayatımın bir anda bu duruma gelmesi, ihtimaller üstüne kendimi kırmam, üzmem doğal değildi. Birine ihtiyacım vardı evet, birinin benim elimi tutmasına ihtiyacım vardı ama ben çoktan yere düşmüş sürünen birinin peşinden sürünüyordum.

Jeno'nun beni dibe çekmesine izin veriyordum. İçimde ona karşı olan zafiyeti asla köreltemiyordum, sürekli onu yanımda istiyordum, ona bir şey olma ihtimali bile beni ķorkutuyordu.

Karşıdan bana doğru gelen sarı kapşonluğu, bir eli siyah kotunun cebinde olan Jeno, beni farkettiğinde yanında ki daha önce görmediğim oğlanın omzunu patpatladı ve bana doğru gelmeye başladı. Bana doğru gelirken bir elinin bedenin arkasında durduğunu fark ettim. Adımlarımı durdurdum ve yanıma gelmesini bekledim. Suratımda dışardan aptal gibi göründüğüm bir gülümseme vardı.

Hayatımda bu kadar olumsuzluk varken, ki bunlardan biri Jeno, onu gördüğümde bende yarattığı bu etki müzice gibiydi.

Yanıma gelip bana doğru eğildi ve yanağıma küçük bir öpücük bıraktıktan sonra elinde ki kutuyu bana uzattı.

"Bu senin için, geçen hafta ve ondan önce ki haftalarda sana yaptığım şeylerin özürü olarak kabul et." Gözlerine kısa bir bakış atıp elinde ki kutuyu aldım.

"Özür dileme, özür dinlemeni istemiyorum." dedim kutuyu incelerken.

"Ne yapmalıyım peki?" Bir elini belime atıp beni kendine çekti ve yüzünü boynuma yaslayıp bekledi. Ortamızda, elimde tuttuğum kutuyu aramızdan çektim ve boşta olan elimle ensesinde ki saçlarıyla oynarken "Hata yapma Jeno, eğer hata yapmazsan özür dilemek zorunda kalmazsın." dedim.

Kafasını salladı ve yüzünü boynundan çekip elimi tuttu. Beraber okuldan çıkarken elimde ki kutuya baktım, içinde ne olduğunu merak ediyordum.

Okuldan çıkıp Jeno'nun arabasına doğru ilerlerken Jeno'ya döndüm ve "Bu ne peki?" dedim elimde ki küçük boyda ki kutuyu sallayıp. Dudağını bilmiyorum anlamında büzüp elimi bıraktı ve arabının şöför koltuğuna geçti. Bende arabada yerimi aldıktan sonra bana doğru eğildi ve kemerimi takıp dudaklarıma küçük bir öpücük bıraktı.

Yanaklarım, beni her öpüşünde alev alıyordu, kalbimi frenleyemiyordum ve bu alışmam gereken bir durumdu, Jeno hayatımda olduğu müddetçe.

Jeno kontağa uzanıp arabayı çalıştırdı ve park yerinden çıkarken bende elimde ki kutuyu açtım.

"Bu çok güzel." dedim ince zinricili, dışı camla kaplı kırmızı çiçekli bir kolyeyi elime alırken. Elimi tutup dudaklarına bastırdı ve gülümsedi.

"Beğenmene sevindim."

Kafamı salladım ve kolyeyi boynumu saran saçlarımın arasından boynuma taktım.

"Böyle ince şeyleri bilmene şaşırdım." dedim dikiz aynasına doğru bakıp boynumda ki zarif kolyeyi incelerken.

Gerçekten çok güzeldi.

"Annem beğendi." Gözlerimi kocaman açıp ona döndüğümde bunu hisettmiş gibi o da bana döndü ve gülümsedi.

"Annen mi, peki bana olduğunu biliyor mu?" dedim şaşkınlığımı gizlemeden.

"Tabii bunla sınırlı değil, şimdi seni eve bırakacağım." Dediği şeyi anlamamıştım. Bunun sorduğum soruyla ilgisi yoktu. Sorgulamadım ve koltuğa yaslanıp yolu izlemeye başladım.

Yaklaşık on dakika sonra evimin önüne geldiğimde arka koltuktan büyük bir kutu daha aldı ve kucağıma koydu. Bu bugün ki kaçıncı kutu olacaktı merak ediyordum.

"Bu ne?"

Dudaklarıma uzandığında elimi boynuna koyup onu biraz daha kendime çektim. Dudaklarımız uyumlu şekilde hareket ediyordu. Diğer elimi yakasına çıkardığımda elini belime yerleştirdi.

Onu öpmeyi seviyordum.

Dudaklarını çekti ve alnıma küçük bir öpücük daha bıraktı.

"Saat yedide hazır ol seni almaya geleceğim ve," dedi eliyle kucağımda ki kutuyu gösterip "bunu giy." diye eklerken gülümsedi.

Gülümserken kısılan gözlerini saklamak istiyordum.

Kafamı belli belirsiz salladım ve arabadan indim. Yanımdan uzaklaşırken elimde ki kutuyla kısa bir bakışma gerçekleştirip eve doğru yürüdüm. Hızlı hızlı kendi daireme çıktım ve beklemeden eve girdim.

Ayakkabılarımı rastgele bir yere fırlattım ve elimde ki kutuyla beraber odama geçtim. Siyah mat kutunun sarı kurdelasını açıp içinde ki beyaz elbiseyle baktım bir süre.

Jeno'nun zevki gerçekten mükemmeldi. Ama bu elbiseyi ne için giyecektim?

Beyaz kolları düşük mevsimlik elbiseyi aynada üstüme doğru tuttum ve daha sonra elbiseyi yatağa bırakıp üstümde ki kıyafetlerden hızlıca kurtuldum. Elbiseyi giyip aynada tekrar kendime baktığımda beyazın geçrekten güzel bir renk olduğunu fark ettim. Ben koyu renklerden hoşlanırdım, dolabımda beyaz renkte çok az elbise vardı, tercihim hep siyahtan yanaydı. Elbise boynumda ki kolyeyle çok güzel bir uyum sağlamıştı.

Mini dantel işlemeli hoş bir elbiseydi.

Kafamı saate çevirdim. Buluşmamıza çok vardı. Elbiseyi çıkardım ve askıya asıp dolaba koydum. Üstüme rahat şeyler giydim ve mutfağa geçtim. Bir kahve bugün ki blok dersimin yorgunluğunu atacak tek şeydi. Beklemeden kaynaması için katıla su koydum ve raftan bir kupa çıkarıp içine kahveyi döktüm. Kaynadığını belli eden ses ile suyu bardağa döktüm ve salonda ki büyük L koltuğa oturup kahvemden bir yudum aldım.

Keyfim yerine gelse de kafamı hala karıştıran şeyler vardı ve ben bunlardan kurtulmak istiyordum. Hayır demek istiyordum, bir çok şeye hayır demek istiyordum. Mesela, eğer uyuşturucuyu bırakmazsa Jeno ile düzgün bir yola giremeyceğimizi biliyordum. Onunla yeniden temiz bir dünyaya doğmak istiyordum.

Kendimi çok kaptırıyordum ama ona hayır demek imkansızdı.

Bir insan yeniden doğmazdı, biliyordum ama Jeno benim için yeni bir doğumdu. Okuduğum bir kitapta yazar bu durumlar için şöyle diyordu;

"Sanki kötülüklere gebe kalmış bu dünya, ikiz doğuracağı haberi veriyordu."

Ne kadar kabul etmek istemesem de Jeno ile olduğum bu dünya sanki bütün kötülüklere gebe kalmış ve bana ikiz doğuracağı haberi veriyordu.

110319
☆_blueseasaw☆

walls woven into people••JenoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin