IX. BÖLÜM - Denizin Derinliklerine Doğru

89 8 154
                                    

Mürettabatın yarısı alt güvertede topları ateşleyerek gemiye çıkmaya çalışan deniz kızlarını yok ediyordu. Diğer bir kısmı ise bizimle birlikte üst güvertede silahlarla deniz kızlarını alt ediyordu. Fakat üst güvertedekilerin başka görevleride vardı. Hâla fırtınalı olan bu havada gemiyi komuta etmeleri veya kaptandan gelebilecek yeni bir emri alt güverteye iletmeleri gerekti.

3. Kaptan, Patrick ile bana bu görevi vermişti. Kaptan sık sık yeni emirler veriyordu. Bizde hızla aşağıya inip bağırarak o anın endişesiyle emri iletiyorduk. Fakat Patrick'in böyle bir durumda bile Paul'un sözünü açmasına sebep olan bir olay olmuştu.

Aslında bu olay 3. Kaptanın Paul'a özel bir görev vermesinden kaynaklanıyordu. Patrick ile ben, bir çırak gibi ordan oraya koştururken Paul, 2. Kaptan olan Robbie'yle birlikte dümenin başındaydı. Gerekli olduğunda Paul, hangi tarafa gidilmesini gerektiğini söylüyordu. Robbie'de buna karşılık dümeni kontrol ediyordu. Bazen bu görev dağılımı değişebiliyor Robbie gerekeni söylerken Paul dümeni kullanıyordu. Asıl şaşırtıcı şeyde buydu zaten: 'Paul dümeni kullanmayı nasıl başarabiliyordu?'

Bunun için kafa yormak imkansızdı bu yüzden Patrick'le birlikte koşturuyordum. Fakat korkum iki katına çıkmıştı. Deniz kızlarını şuana kadar sadece birkaç kez vurmayı başarabilmişlerdi. Bu olduğunda deniz kızlarının kusursuz sesi; tiz, ince ve rahatsız edici bir çığlık oluyordu.

Sürekli yükselen silah ve top sesleri çok gürültücüydü aynı zamanda çok ürkütücüydüler de. Her ani bir anda ansızın patlayan toplar yerimden sıçramama neden oluyordu. İçimi kulaklarımı ellerimle kapatma istegi duyuyordum. Fakat sebepsiz, bunu yapmam beni küçük düşürür gibi hissetmeden duramıyordum.

Deniz kızlarını görememiştim. Yani tam anlamıyla. Deniz kızları suyun üstüne tamamen çıkmıyorlardı. Geminin altına veya kenarlarına yerleşiyorlardı. Geminin yakın bir çevresinde bulunduklarından, gemiden sarkmadığınız sürece onları görmek pek kolay değildi. Benim işimde geminin alt güvertesiyle üst güvertesinin orta bölümünde geçiyordu. Bu yüzden asla onlara göremiyordum.

Patrick'le her üst guverteye çıktığımızda emirleri can kulağıyla dinleyip durumumuzu gozlüyorduk. Fakat alt güverteye inmeden önce Paul'a göz atıyorduk. Ama hızlıca aşağıya inmemiz gerekliydiki yağmur yavaşlamış olmasına rağmen sırıksıklam kalıyorduk. Hava çok soğuk değildi ama üstümdeki yeleğe sürekli sarılıyordum.

Bir vakit kaptan emir vermeyi kesti. Stabil bir şekilde aynı şeylere devam etmelerini istedi. Bu emride duyurduktan sonra boşta kalmıştık. Patrick hemen bir köşeye geçti ve hac işareti yaptı. Gözlerini yukarı dikti. Bense hemen deniz kızlarını görebileceğim bir posizyona gelmek istiyordum.

Bunun için ana güverte idealdi. Fakat oraya gitmem benim için iyi olmazdı. Robbie'nin bana oraya gidince laf edeceğinden son derece emindim. Bu durumda bile. Bu yüzden en son deniz kızının vurulduğunu düsündüğüm tiz çığlıkların geldigi yere ilerledim. Herkes zaten kendi işiyle ilgilenirken kim beni izlerdi ki?

Rutherford, elindeki tüfeği ustaca kullanıyordu. Belirli bir zaman bekliyor deniz kızının olduğunu düşundüğü yere hemencecik sıkıyordu. Öyle ki her zaman vurmayı başarıyordu.

Yanına çok yaklaşmadan izlemeye koyuldum. Sıktığı yeri görmek için geminin küpeştelerine (korkuluk) yaklaşmam gerekti. Rutherford'un beni göreceğine bilmeme rağmen kafamı hafifçe eğdim. Suyun yüzeyinde hiçbir deniz kızı yoktu. Fakat bu sırada denizde koyu yeşil renkte ince bir kuyruk göründü. O anda Rutherford tüfeğiyle vuruverdi. Denizin mavi görüntüsünü kırmızı bir leke kapladı.

Çığlık koyuverdi bir deniz kızı. Fakat bu, kesinlikle Rutherford'un öldürdüğü değildi. Bunun imkanı yoktu. Bu başka bir deniz kızının çığlığıydı. Her biri öldügünde diğerleri keder dolu çığlıklar atıyorlardı. Deniz kızları, insanları öldürürlerken nasıl bu kadar duygusuz olup bir başka deniz kızı ölünce bu kadar üzülebiliyor, kederleniyorlardı?

"William Anderson... deniz kızlarına karşı bu ilgin beni her zaman şaşırtıyor. Bilmeni isterim."

"Ben onlara pekte ilgi göstermiyorum sadece... merak." diye söze atladım hemen.

"Merakın her zaman iyi olmadığıni biliyorsundur." dedi, Rutherford. Bu sırada gözlerini denizden, ellerini tüfeğinden çekmemişti.

Geminin diğer tarafından onlarca top patlama sesi geldi. Çoğu kişi gozlerini oraya dikti. Robbie bile bu durumdan endişelenmişti. Rutherford tüfeğini indirdi. Top sesleri aynı hızla devam ediyor. Herkes endişeli endişeli ne olduğunu soruyordu. Çoğu kisi ise o tarafa gidip denize baktı. Birkaçı dehşetle kendini arkaya attı. Fakat o sırada alt güverteden biri nefes nefese geldi.

"Deniz kızları... onlar... hepsi... hepsi burada! Gemiye çıkıyorlar!" dedi nefes nefese korkuyla.

Herkes eline silahlarını alıp o tarafa yönlendirdi. Kaptanın emri bekleniyordu. Fakat hala alt güvertede toplar ateşleniyordu. Ses çok yüksekti. Rutherford önden ilerledi. Robbie hemen yanımızda belirdi. Elinde yine bir tüfek vardı. Tüfeği aynı Rutherford gibi denize doğrulttu. Ateşlediler. Art arda durmaksızın.

Korkuyla arkaya dogru gittim. Sırtımı küpeştelere yasladım. Geminin sol kanadı deniz kızlarıyla doluydu. Gemiye çıkmaya çalışıyorlardı. Sağ kanatta güvende olduğumu düşundüm bir an. Ama hemen sildim bu düşünceyi. Bencilce düşüncelerle burada kalmamın adice olduğunu hatırlattım kendime. Bu sırada birkaç kişi kendini arkaya attı. Silahlar büyük bir hızla ateşleniyordu. Toplar, tüfekler, tabancalar ve dahası. Kaptan dahi ana guverteden elindeki tabancayla deniz kızlarını vuruyordu. Deniz kızlarının hepsi yüzeydeydi. Ve geminin üstüne çıkmaya çalışıyorlardı.

Yanlarına gitmemin gerektiğini düşündüm. Fakat Patrick gözlerini dikmiş bir bana bir o tarafa bakıyordu. O an iyiki Patrick'i dinlemiş yerimde kalmıştım. Çünkü o anda geminin korkuluklarına çıkmış vahşi bir deniz kızı göründü. Kuyruğu korkuluktan aşağıya sarkıyordu. Belden yukarısı ise gemideydi. Yüzündeki ifade vahşiceydi. Islak saçlarını yüzüne ve boynuna yapışmıştı. Bembeyaz teni mimikleri yüzünden kırışmısti. Kaşları çatık. Ağzı belli belirsizdi. Aslinda kusursuz olan yüzü şimdi korkutucuydu.

Robbie beklemeden sıkıverdi. Eğer birkaç saniye geç kalsaydı pençe kadar keskin tırnakları birini yakalayıp denize çekecekti. Deniz kızı öylece kaldı. Tam başindan vurmuştu onu Robbie. Herkes ona bakarken, Rutherford'la göz göze geldik. Yüzündeki acımasız ifade bir rüzgar gibi içime işledi. Fakat Robbie kaşlarını çattı. Ağzı aralandı. Ve bağırdı:

"Arkana bak, lanet olası velet!"

Ne?

Sırtımı delen iğneler vardı sanki. Delip geçmişti. Acıyordu. Sonra ayaklarım havada kaldı. Sert rüzgar ve yağmur yüzüme çarptı. Gökyüzüne baktım ama bu kısa sürdü. Sırtımı tutan bir şey vardı. Aşağıya, denize sürüklenmiştim. Ayıldığım zaman suya düşmemle bir olmuştu. O kadar sert düştümki yüzeye, derim yanıyordu. Sırtımda ise akan birşey vardı. Sanırsam bu kandı. Keskin pençeler sırtımı delmişlerdi.

Denizdeydim. Bir deniz kızı beni denize çekmişti. Peki ya nasıl?

Anlamsızdı. Anlayamıyordum. Oradaydım. Şimdi sadece altını görebildığim gemide. Deniz kızı beni çekmişti buraya. Birazdan ölecektim.

Bazı sesler duyuyordum. Ve belli belirsiz görüntüler. Denizin altından bakınca orası bulanıktı. Ama Patrick'i seçebiliyordum. Çılgınlar gibi bağırmasını. Bağırmaması gerektiğini söylemek isterdim, sanırım.

Oraya gitmek istiyordum. Evet. Gitmeliyim.

Yüzeye cıkmak için yüzmeye yeltendim. Ama sağ ayak bileğimden tutan birşey beni denizin derinliklerine çekiyordu. Burasıda neresi? Gittikçe karanlıklaşıyordu. Ne gemi nede Patrick kalmıştı. Denizde yüzen deniz kızlarını rahatca görebiliyordum.

İçimi öfke doldurdu.

Gitmek istiyordum. Gitmeliydim.

Gidecektim.

Değil mi?

Hey hey hey haftada iki bolum. Ne güzel yazdım ama?

Ayrıca yine 1000 kelime oldu :p

Hadi bakalım şimdi yeni bolümü bekleyin. ^,^

Denizin Sonsuzluğu - MermaidHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin