Ben dünyanın her yerinde yaşayan küçük bir hiçlik ve varlık bütünüydüm. Ben sadece her şey için var olan ve bu kadar kalabalık için de kendimi bulmaya çalışan bir çareden başka hiç bir şey değildim.
Soğuk odamda sıcak yorganımın altında yalnızlığın verdiği huzurla evin verdiği huzursuzluktan kaçıyordum. Ben belki de sadece her şeyi değiştirmek istiyordum. Bu evi bu durumu kendimi ailemi bana ait ne varsa hepsini bir çırpıda silip atmak istiyordum belki de sadece yok olmak. İçim deki bu amansız mutsuzluğun her zamanki gibi başkahramanı babamdı. Ondan nefret ettiğimi haykırmak isterdim yüzüne ama biliyordum ki ona nefretten çok daha kuvvetli bir duygu besliyordum oda sevgi. Ve bu duygu yüzünden asla onun karşısına çıkıp hesap soracak gücü kendimde bulamıyordum ve galiba hiç de bulamayacaktım. Babama olan sevgim ve nefretim arasındaki savaş sonsuza kadar sürecek gibiydi. Ve bu savaşın tek kaybedeni benim küçük hayallerim ve umutlarımdı.
Bir gün bu savaşı kazanabilir miydim bilmiyorum. Yahut kazanırsam gerçekten mutlu olabilir miydim? Bunun cevabını belki de hiç bir zaman öğrenemeyecektim. Gözlerimi kapatırken her zaman ettiğim dualardan birini ettim Allah'ım beni bağışla............................................................................
Sabah kahvaltımı hızla yapıp kütüphanenin yolunu tutmuştum. Bu gün hava diğer günlere göre daha güzeldi kışa iyice yaklaşmıştık ve bu gelecek soğuk havanın habercisiydi. Ve ben ne kadar yağmurlu havanın tutkunu olsam da karı bir o kadar sevmezdim. Belki sadece ilk yağdığı zamanlar ama onun dışında benim için çok da sevilen bir mevsim değildi. Bu gün daha hızlı adımlarla kütüphaneye gidiyordum. Çünkü biran önce gidip çarpım tablosuna bakmam lazımdı. Dün akşam hiç bir şey yapmamıştım. Çarpım tablosunu bilmediğimi kabullenmek biraz zamanımı aşmıştı. Ve O çocuğun haklı olması gerçeği sinirimi bozmuştu. Ama bu gün aynı imayı duymamak için o çarpım tablosuna bakacaktım. Hızla yürüdüğüm kütüphanenin son dönemine gelmiştim ki karşıdan karşıya geçen Kemal'i gördüm. Hani şu geçen de beni MISIRA a çeviren çocuğu.
Yanında oldukça güzel bir kızla yürüyordu. Hem de kütüphaneye doğru. Yanındaki kız o kadar güzeldi ki zayıf ve bakımlı. Ne kadarda yanına yakışmıştı. Bir apartmanın kapısının camındaki yansımama baktım hızla. Bense üstümde bol bir mont ve altında siyahtan griye dönmüş pantolonumla oldukça vasattım. Suratımda makyajın eseri bile yoktu. Ama ben makyajı kendime zaten yakıştırmıyordum. Kendimde tek beğendiğim şey sarıya çalan kumral saçlarımdı. Yürüyüş hızımı iyece düşürüp onların benden önce kütüphaneye girmelerini izledim. Birbirleriyle gülerek konuşuyorlardı. Onların kütüphaneye girmesiyle bende yavaşça kütüphaneye girdim. Adımı her zaman yazdığım kağıta yazdım. Ve orada hemen isimlere baktım en son yazılan isim elifti onun üstünde de kemal. Hızla adımı yazıp üst kata çıktım. Kütüphane oldukça boştu. Saat daha erkendi çünkü. Umarım yerime oturmamışlardır diye her sabah ettiğim duayı ettim merdivenleri çıkarken. Yukarı çıktığımda ilk baktığım şey yerimdi ve yerim doluydu. Hem de elif ve kemal karşılıklı oturmuştu. Bu güne berbat başlamanın ilk habercisiydi. Hem de benim oturduğum yere o kız otur muştu. Hangi birine üzülsem bilememiştim. Hızla alternatif bir yer baktım kendime. Hemen onların diğer yan masaları benim için ideal bir masaydı ama onlar görüş açıma çok gireceklerdi. Özellikle kemal. Ve bu benim için iyi olmazdı. Zaten derse çok odaklanabilen bir kız değildim. Bu odaklanma sorunumu iyice pekiştirecekti. Sonra kendi kendime 'amaan be ne umursayacan mısra otur işte' dedim ve oturdum. Amma bu çıkış oturduktan sonra bir miktar yanlış olduğu gerçeğini yüzüme vurmuş gibiydi. Ama yine de umursamadan masama yerleştim. Abartmaya gerek yoktu. Zaten beni fark edecek değillerdi ve bende onlar orda yerim de oturmuyormuş ve cilveleşmiyormuş gibi davranabilir ve dersime odaklana bilirdim. Kitaplarımı masaya çıkardım ve ilk olarak dün işlediğimiz matematik konularına bir göz attım. Oldukça basit bir konu olduğu işlemin kısalığından belli oluyordu. Ama madem o derse girmek zorundaydım bende matematikten biraz bir şey kapabilirdim. Hem bu o çocuğa katlanmamı kolaylaştırabilirdi. Biraz sonrada çarpım tablosuna bakacaktım. Hızla beynimde oluşturduğum programımı uygulamaya başlamıştım bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MISRA
Teen FictionBir hayat düşünün ki sıradan oldukça sıradan bir hayat ve bu sıradanlık için de kaybolan bir kız. O kız ki hayatın anlamını yavaş yavaş yitiriyorken ve bir sevginin değerini onun için azalıyorken.. Ona asıl sevgiyi hatırlatan sıradan bir adam çıkıyo...