4.1

5.2K 244 21
                                    

Elimde bulunan bilete baktım. 2 gün önce Ege ile yaptığım konuşmadan sonra beni hiç merak etmemişti. Bende elime geçen fırsatı değerlendirmeye karar verdim. İsveç'e gidiyordum. Yeni bir okul , mükemmel hayat , yeni arkadaşlar , belki biraz aşk...

Babamın zorlaması ile iki gündür bunu düşünüyordum. Sude ve Doruk ile konuştuğum da , Sude ağlamış , Doruk ise benim için en iyi olanı seçtiğimi söylemişti. Sude ağlama bahanesi ile Doruk'a sarılmıştı ve bana göz kırpmıştı. Sanırım sahte göz yaşıydı hepsi. Tamam üzülmüştür muhtemelen ama göz kırpmak ne ya?

Sayende hem ağladım hem çocuğu kaptım dedi resmen bana.

Son yirmi dakikam kalmıştı. Uçağa doğru ilerlemeye başladım. Dışarıda beklemenin mânası yoktu.

"Simge bekle!" Ege? Hızlıca arkamı döndüm. İçimdeki velet "seni merak etmiş" diye çırpınsa bile yüzüme duygu yansıtmadım. Düz bir ifade ile ona doğru ilerledim. O da bana. Orta yolda buluştuk.

"Gitmesen olmaz mı?" Keşke olabilse. Keşke beni sevebilsen.

"Gitmemem için sebep var mı?" Diye mırıldandım. Lütfen ben varım desin.

"Yok mu? Değer verdiğin biri yok mu?" Kendimden çok değer verdiğim biri var.

"Benim değer verdiğim var ama karşılığını alamıyorum. Karşılığını almam imkansız. Onu çok seviyorum ve kelimeler kifayetsiz kalıyor. Ama ingilizler bunu bir kelimeyle anlatmış. İnaffable.Yani kusursuz,mükemmel olan şey. Ve benim mükemmel olana ulaşmam imkansız.

Muhtemelen araştırmamıştı bile anlamını. Ona verdiğim değerle ilgilenmemişti.

Birden yere diz çöktü. Elimi tuttu ve kalbine götürdü. Evlenme teklifi mi edicek? Evlen benim ile de nolursun. Bitsin bu çile.

"Kalbimin ritmini değiştir o zaman."





Mutlu sonları sevmem.
Final yakın.
Pamukk eller oylara lütfen 🗳

Arkadaşk | Yarı textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin