2 || Thoughts ||

752 56 39
                                    

Aldatmak, anlamların sığmadığı bir harf dizisidir, eğer sana aldanabileceğim kadar kendimi bırakmışsam, araya üçüncü kişilerin girmesi anlamına gelmiyordu. Araya yalanların girmesi bile aldanmışlık hissiyatı uyandırıyordu insanda. Güneşin doğası gelmiyor kendi gözlerinle yakaladığın yalana dolanmış cümlelerde. Her şeyi yere düşüyordu günlerin, zamanların. Onca zaman, nasıl kandırılmaya izin verdim diye soruyordum kendime. Ben kendimden nefret etmiyordum. Bende zayıf yanı sen yaratmıştın Mark. Kırabileceğin noktaları sen işaretlerdin ben uyurken. Kalemi ben vermiştim, fakat bana batırman için değildi bu. Alnıma birkaç yazı yaz, yarınımda olmasan da olur, bugünüm güzel olsun diyeydi belki. Beni kendi bedenimle aldattın, benimle sevişirken, beni severken bambaşka biri yaratıyormuşsun içinde.

Hepsini bir deniz kenarında, üç beş saniyeye sığdırdığın yabancılık hissinden okumuştum. Okumak bazen kaçmaktır ki sen bilirdin, nefret ettiğim kitapları bile ağlayarak, küfrederek okumaya devam ettiğimi benim. Hayatın sunduğu güzel bir fırsattı belki de bu ya da bana verdiği zamansız imtihandı. Kırılan kalbimi ya da kendi benliğimi onarmam içindi her şey. Bunları her şeyi gösterdiğine inandığım zaman gösterecekti elbette.

Islak saçlarımı havluya sardıktan sonra banyo dolabımdan diş fırçasını ve macunu çıkardım ve macunu diş fırçama sürdükten sonra dişlerimi fırçalamaya başladım. Arin aramış ve asosyal olma yolunda beni durdurmak için dışarı çıkmamız gerektiğini söylemişti. Saat yedi civarıydı ve henüz hava tam kararmamıştı. Düştüğüm durum asosyallik olmasa da dışarı çıkıp düşüncelerimi bir süre yalnız bırakmak bana iyi gelecekti. Ağzımı gargara yapıp fırça ve macunu dolaba geri koydum ve banyodan çıktım.

Odama geçip dolabıma bakınırken kapı çalmıştı. Dolabın kapağını kapatıp kapıya ilerledim ve delikten baktıktan sonra şifreyi girip kapıyı açmıştım.

''Aman tanrım Hyeri bak!''

Kapıyı açar açmaz Arin'in telefonu ile karşı karşıya gelmiştim. Bu haraketine gözlerimi devirdikten sonra Arin içeriye girmiş etrafında dönüyordu. Onu kollarından tutup durduğum sırada yeniden çığlık atmıştı.

''Sanada merhaba Arin'' demiştim yalandan gülümserken. Topuklu botlarını çıkarırken bende kapıyı kapatmıştım. Botlarını çıkarma işlemini bitiridikten sonra beraber odama geçmiştik. Arin yatağımın yanındaki beyaz tüylü koltuğuma oturduktan sonra tekrar telefonunu bana çevirmişti.

''O gece ki çocuk bana istek atmış.''

Telefonu elime alıp hesabına baktığımda gerçekten attığını gördüm. Telefonu geri verdiğim sırada Coco ağzına şemsiyenin ipini takıp yanımıza gelmişti. Tüylü bedenini kucağıma alıp siyah şemsiyeyi dişlerinin arasından kurtardım ve bedenini yere bıraktım. Elimde ki şemsiyeye kısa bir süre bakışma geçirdikten sonra dolabımın içinde bir yere attım ve Arin'e döndüm.

''Biraz bekle hazırlanıp çıkalım.''

''Bir şey demeyecek misin?''

''Ne konuda?''

Gözlerini devirip Coco'yu kucağına almış tüylerini severken bir yandan da bana sitemlerini sunuyordu.

''Bebeğim annen sanırım bugün fazla dalgın hm, hadi gidelim.''

Coco kucağında yerinden kalkıp odadan çıktıktan sonra dolabıma döndüm ve giymek için siyah boy friendimi ve üstüne gri hoodemi çıkarıp dolabımı kapattım. Saçımda ki havluyu alıp biraz daha kafamda gezdirdikten sonra kenara bıraktım ve üstümde ki beyaz tişörtümü çıkarıp beyaz uzun tişörtümü giydim. Üstüne de gri hoodiemi geçirdiğim sırada Arin koşar adım odaya dalıp hala kafamda asılı olan hoodiemden tutmuş beni sağa sola sallıyordu.

''Kes şunu!'' Bedenini kendimden uzaklaştırıp hoodiemi tamamen giyindiğimde beklemeden konuşmuştu.

''Hyeri, benimle kahve içmek söyledi.''

''Neyden bahsediyorsun tanrı aşkına, Arin?''

Arin sıkıntıyla beni kollarımdan tuttup elini alnıma getirdi ve bir fiske vurup tekrar kolumdan tutmuştu. Elimi kolunun üstünden alnıma uzatıp ovuşturdum. Acıdan gözlerim dolmuştu, sahi Arin ne ara bu kadar güçlenmişti?

''Arin neyin var senin!? Cidden.'' Alnımı ovuşturmaya devam ettiğim sırada gözlerini bir süre yumup geri açtı ve ''Na Jaemin benimle kahve içmek istiyor Hyeri, hani o gece ki çocuk. Aman tanrım acayip yakışıklı.''

Pekala bunu beklemiyordum. Kollarımı ondan kurtarıp yatağa oturdum, o da yanıma oturup beni kendine çevirmişti. Bugün beraber takılacaktık fakat Jaemin her şeyi bozmuştu. Bana özür dileyen bakışlarını yollarken nefesimi seslice vermiştim.

''Tamam git.''

''Olmaz bugün seninleyim-''

''Arin, git.''

Dudaklarını büzüp bana sarıldığı sırada ona karşılık vermiştim. Arin'e böyle şeyler de kırılmazdım ki ilk değildi ve genelde sonrasında güzel bir şekilde telafi ediyordu. Ben berbat durumdayım diye hayatını bana odaklamasını bekleyemezdim zaten. Bedenini benden ayırdı ve ''gidip hazırlanmam gerekiyor.'' diye ekledikten sonra beraber ayağı kalkmıştık. "Pekala'' dedim sadece ve evden çıkışnı izledikten sonra salon kapısının önünden bana bakan Coco'yu kucağıma alıp kullağının arkasına bir öpücük bıraktım.

''Bize sakin ve uzun bir gün doğdu hım?''

Gülümsememe karşılık havladığında yere bırakıp altıma çıkardığım siyah boy friendimi giydim ve hafif ıslak kalan saçlarıma tarayıp siyah şişme montumu üstüme geçirdim. Coco'nun tasmasını ve bir kaç malzemesini siyah adidas çantama atıp srtıma taktıktan sonra postallarımı ayağıma giyinip etrafta gezinen Coco'ya baktım.

''Coco hadi gidiyoruz.''

Koşarak bana doğru geldiğinde uçuşan sarı tüyleri yüzümde tebessüm oluşturmuştu. Beraber evden çıkıp cadede ilerlemeye başlamıştık.

Uzun bir yürüyüşümüzün ardından bir banka oturdum ve Coco'nun ipini biraz daha uzatıp etrafta rahatça gezmesini sağladım. Elimde tuttuğum sıcak kahvemden bir yudum alıp gözlerimi bir süre yumdum. Geceyi seviyordum, soğuğu seviyordum, kahveyi seviyordum, sessizliği seviyordum ama bu sevdiğim şeyleri paylaşma ihtiyacı duyuyordum. Mark kahveyi sevmezdi, soğuk havalarda dışarı çıkmaz evde film izlerdik ayrıca fazla gürültücü bir insandı. Gece ayın ışığı yerine güneşin sıcak havasını severdi. Anlamadığım sevdiğim şeyleri sevmeyen bir insanı nasıl bu kadar sevmemdi.

Kimileri acısını dibine kadar yaşamayı severdi, kimileri bir çırpıda unutup hayatına kaldığı yerden devam ederdi. Ben hangisini yapmalıydım? Hiç bir şey yapmadan beklemeliydim belki de.
Bazen aynaya bakardım ve karşımda bana bakan kimse olmazdı. Bir yansımam olduğunu biliyordum, sadece görmüyordum. Belki hepsi uydurmamdır, belki de gözlerim kötüydü ya da başka bir şey. Hiç bir şey yapasım olmuyordu. Unutayım diyordum bazen, bana yapılan her şeyi ve doğru yeri geliyor öfke kusuyordum. Ben hiç bir şey yapmadan bekleyemezdim. Duygularımı bastırmazdım ya da acılarımı dindiremezdim. Tek başıma bunu yapamazdım. Zaman her şeyin ilacı değildi belkide, zaman en zehirli şeydi. Çünkü kendimi ona bıraktıkca farklı biri oluyordum, olmak istemediğim biri. Çelişki okadar iğrenç bir durumdu ki beynim benimle resmen dalga geçiyordu.

Mark benim için eski bir hatıraydı, öyle olmalıydı.

Acımasız eski bir hatıryadı, acıma sızdı ve acımazdı.

121018
☆_blueseesaw

walls woven into people••JenoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin