Bölüm 14

20 7 4
                                    

Bu önümüzde beliren aydınlık yola var gücümüzle sarılmıştık. İçimizde tekrar bir heyecan ve umut parıltısı canlanmıştı. Parıldayan çatlağı, eski püskü ve muhtemelen yıllar önce terkedilmiş, normalde görseydim yanına dahi yaklaşmayacağım tek katlı bir binaya kadar takip ettik. Çatlak binanın girişinde son buluyordu. Tozlu ve eski kapı kilitliydi. Onur'u ve kucağındaki Ceren'i elimle bir az geri ittirdim ve var gücümle kapının kilidinin yanına tekme attım. Kapı gürültülü bir şekilde açıldı ve her yeri tozla kapladı. Tozların dağılmasını beklerken içeride siyah bir insan silüet gördüm. Git gide yaklaşıyordu. Tam saldırmaya hazırlanırken silüetin yüzü aydınlığa çıktı ve gülümsedi. Yaşlı ve sevecen gözüken bir adamdı. Yüzüme dikkatle bakıp, "Ben Erdem." dedi. Sonrasında gözleri yarı baygın Ceren'e kaydı ve, "Uzun süredir sizi bekliyorum, ancak konuşacak vakit yok arkadaşınızın durumu hiç iyi gözükmüyor. Beni takip edin" dedi. Her ne kadar sevecen gözükse de hiç bir şey bilmeden onu takip edemezdik. "Sana nasıl güvenebiliriz? Seni daha önce hiç görmedik." Erdem arkasını döndü ve, "Bir arkadaşımın ricası üzere buradayım ve sizi Arcanum'a götürmeye geldim." dedi. Bevi'nin Erdem'den bahsettiğini hatırlıyordum fakat Arcanum'da neyin nesiydi. Erdem sanki düşüncelerimi duymuş gibi, "Sevil sizin en güvende olacağınız yerin Arcanum olduğunu söyledi. Ailenle beraber şu an o da Arcanum'da sizi bekliyor. O yüzden bekleme yapmayın da beni takip edin."dedi. Bunun üzerine Onur'a kafamı sallayarak onay verdim ve beraber Erdem'i takip etmeye başladık. Etraf o kadar karanlıktı ki attığım adımları zor seçebiliyordum. Erdem de bunu fark etmiş olacak ki elini yumruk yaptı ve havaya kaldırdı. Kaldırdığı eli bir anda lamba görevi gördü ve her yere ışık saçmaya başladı. O an anladım ki Erdem bir Geçitçiydi. Bu zamanlarda pek fazla Geçitçi kalmamıştı. Eskiden çok yaygın olan bu tuhaflığın türü geçitler azaldıkça tükenmeye başlamış. Erdem gördüğüm ilk geçitçiydi. Bende bir Mor İxia olduğuma göre bir Geçitçinin yapabildiği her şeyi yapabilirdim. Erdem'in yaptığı gibi bende elimi yumruk yaptım ve havaya kaldırdım. Bir anda elim öyle bir parladı ki bir an kör oldum sandım. Hemen ardındanda sağır edici bir sesle söndü ve öbür elimi kullanmış olmama rağmen git gide siyaha bürünen elimde korkunç bir acı hissettim. Anlık bir şey olacağını düşündüm ancak devam etti ve acı omzuma kadar yayıldı. Bağırarak yere düştüm ve acının geçmesini bekledim. Ancak acı geçtiğinde etrafımdakilerin farkına varabildim. Erdem beni dürterek uyandırmaya çalışıyordu. Uyandığımda hepsinin yüzüne bir rahatlama geldi. Erdem, "Yaptığın ışık hayatımda gördüğüm en aydınlık Geçitçi ışığıydı ancak onu kullanmayı bilmiyordun. Sanırım bu yüzden bu kadar kötü zarar verdi."dedi. Bense başımı sağa sola sallayıp, "O yüzden olduğunu sanmıyorum."dedim ve kolumu sıvayarak kararmış olan elimi gösterdim. Erdem bunu görür görmez gözleri büyüdü ve donup kaldı. Onur da neredeyse kucağından Ceren'i düşürüyordu. Erdem kendini toparladı ve koluma ne olduğunu sormak yerine Ceren'e tam olarak ne olduğunu sordu. Ona Arkanla olan savaşımızı ve Ceren'e çarpan güç dalgasından bahsettim. O sırada Onur da Cereni duvara yaslanabileceği şekilde yere oturtmuştu. Erdem anlattıklarım biter bitmez Ceren'in yanına gitti ve tek eliyle Ceren'in göz kapaklarını aralarken öbür eliyle ışık oluşturup gözüne baktı. Ceren'in gözleri kan çanağı gibiydi. Erdem hemen arkasından bana dönüp Ceren'i iyileştirmeye çalışıp çalışmadığımı sordu. Bende kafamı sallayarak onayladım. Bunun üzerine sanki nasıl açıklayacağına karar veremiyormuş gibi kafasını kaşıyarak yanıma çömeldi. Derin bi nefes aldı ve, "Şifacıların işi çok zordur. Çok komplike işlerle uğraşırlar ve bu işte ustalaşmaları yıllarını alır. Çoğu Şifacı tuhaflığı ortaya çıkar çıkmaz eğitime gönderilir. İlk başta basit şeylerle başlarlar kağıt kesiklerini ve küçük yaraları iyileştirmek gibi. Ancak en ufak bir hatada kendilerine zarar verebilirler. Bu yüzden çoğu Şifacıya tamamen ustalaşsana kadar tuhaflığının büyük olaylarda kullanılmasına izin verilmez. Ceren'in böyle bir durumdan sağ çıkma ihtimali yoktu. Ancak sen onu belli bir miktarda iyileştirmeyi başarmışsın. Ancak bunun eğitimini daha önce almamıştın ve ne yapacağını tam olarak bilmiyordun."dedi. Erdem terlemeye başlamıştı ve sanki bütün bu konuşmanın sebebinin şimdi söyleyeceği şeyi hafifletmek olduğunu düşünüyordum. O an hiç beklemediğim bir şey oldu ve Erdem'in gözünden bir damla yaş geldi. Ardından bana bakıp, "Benim karım da bir Şifacıydı. İşinde çok iyiydi. Ustalık belgesini almasına çok az bir zaman kalmıştı. Bizde bunu kutlamak için Netler'in dünyasına bir gezi düzenledik. Bora Bora adalarında bir hafta tatil yapacaktık."dedi. Erdem bunları söylerken sanki kafasında yaşananları tam olarak görüyor ve gülümsüyordu. Ancak bu göz yaşları arasında kaybolan acı bir gülümsemeydi. Sonra ardından gülümsemesi söndü ve devam etti, "Oraya hiç bir zaman varamadık. Karımı ve kızımı bir geçitten geçirdim ve Bora Bora adalarına çıkmayı umdum. Geçitler bazen çok karmaşık olabiliyor. Onları yanlışlıkla Amerika denen bir Net ülkesine çıkardım. Karım bunu hiç sorun etmedi ve zaten Netlerin nasıl seyahat ettiğini merak ettiğini ve onların yöntemleriyle Bora Bora adalarına ulaşmanın eğlenceli olacağını söyledi. Bunun üzerine havaalanı denen bir yere gitmeye karar verdik. Ancak havaalanına varamadan sokak serserilerinin başlattığı bir çatışmanın arasında kaldık. O zamanlar kızım daha küçüktü. Mermilerden biri ona isabet etti. Küçük kızım gözlerimin içine bakarak yere yığıldı. Hemen oradan uzaklaştık. Karım kızımı iyileştirmeye çalıştı ancak kızımın küçük bedeni daha fazla dayanamayacaktı işte o an karım hayatında aldığı en büyük riski aldı ve bütün gücünü kızımızı iyileştirmeye harcadı. Kızım iyileşti ancak bedeli ağır oldu. Sendeki bu siyahlığı en son karımda görmüştüm. Bu bir tür zehir. Bütün vücuduna yayılıyor ve sonunda seni öldürüyor. Tuhaflar diyarındaki bütün şifacılar karımı iyileştirmeye çalıştı ama nafile. Zehir kalbe ulaştığında kalbi çürütüyor ve öldürüyor. Çok üzgünüm ama bunun için bir tedavi henüz bulunamadı. Zehir sol omzuna kadar ilerlemiş. Kalbine ulaşması an meselesi."dedi. Ne hissedeceğimi, ne düşüneceğimi veya ne söyleyeceğimi bilemiyordum. Sadece istemsizce gözlerimin dolduğunu fark ettim. Sonra Onur'a ve zar zor gözlerini açmış hüzünlü bir şekilde bana bakmakta olan Ceren'e döndüm ve gülerek, "En azından kehanetteki kötü adamın ben olmadığım bir kesinliğe kavuşmuş oldu ha?dedim. Bunun üzerine Erdem kararlı bir şekilde ayağa kalktı ve, "Hayır, sen bizim son umudumuzsun ve direnmeden pes etmeyeceğiz. Seni hemen Arcanum'a ulaştırsak iyi olur."dedi. Ayağa kalkmam için elini uzattı ve Onur'a el işareti yaparak takip etmesini söyledi. Yine aynı yoldan ilerliyorduk ancak bu sefer daha hızlı. Erdem artık beyaza kaçan sarı saçları ve yeşil gözleriyle hafif kilolu ve kısa boylu bir adamdı. Şahsen nasıl bu kadar hızlı gidebildiğine şaşırıyordum. Üzerinde yürüdüğümüz bu sıkışık ve kasvetli yolun sonunda bir kapı görünüyordu. Yolun sonuna geldiğimizde Erdem kapının önünde durdu ve kapıyı açmak yerine yüzünü sola, kirli duvara döndü ve, " Bu sıkışık koridorda kimse önündeki yol dışında bir yolu takip etmek istemez."dedi ve elini duvara koydu. Kapıda elini çevreleyen bir şekil belirdi ve sonra tekrar kayboldu. Ardından birçok kilit açılma sesi geldi ve kapı ağır bir şekilde aralandı. Erdem kapıyı ittirdi ve içeri girdi. İçeriden beyaz bir ışık geliyordu. Bende Onur'a gelmesini işaret ettim ve içeri girdim. Bu oda bu evden beklediğim son şeydi. Ve içindeki de normal bir odadan bekleyeceğim son şeydi. Gözlerime inanamadım.

YORUMLARINIZI VE BEĞENİLERİNİZİ BEKLİYORUM...🌝

🔱CESUR DİŞ🔱
🐺🌘🌗🌖🌕🐺

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 24, 2019 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

İXİAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin