VI. BÖLÜM - Hey, Johnny!

60 8 70
                                    

Heyecanlıydım. Panik içindeydim. Uyuduğum yerde bir sağa bir sola dönüyordum. Sanırım bu ses çıkarmış olacak ki bir kaç sert imalı mırıldamalar duyuyordum. Gemideki çoğu kişiyle tanışmamıştım. Tanışma işini sonraya bırakarak iyi mi yaptım bilemiyorum ama o an tek düşündüğüm şey hayatımı geçireceğim denize açılacak olmamazdı.

Kac saat orada öylece yattım bilmiyorum ama hiç sıkılmadan heyecanla bekledim. Alt güverteye küçuk, soluk ışık demetleri girmeye başlamıştı. Işık, çoğu gemilerin tezatıyla pasparlak geminin sadece bir kısmında büyük bir uğraşla giriyordu. Denizin izin verdiği kadarıyla ancak gelebiliyor, fakat sıkı sıkıya çivilenmiş ahşapların arasından gecmek işini daha da zorlaştırıyordu.

Geminin yavaşça sallandığında çıkan su ve gıcırtı sesleri yumuşacıktı. Evde kendi odamda hissetiğim huzurdan kat ve kat daha fazla huzur ve mutluluk içime dolmuştu. Belki de bu yıllardır hayal ettiğim yerde olmamdan kaynaklanıyordu. Her gece yatağa yattığımda; bir gemide yattığımı, erken saatlerde sabahlayıp, kaptanın gür sesiyle bize emir vermesini hayal ederdim. Fakat hayallerimin çoğu küçükken bana okunan korsan hikayelerinden ibaretti:

'Siyah göz bandı ve tahtadan bacak. Ele ise bir kanca. Korsan kahkaha atıyor. Zaferini kutluyor. Mürettebata haykırıp diğer korsanların gemilerini alabora ediyor. İşte o korsan benim. Küçücük boynuma, annemin binbir dertle diktiği dantelli örtüye bağlıyorum, bu benim perelinim. Babam yorgunlukla bir kaç aylık deniz macerasından dönüyor, uyuyor. Uykusundan önce çıkardığı tahta bacağı alıyorum. Bir korsan olmak için şart! Beceriksizce giymeye çalışıyorum. Gözlerimden birini kapatıyorum. Orada kara gemim gibi simsiyah bir göz bandı var!'

O zamanlar, babamın korsanlara olan delice kızgınlığı yoktu. Bu yüzden hayallerimden kurduğum bu oyunlara laf etmez, kahkahalarla bakardı. Fakat bir gün gemisine saldıran korsanlarin ardından tahta bacağı bir kenara bırakmıştı. Korsan kitaplarımın hepside o bacakla birlikte gitmişti. Babamın bu çılgınca, bitmek bilmez öfkesi hayatı boyunca içinde biriktirdigi seylerle birlikte bana ve hayallerimine mâl olmuştu. Halbuki korsanların kitaplardan ibaret olmadığını anlayacağım vakit; bu hayallerden, pembe düşlerden arınacaktım zaten. Bu yüzden buradayım ya.

Birkaç dakikanın ardından birkac kişi uyandı. Oldukları yerde ayılmayi beklerken gemideki herkes ayaklanmaya başlamistı. Ayak uydurmam gerektiğini bildiģim için kalkıp hazırlanmaya başladım.

Basit bir pantolon giydikten sonra üstüne kalın, annemin yünle ördüğü kazağı giydim. Kazak siyah yünle yapılmış, ince, yumuşak huzur veren cinstendi. Kazağın üstüne, bir yelek giydim. Ardından nerdeyse herkesde benzeri olan kalın botlarımı giydim. Bu botların tek sorunu size çileden çıkaracak kadar terletmesiydi. Hava soguk veya sıcak olsun. Ayaklarınız içinde pişer, her yerden alınabilecek kadar çok koku salgılar ve ter içinde kalan ayağınızın terini çekmek yerine daha beter hale getirir. Sonucunda ayağınız kendi terinden buruş buruş olur.

Yukarı çıktığımızda, kaptan ana güvertede dümenin yanındaydı. Yanı başında ise Robie vardı. Herkes sıra olunca istemsiz, kendimi sıranın bir yerinde buluverdim. Öne eğilip Patrick'i ve Paul'u bulmal için sıraya göz gezdirdim. Patrick, sağ tarafından yaklaşık beş altı kişi ötemde; Paul ise sol tarafında sekiz on kişi uzaklığımdaydı.

Sıraya girdigimizde önümüzde iki kişi belirdi. Bunlar üçüncü ve dördüncü kaptanlardı. Biri geminin en yaşlısı Rutherford, bir diğeri ise orta yaşlarda Emmanuel'di. Saçları beyazlamış, yüzü kırışıklarından tamamiyle eski halini unutmuş Rutherford yaşından beklenmeyen gür sesiyle konusmaya başladı. Konuşması pekte can alıcı veya kayda değer değildi. Çünkü bu konuşmadakı tek konu, geminin düzenini bozmamamızın gerektigiydi. Konuşmasını ilk başlarında can kulağıyla dinlerken geçen dakikalar ardından dikkatim dağılmıştı.

Gemidekilerin çoğuda benim gibiydi. Fakat onlar her denize açıldıklarında bu uzun ve gereksiz konuşmaları bildiklerinden en başından beri dinlememişlerdi. Yaşlı Rutherford konuşmasını bitirince, kaptan ana güverteden bize bakarak yavaşça ve o nazik kelimleriyle konuşmaya başladı:

"Bu sefer sizden bana bir Deniz Kızı Avcısı oldugunuzu kanıtlamanızı bekliyorum. Umuyorum ki bu kez hiç kimse zarar görmeden evine ve ailesine dönecek. Sizden tek isteyim bana ve emirlerime uymanız. Her seferinde aynı şeyleri söylemeye gerek yoktur eminim ki bu yüzden, artık yola çıkabiliriz."

Kaptan, sözünü bitirdiğinde kendimi bir korsan gemisinde hissetmediğimi söyleyemeyeceğim: herkes öylesine bağırıp, kahkahalar atiyordu ki, kalbim bu ortamda olmakta dolayı hızlıca atıyordu. Sakin, sessiz Jack bile bağırıp bir kac arkadasının sırtını yumrukluyordu. Kaptan sırıtıyorken, Robbie kaptandan izin istercesine baktı. Daha sonra ana güverteden buraya birkac saniyede iniverdi. Gür sesiyle bize katıldı ve bağırıp yumruk yaptığı elini diger herkes gibi yukarı kaldırdı.

Güvertedeki herkes bir oraya bir buraya gidiyordu. Gür bağırış sesleri zamanla bir şarkı oluverdi. Bu şarkı her yıl ben geminin gelmesıni beklerken, gemi limana yaklaştığında Denız Kızı Avcılarının gür sesleriyle söylediğı şarkıydı:

"Hey. Hey. Hey.
(Hey. Hey. Hey.)

Hey Johnny!
(Hey Johnny!)

Come with us,
(Bizimle gel,)

This is sea! Not a lie!
(Bu deniz! Yalan değil!)

To hunt, to hunt!
(Avlamaya, avlamaya!)

We hunt! We hunt and protect!
(Avlarız! Avlarız ve koruruz!)

There they are! Our womens, daughters!
(İşte oradalar! Kadınlarımız, kızlarımız!)

We will kill them!
(Onları öldüreceğiz!)

Come with us Johnny!
(Bizimle gel Johnny!)

Finally, we will be the winner!
(Sonunda kazanan biz olacağız!)"

Şarkı sözlerini birkaç kez daha tekrarladıktan sonra geminin hazırlıkları tamamen bitmişti. Kaptanın komutuyla yola çıkmış, ilerliyorduk...

Devam edecek...

Nabersiniz denizciler? :p

Bu arada şarkıda ki Johnny isim veya başka bir şey değil. Johnny eski denizciler arasında kullanılan bir hitaptı. Kısacası Johnny denizci anlamına gelen bi hitap türüydü.

Şarkı demişken şarkıyı yazmak gorüldüğünden baya zor oldu. Baya bi süre Ingiliz denizcilerin şarkı kültürunü araştırdım. Basit kelimeler ve cümleler kullanmamın sebebi de bu oldu zaten. Denizciler pekte edebi insanlar olmadikları için bu tarz şarkılar söylüyolarmis. Ama yinede beynim aktı :(

Ama onu bunu boşverin yine Cumartesi'ye yetiştirdim.

Oh yeah!

Denizin Sonsuzluğu - MermaidHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin