VIII. BÖLÜM - Bu Bir Savaş

70 7 64
                                    

Sesler yavaşça yükselmişti. Fakat ne zaman başladığını anımsayamıyordum. Fakat emin olduğum tek şey yağmurun ve şimşeklerin şiddetli seslerini, bu narin ve büyüleyici sesin örtmesiydi. Birkaç dakika boyunca şarkı anlaşılmazdı. Sanırım bu yüzden kendimden pekte geçmemiştim. Fakat şarkının buğulu ve net olmadığı bu sırada deniz kızları sudan yüzeye çıkıyor gittikçe sayıları artıyordu.

Bu birkaç dakikanın ardından şarkı şiddetlendi. Keskindi. Dinlemek için çaba göstermenize gerek kalmıyordu. Hatta dinlemek istemeseniz bile bu berrak, kusursuz ses kulaklarınızı dolduyordu:

"Küçük kızı görebiliyor musun?
Deniz kızının şarkısını dinlemek için,
Tutsak kız kardeşlerinin yırtık fısıltılarını,
Duymamaya çalışıyor.

Ruhundaki saf rengin,
Su gibi berrak, bulutsuz gökyüzünü doldurucağını,
Unutmaya çalışıyor.
Onu görebiliyor musun?"

Hayır. Hayır. Hayır. Onlarını dinlememeliyim. Jack, beni iki kolumdan tutmuş gözlerini sımsıkı kapatmıştı. Birşeyler mırıldanıyordu. Arada sırada bir kaç kelime duyabiliyordum. Bunlar genellikle deniz kızlarına söylediğini düşündüğüm küfürler ve dualardı. Yutkundum. Ellerimle kulaklarımı kapadım. Fakat ses ne buğulu ne de azdı. Hala aynı tınıda şarkıyı söylüyorlardı:

"Ama unutma...
Hepsinin ihtişamını hissetmeye çalış,
Cesaretini kucakla.
Hepsinin acısını hissetmeye çalış,
Kendini sar, avut."

Şarkının sözleri bir yastık kadar yumuşak fakat bir o kadar keskindi. Seslerin her biri diğerini tamamlıyordu. Deniz kızları hep bir ağızdan aynı tonda, aynı hızda tıpatıp aynı şekilde söylüyordu. Teneffüs ettiğim hava sıkışmıştı sanki. Fakat en tuhafı onların yanına gidersem ferahlayacağımı düşunüyor olmamdı. Bir şey beynimi kemiriyordu. Bana ait olmayan düşunceler zihnime akın ediyorlardı.

"Duygunun her zerresinde,
Elmastan gözyaşı döken kalpler,
Bin yıl boyunca gezen ruhlar var.
Bunu seviyor musun?"

Gözlerimin yandığını hissediyordum. Fakat odaklanamıyordum. Vahşice kalbimi dolduran arzudan başka hiç birşey düşünemiyordum. Bu sırada yüzümü yağmur dışında başka bir şey ıslattı. Gözlerimden akan gözyaşıydı bu. Direnmek canımı acıtıyordu. Derin bir nefes aldım. Dinlemeyeceğimi mırıldandım. Omzumdan arkaya baktım. Jack sıkıca tutmuştu beni. Gidebileceğimden korkuyordu sanırım. Fakat gerçekten o olmasa burada dikilemezdim. Gözlerim Patrick'i ve Paul'u aradı.

"En karanlık sabahı,
En aydınlık geceyi düşün.
Karanlık derinleşince,
Işığın nasıl da parladığını hatırla."

Patrick, gözlerini sıkıca kapatmıştı. Elleri birbirine kenetliydi. Yanında Robbie vardı. Robbie onun yanı başında bekliyor verdiği herhangi bir tepkide kolunu tutuyordu. Fakat Paul kararlı gözlerle etrafa bakıyordu. Arada sırada gözlerini kapatıyor sabır dileniyordu. Ama herşeye rağmen yıllarca burada kalmış kişiler gibi sakindi. Bende o sırada sakinleştiğimi, bunu alt ettiğimi düşünüyordum. Fakat öyle olmadı.

"Peki ya şimdi?
Hissedebiliyor musun?
Yumuşacık, keskin gerçekleri,
Beni,
Hissedebiliyor musun?"

Şarkının son kıtasıydı bu fakat şarkıyı kederle, mükemmel bir uyumlu, içten dışa saflıkla söylemeye tekrar başladılar. Berrak ses gittikçe artmıştı. Fakat bu kesinlikle gürültü değildi. Sizi her an içine hapseden kusursuzluktaydı. Şarkıyı söylerlerken daha şiddetli ağlamaya başladım. Hıckırıyordum. Ve zamanla kendimi Jack'e yalvarırken buldum:

Denizin Sonsuzluğu - MermaidHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin