VII. BÖLÜM - İlk Karşılaşma

68 9 79
                                    

Yola çıkarken ki heyecanım yerini kaybetmemiş olsa da bu sıkıcı yolculuktan beklentilerim azalmaya başlamıştı. Bir kaç saat geçmişti. Buna rağmen sanki hala aynı yerdeymişiz gibi hissediyordum. Gemi, bir sağa bir sola yavaşça sallanıyor; geminin tam arkasından esen nazik rüzgar geminin ilerlemesinde yardımcı oluyordu.

Bu sırada tabiki de bize verilen bazı görevler vardı. Sürekli kontrol etmemiz gereken yerler, geminin ilerlemesi için sadece tecrübeli olan kişilere verilen önemli sorumluluk yığınları vardı. Fakat yinede şüphesiz en zor olan şey geminin denize açılmasıydı. Pek emin değilim ama oldukca zorluydu. Sürekli itmemiz gereken ırgatlar vardı ki bu sefer bunu itmekle görevlendilirmiştim. Fakat bence bu pekte iyi bir tercih değildi. Vücudumun tam tersi olarak çok güçsüzdüm.

Irgatlar demir çekilirken kullanılıyordu ki bu şeyi icat eden kişi pekte merhametli biri olmasa gerek. Irgatlar o kadar zor itilirki sizinle birlikte ırgatı çeken onlarca kişi olmasına rağmen ırgatın kuru, sert tahta kollarını iterken elleriniz kıpkırmızı kesilir.

Irgatı iterken biraz sinirlenip -kendi kendime içimden küfürler ederken- ırgatı zorlamıştım. Sonuç olarak -nasıl olduğunu hiç bir zaman anlayamayacağım- avucumun içi kesilmişti.

Biraz fazla bu konuyu abartmış olacağım ki bana bir kaç kişi ayıplayan gözlerle bakmış onaylamayan sesler çıkarmıştı. Fakat öyle ki elim anlaşılmaz bir şekilde acıyordu. Birde üstüne ırgatı itmeye devam etmem gerekliydi.

Denize açıldıktan sonra elimin acısını bir kenara bırakmayı başardım. Bu sırada Robbie tayfaya yukarıdan seslendi:

"Neredeyse Kelt Denizi sularının tam ortasındayız. Gerekli olduğu yerde gerekli olanları yapın. Kelt Denizi'nin ardından okyanusa açılacağız."

Kelt Denizi...

Kelt Denizi, bir gün boyunca gördügümüz eğitimin bir parçasıydı. Gideceğimiz rota üzerinden çalışırken Kelt Denizi için özellikle uyarılmıştık. Kelt Denizi kale görevi gören kısımdı. Kelt Denizi'nin çevresi deniz kızlarının geçiş noktasıydı. Burdan geçebilen deniz kızları neredeyse her zaman kıyıya varmayı başarıyordu. Bunun en önemli sebebi bizim dışımızdaki avcılarının Kelt Denizi'nin sol ve sağ kanatlarda bulunmasından kaynaklanıyordu.

Diğer avcı denizciler, bu sağ ve sol kanatları korurken bizde Kelt Denizi'nin ana yolundan ilerleyecektik. Kelt Denizi sınırları deniz kızlarının seyrekçe gözüktügü yerlerdi. Bu yüzden Kelt Denizi 'kale' olarak bilinirdi. Bu kaleyi geçtiğimiz zaman deniz kızlarının arasında olacaktık.

"Ah, demek şu ünlü Kelt Denizi'ne geldik. İşler eğlenceli olmaya başladı ha?" dedi, Patrick. Yüzünden pek anlaşılmayan ama müzipçe bir bakış vardı.

"Ben olsam buna eğlenceli demezdim."

"Hah! Çok ürkütücüsün. Kendine gelmeye ne dersin? Eminim ki şu koca oğlanlar biz deniz kızlarıyla karşılaştığımızda bir şey yapmamıza izin vermeyecekler. Ne sıkıcı."

"Bunu nerden çıkardın?" diye hiddetli bir şekilde sordum.

"Hey, deniz kızlarını çok seviyorsun değil mi?" Durakladı ve devam etti: "Deniz kızlarını avlamamıza izin vereceklerine gerçekten inanıyor musun? Hatırlamıyor musun? Daha iki yıl önceki seferde sırf ölebilecek kadar güçsüzler diye kaç kişiyi burada bıraktıklarını. Onların tek gayesi birilerinin ölmemesi, tabi deniz kızları dışında."

Bunun için düşünmeme bile gerek yoktu. Çünkü gercektende öyleydi. İzin vermeyecek- lerdi. Bir köşede oturup izleyecektik. Patrick'le birbirimizi anlayan bakışlarla birlikte iki varilin üstüne oturduk. Bu sırada Robbie belirdi.

"Patrick, benimle gel. William sende Paul'a yardım et. Aylaklık için zamanin olmadığını anlarsınız diye düsünüyordum." Ayıplayan gözlerle bizi süzdükten sonra arkasına bakmadan ilerlemeye başladı.

Patrick yardım isteyen gözlerle bana bakıp Robbie'nin peşine takıldı. Bende etrafa bakınip Paul'u aramaya koyuldum. Paul, birkaç kişiye direklerin ayarlanmasında yardım ediyordu. Yanlarına geldim. Paul'un yanında Jack ve Alfred vardı. Jack ve Paul halatın kaçmaması için tutuyordu. Alfred ise bu sırada halatı bağlamaya çalışıyordu.

"Beni Robbie gönderdi. Ne yapabilirim?"

Paul, gözünü bana çevirdi. Biraz yana kaydı. Halatı tutabileceğim kadar yer bıraktık sonra gözünü yine halata çevirdi. Paul'un yanına gelip halatı iki elimle sıkıca tuttum. Birkaç dakikanın ardından avuç içlerim yanmaya başladı. Acısını hafifletmek için gücumü parmaklarima verdim. Derin bir nefes alıp gökyüzüne baktım. Fakat gördüğüm bulutsuz, mavi bir gök değil gri bulutlarla kaplanmış kara bir gökyüzüydü.

Endişeli bir şekilde diğerlerine baktım. Çoğu kişi benim gibi gökyüzüne bakıyordu. Gözlerimi denize çevirdim. Deniz hala durgundu. Bu iyi diye düşündüm. Fakat güneş gözden kaybolmaya öncesınden daha kara bulutların arkasında kalmaya başladı. Gözlerim bir denizi birde gökyüzünü yokluyordu. Birkaç küfür ve lanet duyuyordum. Jack endişeli gözlerle Alfred'e seslendi:

"Şu haladı hemen bağla! Bir fırtına çıkarsa bunu bir daha yapamayız!"

"Biliyorum! Biliyorum! Ama şu lanet halatın bir kısmı elimden kaçıp gidiyor sürekli!"

Birkaç dakikaya kalmadan bağırışlar artmıştı. Üçüncü ve dördüncü kaptanlar talimat vermeye başlamıstı. Ardından Jack bu kısmı bize bırakarak Robbie'nin, kaptanın ve Patrick'in olduğu kaptan kösküne koştu. Daha sonra yanında Robbie ve Patrcik'le tekrar geldi. Fakat bu kez bir yıldırım denize düşüverdi. Bu yıldırımı şiddetli bir yağmur şimşekler takip etti. Artık okunan lanetler daha yüksekçeydi. Fakat bu sefer lanet okuyanların arasında bende vardım: Lanet olsun! Lanet olsun! Lanet olsun!

Kısa bir süre ardından mırılanmalar ve küfürler son bulmuştu. Herkes olabilecek bir felaket için hazırlanıyordu. Robbie kaptanın yanına gitmişti. Ne yapacaklarını konuştukları çok açıktı. Tek ses şimsekler ve denize düşen yağmur damlalarının sesiydi. Sırılsıklamdık. Alferd son düğümü atmaktaydı. Fakat endişesi yüzünden elleri titriyordu.

Yağmur dinmeye başlıyordu. Fakat yinede karadeyken bu kadar şiddetli bir yağmur görmemiştim. Herkes rahatlamış, bir nefes almışken bir yıldırım koparıverdi. Fakat bu yıldırım o kadar şiddetli ve gürültülüydüki herkes yerinden sıçradı. Alfred elindeki halatı kaçırıverdı. Bunun üzerine ben ve Paul yere düştük. Agzımdan bir inleme çıktı. Ayağa kalkmaya çalışıyorduk. Ayaga kalktıgımızda kulaklarımızi bir ses doldurdu.

Berrak, temiz, incecik, büyüleyici bir ses. Kalbim hızla çarpmaya başladı. Uyuşmuş bedenim sendeledi. Daha fazla duymak istiyordum. Görmek, bilmek istiyordum bu sesin sahibini.İçimi büyük bir arzu doldurmuştu.

Deniz kızları gelmişti.

Devam edecek...

Aman Allah'ım devami için ben bile heyecanlandım.

Minik denizciler en sonunda onları bulduk! Hadi hepsini öldürelim!!!

(Tabi bir dahaki bölumde ;) )

Denizin Sonsuzluğu - MermaidHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin