Yağmurun yağdığı her yerde insanın ıslanan umutları kaybolan yarınları vardır bir yerde. İnsan her günün ona verilmiş bir hediye olduğunu yaşlandığında anlarmış ve yaşlanmak bir nevi çoğu şeye geç kalmaktır. Yaşamaya umuda hayata geç kalmak. Hayallere geç kalmak insan bu kadar geç kalmışken çoğu şeye tekrar başlamak her zaman daha zorlaşır.
Hızlanan yağmurla şemsiyeme daha sıkı tutuyordum. İnsan bu ya en çok sevdiği şeylerden kaçıyordu. Ben de şuan bu güzel yağmurda ıslanmak isterdim. Oysa şuan bir şemsiyenin altına saklanıyordum. Hızla yürüdüğüm cadde hızlanan yağmurdan kaçıyordum. Dershaneye ulaşmama çok kalmamıştı iyice kendini hissettiren soğuk ellerimi üşütüyordu. Yakın zamanda eldiven kullanmaya başlamam gerektiğini düşünüyordum dershanenin önüne vardığımda. Sabahtan beri kütüphanede derslerime hiç odaklanamamıştım. Bu gün o çocukla ders çalışacaktık. Belki de çalışmazdık çünkü Meryem ablamı hala ikna edebilirim diye düşünüyordum. Ne kadar bu düşünceme kendimde inanmamıştım.
Hızla merdivenleri çıkıp Meryem ablamın odasının kapısını çaldım. İçeriden gel sesini duymamla kapıyı açıp içeri girdim. Ömür denen çocuk da içerideydi ve içerde yakışıklı çocuk da vardı ve bu benim hiç beklemediğim şeydi.
“hoş geldin Mısra”
Meryem ablamın sesiyle ömür ve yakışıklı çocuk bana bakmıştı. Ben de ayakta dikilmemek adına orda ki sandalyelerin birine oturdum.
“hoş buldum”
dedim ne kadar şuan hoş olmasam da. Benim oturmamla yakışıklı çocuk ayaklanmıştı. Ayağa kalmasıyla heybeti daha da belli oldu. Ne gidiyordu ki şimdi.
“hocam bana müsade”
sesi aynı kendi gibi karizmatikti. Sesini duymamla bastırmaya çalıştığım heyecan duygum iyice meydana çıkmıştı.
“aaa gidiyor musun? Kemal”kemal mi adı kemal miydi?
“Evet hocam hem sizin işiniz var galiba”
“tamam ama dediklerimi lütfen ciddiye al. Bu notlar düzelsin”
Meryem ablam karşısında sanki bir çocukla konuşur gibi uyarıyordu adının Kemal olduğunu öğrendiğim yakışıklı çocuğu.
“tamam hocam”
deyip geçiştirerek kapıya yöneldi. Tam kapının yanında otuyor olmam bana doğru gelen yakışıklıya bakmama neden olmuştu ve yüzüne bu sefer daha uzun olabilecek bir sürede baktım. O dönüp bana bakmamıştı bile. Yüzü kemikli hatlarla çevrilmişti ve gözleri mavi yada ona benzer bir renkti. Bu Kemal benim hayallerimin bir bedende toplanmış haliydi. İçimdeki fırtınayı dışarı belli etmeden sessizce ve bir hanımefendi gibi sandalyemde oturuyordum.
“Mısracım gel şöyle otur bakalım”
Meryem ablamın ikazıyla hoşnutsuz bir şekil de Ömür dene çocuğun karşısına geçtim.
“bu günden sonra haftanın her günü ömürle saat 4 den 6 ya kadar şu karşı sınıfta matematik çalışacaksınız”
“her gün mü!”
doğru mu duymuştum. Ben her gün ders çalışmıyordum. Her gün nasıl matematik çalışayım hem de karşımda sessizce oturan şu suratsız çocukla. Tabi ki bunların hiç birini söylememiştim.
“Evet canım. İstisnalar dışında her gün, değil mi Ömür?”
diye Ömür’e sormuştu.
“evet hocam”
dedi ömür Meryem ablamı onaylayarak.
“her gün biraz fazla değil mi abla”
dedim. Şirin olmaya çalışarak.
“değil canım anca düzeltirsin matematiğini”
karşımda olduğu durumdan çok mutlu olmayan Ömür’e baktım. Pek istekli durmuyordu ve bu zaten gergin olan benim iyice gerilmeme neden oluyordu.
“hem zaten her gün matematik çalışmayacağız. Bir gün sözel bir matematik”
diye bana açıklama yaptı. Bu bende meraklı değil der gibi bir açıklamaydı daha çok.
“evet mısra. Ömür sana matematik çalıştıracak. Sende ona sözel konularda yardım edeceksin.”
Ben söylenenlere bakıyordum. En azından her gün matematikle vakit harcamayacak olmam bu kadar şeyden sonra daha iyi gelmişti.“hem siz zamanla bir program oturtursunuz. Hadi şimdi gidin başlayın. Çok vaktiniz yok, en azından programınızı ayarlayın. Neyi nasıl yapacağınız konuşun”
dedi bize kapıyı göstererek. Ömür Meryem ablamın söylemesiyle ayaklanmıştı. Bende hala bir umut der gibi Meryem ablama bakıyordu.
“ hadi Mısra”
dedi bana itiraz istemiyorum der gibi bakarak. Derin bir nefes alarak ömür denen çocuğun peşine takıldım. O nereye gideceğini bilir adımlarla ilerliyordu. Bende şimdi ne yapacağım diye geriliyordum. Hemen o koridordaki küçük sınıflardan birine girdik. O çantasını bir sıranın üstüne koydu. Ben hala ayakta dikiliyordum.
“bu kadar kasılma sadece ders çalışacağız”
dedi hala bana arkası dönükken. Söylediği şeye gözlerimi devirdim. “kasıldığım filan yok”
dedim yalan söyleyerek.
“buradan pek öyle gözükmüyor da” bordon pok oylo gozokmoyorda. Bu çocuk bana matematik anlatacak diye böyle kendini bir şey sanarak konuşuyordu galiba.
“yanlış gözükmüş “ dedim . Bu bir nevi kuyruğumu dik tutma çabamdı. Yoksa gayet doğru gözüküyordu her şey.
“ iyi o zaman. Dikilip duracağına otur da hangi konudan neye başlayacağımızı konuşalım”
“tamam “ diyerek öğretmen sandalyesini çekip sıranın karşısına oturdum. Çantasından bir defter çıkardı önce sonra da kalem. Bende ondan bakarak çantamdan defter ve kalemimi çıkardım.
“hangi konularda eksiğin var?” önünde boş bir sayfa açarken bana sorduğu soruyla boğazımı temizlemek zorunda kalmıştım. Çünkü benim matematiğim bütünüyle eksikti konu olarak değildi. Ama tabi ki bu kendini beğenmiş gıcığa bunları söylemiyecektim.
“hangi konular derken?” sorduğum soruyla ömür bana kafa sallayarak baktı
“anlaşıldı en baştan anlatıcaz” dedi hoşnut olmadığını belli ederek.
“bak ömür bana ders anlatmak zorunda değilsin. Meryem ablam öyle dedi diye kendini zorlama” dedim içimdeki gerçeklerden bir nebze olsun bahsederek.
“ders çalıştırmak istemesem zaten kabul etmezdim” dedi. Daha bir şey söylememe imkan bırakmadan tüm diyeceklerimi azıma tıkamıştı resmen.
“istersen başlayalım”
elime aldığım deftere ve ona baktım suratsızca. Ve el mecbur kafa salladım. Ömürde önündeki kalem ve defteri açtı. Eşyalarına olan düzeni daha ilk bakışta anlaşılıyordu. Benim aksime . Bir an düzensiz bir kız olduğumdan utandım. Hayatım boyunca düzenli bir kız olmak istesem de hiç bir zaman başaramamıştım. Zaten bu dünyada isteyipte başaramadığım onca şeyle doluydu.
“sana sayılardan anlatmaya başlayacağım. Umarım hemen kavrarsın. Yoksa konuları yetiştirmemiz m zor”
söylediği şeyle ona olan gıcıklığım daha da artmıştı. Kendini ne sanıyordu yada ben oradan bakınca aptalmış gibi mi gözüküyordum. Ona cevap vermek yerine ters ters bakmakla yetindim.
“şimdi konu başlıklarını yazıyorum. Hangi gün neyi çalışacağımızla alakalı . Çalışma ve anlama potansiyeline göre değiştiririz.” Söylediği şeye onay vermem için yüzüme baktı bende söylediği şeyleri anlamaya çalışıyordum. Buraya gelene kadar bu çocuktan bu kadar ciddi olacağını düşünmemiştim. Ama bu kendini baya hocam olarak az önceki davranışlarıyla ilan etmişti. “tamam” dedim onun ciddiyetine uyarak.
“istersen ilk konulardan biraz başlayalım” ne kadar olmaz bu iş diye baksam da elimden artık bir şey gelmediği ortadaydı ve ben de kafa sallayarak onayladım. Sakince defterinden boş bir sayfa açtı. Hemen sağ köşesine tarih yazdı sonra ‘sayılar’ diye başlık attı. Bu kadar düzenli ve titiz olması beni daha da şaşırtıyordu. Şaşırmayı bırakıp yazdığı şeylere ve sanki bu işi hep yapıyormuş gibi tane tane anlatışına kaptırdım kendimi. Bu çocuk matematikten anlıyordu. Ama benim için aynı şeyi söylemek pek doğru olmazdı. Uzun bir süre sessizlikle ders anlatışını dinledim ve çoğu şeyi anlıyormuş gibi kafa salladım. Aslında gayet iyi anlatıyordu. Belki de anlattığı konunun kolaylığıyla alakalı da olabilirdi. Sıra örneklere geldiğinde bir soru yazıp bana çevirdi kağıdı “çöz” dedi sakince. Bende ona sanki dediği şey çok saçmaymış gibi baktım. Sonra boğazımı temizleyerek soruya baktım. O kadar zor bir soru gibi durmuyordu. Az önce anlattıklarıyla alakalı bir kaç rakamın değişik olduğu bir soruydu sadece.“daha bakacak mısın?” diye sordu. dediği şeyle defteri iyice önüme alıp soruyu çözmeye başladım. Şuan üstümde aşırı stres vardı. Yapamassam bu kendini beğenmişin gözünde aptal olacaktım ve bu benim kızlık guruma aşırı ters bir olaydı. Tüm bu stres yüklü balonlarla çözmeye başladığım soruda oldukça iyi gidiyordum. Galiba konuyu anlamıştım. Sıra çarpımlı bir yere gelince hızla kafamda uçuşan sayıları yakalamaya çalıştım. Ve yakaladığım bir kaç rakamla sonuç yazdım.
“işte çözdüm” kağıdı önüne uzattım. Kağıda şöyle yukardan bir baktı ve güldü.
“Noldu yanlış mı?” diye sordum onun aksine ciddi bir şekilde.
“aslına bakarsan konuyu anlamışsın. Gidişatın doğru ama matematiğin ana taşlarından birinden eksiğin var “dediği şeyi anlamaya çalışır gibi çözümüme baktım
“neymiş o eksiğim?”
gülüşünü iyice artırarak
“çarpım tablosu”
dedi ve derken hala sırıtıyordu. “hayır benim çarpım tablom gayet iyidir aslında”
dedim pek aslı olmayan bir cümle kurarak.
“Ne kadar iyi olduğu belli oluyor” dedi hala dalga geçerek. Tam cevap vereceğim sırada telefonu çalmaya başladı ve çalan ses alarm sesiydi. Telefonuna bakıp
“evet saatimiz dolmuş”
2 saate alarm mı kurmuştu. Bu çocuğun ciddi sorunları vardı da bence çaktırmıyordu.
“ niye öyle bakıyorsun. Benim için zaman önemli”
dedi suratımdan o kadar belli etmiştim demek ki.
“yarın çarpım tablosuna çalışta gel” dedi çantasını toplarken.
“benim çarpım tablom gayet iyidir” dedim itiraz ederek.
“kesin iyidir “ dedi mırıldanarak. Onu duymamış gibi yapıp bende toparlanmaya başladım. Kapıya doğru yöneldiğimde
“yarın sözel çalışmayacak mıydık” dedim ona hava atmak isteyerek. “ gerek yok öyle bir şeye “
“nedenmiş”
“şuan önceliğimiz senin matematiğin. Hem benim sözel konularda eksiğim yok denecek kadar az. Yani anlayacağın boşa vakit kaybı olur” ayy boşa vakit kaybı olur muş. By çok bilmiş. Ben nasıl bunla sürekli ders çalışacaktım. Büyük ihtimal iki üç gün sonra vazgeçerdi anlatmaktan. “peki o zaman” dedim tüm düşüncelerimi içime atarak. “iyi akşamlar” dedim ve Meryem ablamın yanına uğramak için hızla sınıftan çıktım. Ömür’de çıkışa yönelmişti. Kapıyı tıklatıp içeri girdiğimde Meryem ablamda toplanıyordu. “Aa mısracım bitti mi sizin de dersiniz” “evet abla”. “nasıldı” “bilmem” dedim içimdekileri gizleyerek. “ bak mısracım ömür çok zeki bir çocuk ve puanları gayet iyi. Sana ders anlatmayı kabul ettiği için şükretmelisin. Hem Ömür’e ön yargıyla yaklaşma ve derslerine odaklan. Bu sene senin için çok önemli” hazırlanırken dediği şeyler ne kadar doğru olsa da bu işin görünmeyen tarafı vardı tabi. “tamam abla” “sana güveniyorum mısra” dedi Meryem ablam eliyle yanaklarımı sıkarak. Yaptığı şeye göz devirsem de gülümsemiştim. “hadi hadi çıkalım şuradan” dedi. Ve beraber dershaneden çıktık. Evlerimiz çok farklı yerlerde olduğu için ikimizde başka yöne yönelmiştik. Meryem ablam “yarın görüşürüz mısra ders çalışmayı unutma” dedi. “görüşürüz dedim. Ve hızla arkamı dönüp yürümeye başladım. Dışarda soğuk iyice bastırmıştı ve hava çoktan kararmıştı ve ben çok acıkmıştım biran önce eve ışınlanmak istiyordum...........................................................................................................................
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MISRA
Teen FictionBir hayat düşünün ki sıradan oldukça sıradan bir hayat ve bu sıradanlık için de kaybolan bir kız. O kız ki hayatın anlamını yavaş yavaş yitiriyorken ve bir sevginin değerini onun için azalıyorken.. Ona asıl sevgiyi hatırlatan sıradan bir adam çıkıyo...