III. BÖLÜM - Denizdeki Damla

62 6 66
                                    

Ertesi gün Jack, Patrick'le beni götürmek istediği bir yere süreklemeye çalışıyordu. Patrick o gün ilk defa sarhoş olmuştu. Bu yüzden Jack'in asıl hedefi şaştı. Jack dakikalardır bir şekilde beni handan dışarı nasıl çıkartabileceğini düşünüyordu.

Bir ara Jack ana salondan çıktı. Bende vazgeçtiğini düşünerek Patrick'in bir denizciye ettiği küfürlerin aslında küfür olmadığını diğerlerine inandırmaya çalışıyordum. Patrick durmaksızın bağırıp küfürler savuruyordu. Fakat en sonunda sakinleşti. Ne olduğunu anlamadan ona bakıyordum. Patrick, masanın öbür tarafındaki zengin mi zengin, ününü her tarafa salmış, itibarlı bir tüccara gözlerini dikmişti.

Kısa sürede ne yapacağını anladım ve hemen boş bir bardağa içki koyup Patrick'in eline tutuşturdum. Patrick hemen içkiyi alıp bir kedi gibi oturduğu yere sokuldu. Rahatladığım bir sırada arkamdan ismimi duydum. Kafamı çevirdiğimde Jack bana doğru geliyordu. Yanında ise ismini bile öğrenemediğim iki kişi vardı.

"Hadi gidelim William." dedi Jack, sakin ve kararlı bir sesle.

"Hayır, gitmeyeceğim." diyerek en az onun kadar kararlıca konuştum.

"Evet, gideceksin."

"Hey, sarhoş filan mısın?"

"Konuyu saptırma William! Bu senin için. Sosyalleşmek! Hadi gidelim sadece birkaç saatcik gidip geleceğiz"

"Saatcik? Şaka yapıyorsundur umarım! Nereye gideceğimizi bile bilmiyorum. Ama bir dakika ben bu yeri bile bilmiyorum."

"Gayet ciddiyim William. Gidiyoruz." diyerek son noktayı koydu. Kolumu tuttuğu gibi beni çekiştirerek handan dışarı çıkardı. Daha ne olduğunu anlamadan kendimi kalabalığın ortasında buldum. Artık geriye dönmeye çalışmıyordum. Tek amacım kaybolmamaktı. İlk defa geldiğim bu yerde her şey pek yabancıydı.

Jack'i ve diğer iki arkadaşını gözden kaybetmeden arkalarına takılmış hızla yürüyordum. Geldiğimiz meydanda sıra sıra dizilmiş dükkanlar aralarında asla girmek istemeyeceğim türden yerler vardı. Jack duyulmayan sesiyle "Beni takip et!" diye bağırdı. Ardından üzerinde 'The Ale Suds' (Bira Köpüğü) yazılı, altında bira bardağı resmi olan bir tabelanın sallandığı yere hızla girdi.

Fakat o an sorgulamadığım yerin bir bar olduğundan bi' haberdim. Jack'i takip ettiğim gibi büyük bir gümbürtü kulağımı doldurdu. Kadınlar masaların arasında dolaşıyor yaşlı, genç sarhoş erkeklere yılışıyorlardı. Havada yoğun ve pis bir koku vardı. Sarhoş birkaç kişi masaya çıkmış bağırıp şarkı söylüyorlardı. Barın bir yerinde şarkı söyleyen kadına birkaç güzel barmen mırıldanarak eşlik ediyordu.

"Hayır." diye mırıldandım. "Buraya gelmemeliydim. Hayır, hayır, hayır."

Jack'i bulmak için kalabalığın içine daldım. Daha yeni geldiğimiz için içki almaya gitmiş olmalıydı. Hızla ilerlerken karşımda bir kadın belirdi.

"İçki ister misin?" dedi hülyalı bir sesle.

"Hayır!" diye bağırdım biraz da şaşkınlıkla.

"Ah, seni bu kadar kolay bırakmam."

"Umrumda bile değil! Gidip yılışacak başka birilerini bul." dedim bezginlikle.

Kadın bana nefretle baktı ve hiçbir şey demeden uzaklaştı. Hızlıca sıyrılıp etrafa göz gezdirmeye başladım. Ama hiç bir yerde yoklardı. Ne Jack ne de arkadaşları. Çıkmaya yeltendiğim sırada arkamdan bağırma sesleri yükseldi. İki adam birbiri üzerine çıkmış öldürürcesine birbirlerini yumrukluyorlardı. Kısa sürede kavganın olduğu yerin etrafı çevrildi.

Hemen uzaklaşmak için önüme bile bakmadan neredeyse koşarak kendimi dışarı attım. Dışarı çıktığımda derin bir nefes aldım. Temiz hava ciğerlerimi doldurduğumda sırıttım.
'Bir daha asla böyle bir yere gelmeyeceğimi' düşünüyordum. Hana tekrar dönmek için geldiğimiz yolu aynen takip ettim. Kısa bir yolculuğun ardından han görünür olmuştu. Fakat hana ulaşan patikayı takip etmek yerine deniz kıyısına giden patikayı seçerek ilerlemeye devam ettim.

Denizi görünce kötü anıların zihnimi kirletmemesi adına gözümü kırptım. Bir şey düşünmemeye dikkat ederek dalgaların yavaş yavaş vurduğu kıyıda kumların üzerine oturdum. Aklıma şarkının sözleri birer birer akmaya başlayınca hemen kızıllığa sığındım. Denize bakarken o kızıllığı tekrar görebilmeyi hayal ettim. Bu sırada deniz dalgalandı. Suyun ayaklarıma geleceğini gördüğüm gibi ayağa kalkıp geri çekildim. Dalga şiddetlenmişti.

Gözlerimi kısıp denize baktım. Eskisine dönmüştü. Hâlâ aynı hızda değişmeyen sürelerle küçük dalgalar kıyıya vuruyordu. Boşverip yeniden eski yerime oturacağım sırada başka bir şey gördüm. Veya gördüğümü sandım. Dikkat kesildim.

Kulağa sadece dalgaların sesi geldiği sırada, gözüme mavi dışında başka bir şey çarptı. Nefesim kesildi. Neredeyse koşarak hızla onu gördügüm yere koştum. Oradaydı. Saçları suyun içinde dağılıyordu. Bacaklarım ıslanırken umursamazca daha da ileriye gittim. Onu gördügüm yere geldiğimde bu sefer hiç bir şey göremedim. Belki uzaklaşmıştı. Evet öyle olmalıydı.

Suya daldım. Fakat yine onu göremedim. Ayrıca gözlerim tuzlu suyla yanmaya başlamıştı bile. Bu hissi hatırlıyordum. Çok tanıdıktı. Aynı şu an deniz suyu her bir yanıma nüfuz ederkenki hissin tanıdık olması gibi. Göğsüme bir soğukluk aktı. Kalbim hızla çarpıyordu. Yüzmeye devam ederken çıkmalıyım diye düşündüm. Çıkmalıydım.

Ama o neredeydi? Onu görmüştüm. Belki de nefes alamadığımdandı ama göğsüm sıkışıyordu. Boğazım düğümleniyordu. Onu gördüğüme emindim. Uzun, kızıl saçlarını. Yüzmeyi bırakmıştım. Ne su beni içine çekiyordu ne de yüzeye ulaşabiliyordum. Yutkunmaya çalışıyordum. Bağıramıyordum.

Neredesin?

Suda süzülüyordum sanki. Denizin içinde bir tek ben vardım. Onu ararken sonsuzluğun içinde kayboluyordum. Yapayalnız, öylece bekliyordum. Yapayalnız, yalvarıyordum. Yalnızlığımı alsın diye. Kolumdan tutup beni götürebilir miydi ki? Yalnızlıktan uzak, gerçekten güzel olan bir yere.

Göz yaşlarım suda kaybolup denize bir damla hediye olarak beni ve onu bekliyordu.

Bende onu.

Devam edecek...

Sahurun yararı budur işte sahura kadar çılgınca bölüm yazıp mutlu olabilirsin.

Daha ne istersin ki?

Denizin Sonsuzluğu - MermaidHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin